SANAL ÂLEM KULLANMA KILAVUZU!

YAZAR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

İnsanlık tarihine bakıldığında ateş, bıçak, yazı, silâh, otomobil, uçak, televizyon ve nihayetinde bilgisayar, internet gibi pek çok harikaların icadının birtakım endişeleri de beraberinde getirdiği görülür. İnsanoğlu; yakıp kül edebilen ateşi, şiddete sebep olabilen bıçağı, kötü fikirlerin yayılmasına sebep olabilen yazıyı, masum ölümlerin âleti silâhı, kazaların ve ölümlerin müsebbibi olabilen otomobilleri, modern savaşların taşıtı uçağı, müstehcen ve zararlı fikirlerin yayılmasına sebep olabilen televizyonu ve bilgisayarı zararlarından dolayı kullanmamayı göze alamamıştır hiç. Çünkü doğru kullanıldığında icatların yararları zararlarından daha çoktur. Önemli olan insanın her konuda doğruyu, doğru olanı gözetmesidir.

Her yeni buluş gibi facebook ve twitter ve benzeri sosyal paylaşım sitelerinin de yararları yanında zararları da vardır. Tıpkı diğerleri gibi doğru kullanılması öğrenilene kadar doğru mu yanlış mı olduğu konusunda gelgitler yaşanılması kaçınılmazdır. İnsan denen varlık; erdemli olmayı düstur edinmişse, kendisinin ve insanlığın iyiliği için gayret etmeyi hedef olarak görmüşse, her yeni şey insan denen o harikanın elinde daha çok fayda getirecektir.

Uzmanların şiddetli tavsiyelerinden yola çıkarak; ilk defa ekran karşısına oturmanın, araba kullanmanın yaşından bahsediliyorsa; silâh, bazılarının elinde lüzumlu, bazılarının elinde tehlikeli görülüyorsa; televizyon ve bilgisayar kullanmanın saatine vurgu yapılıyorsa; yani her şeyin bir edebi, âdâbı var deniliyorsa sanal ortamın da kurallarından bahsetmek mümkündür, hattâ gereklidir.

Ve aslında sanal hayatın kuralları gerçek hayatın kurallarından hiç de farklı değildir. Fakat insan; tüm dünyayla iletişim hâlinde olduğunu bilmesine rağmen, bilgisayarın karşısında yalnız olduğunu algılamasından dolayı olsa gerek, çok rahat oluvermektedir. Duygu ve düşüncelerini ifade eden paylaşımlar ve diyaloglar gerçek hayattakinden daha kolay olmaktadır. Çünkü sanal âlemde insan kendiyle baş başadır. Ve bu kendilik hâli şuuraltındakilerin meydana çıkmasına fırsat verir. Bu yüzden facebook, twitter gibi sosyal paylaşım adreslerinden; insanların duygu ve düşüncelerini, zayıf ve güçlü yönlerini fark etmek, bastırılmış duygularını, beklentilerini, ego seviyelerini tahmin etmek çok zor olmamaktadır. «Bana facebook adresini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.» demek zannımızca doğru bir tespittir. Bunun farkında olarak gerçek hayatta şuuraltındakileri ortaya dökmeden insanlık erdemiyle davranmaya çalıştığımız gibi, sanal âlemde de bu erdemle bağımlılık oluşturmayacak kadar süre boyunca, paylaşımlarda bulunmak en doğrusu olsa gerektir. Bu icadın doğru kullanma kılavuzu da budur.

Yeni olmasına rağmen bu konuda da yapılan araştırmalar mevcuttur. Kaliforniya Üniversitesinden Larry Rosen’in araştırmasına göre sosyal ağlarda çok fazla vakit geçiren çocukların iletişim zorluğu yaşadığı tespit edilmiştir. Genel özelliklerine bakıldığında, bu çocukların; aşırı derecede bencil, sabırsız, hırçın ve kibirli oldukları görülmüştür. 2008 yılında Georgia Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, yine sosyal ağlarda profillerini sık sık güncelleyenlerin; uzun süreli sağlıklı ilişki yeteneksizliğine yol açan narsistik eğilimde oldukları saptanmıştır. Yani sosyal ağlar, bu kişilerin narsizmini beslemektedir.

Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir başka araştırma ise, gençler üzerindeki olumlu etkileri açıklaması bakımından önemli ipuçları sunar. Araştırma sonuçlarına göre, sosyal ağlarda yer alan gençler; bu yolla kendilerini daha kolay ifade edebildiklerini, olaylara bakış açılarının değiştiğini ve zenginleştiğini, kişilik gelişimlerinin ilerlediğini, özgüvenlerinin ve iletişim becerilerinin arttığını, streslerinin azaldığını, sosyal ilişkilerinin geliştiğini, istedikleri bilgiye çok hızlı ve kısa yoldan ulaşabildiklerini ifade etmişlerdir.

Bir başka araştırma sonucuna göre ise, Cornell Üniversitesinden uzmanlar, sosyal ağ kullanıcılarının; bütün arkadaşlarının kendileriyle aynı düşüncede olduğunu varsayma eğiliminde olduğunu tespit etmiştir. Buna rağmen, İngiliz Bilgisayar Topluluğu (BCS), sosyal ağlarda çok fazla zaman geçirmenin insanları tecrit ederek gerçek hayattan kopardığı görüşüne karşı çıkmaktadır. BCS’nin araştırmasında sosyal ağların kullanımının hayattan zevk alma yolunda istatistikî olarak kayda değer bir pozitif etki yaptığı görülmüştür. Araştırmaya göre özellikle kadınlar, düşük gelirliler ve düşük eğitim seviyesindekilerde bu pozitif etki daha yüksek çıkmıştır.

Amerika’daki Utah Valley Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyeleri Hui-Tzu Grace -Chou ve Nicholas Edge, yaptıkları araştırmada sosyal ağlar üzerinden paylaşılan bilgilerin insanları mutsuz edebileceğini belirtmişlerdir. Bunun gerekçesinin de bağlantıda olunan arkadaşların eklediği fotoğraflar/videolar olduğu söylenmiştir. Sosyal ağ üzerinde sadece mutlu, keyifli ve eğlenceli fotoğraflar gören kişi; karşısındaki insanın kendisinden çok daha mutlu olduğu yanılgısına düşmekte ve kendisinin onlardan daha az mutlu olduğuna inanmaktadır.

Profesör Baroness Greenfield’in araştırmasına göre de sosyal paylaşım siteleri gençleri «kimlik krizi»ne sokmaktadır. Bu paylaşım ağlarında fotoğraflarını paylaşan ya da bir görüşünü yazan kullanıcıların; “Bakın ben buradayım!” diyerek devamlı insanların dikkatini çekme istekleri vardır.

Sosyal ağları kullanmanın hem olumlu hem de olumsuz etkilerini ispatlayan araştırmaları göz önünde bulundurarak tespitlerde bulunmak daha doğrudur. «Yazının icadı muhteşem bir olaydır.» diyerek çocukları «her yazıya» ulaşabilir kılmak nasıl doğru değilse, onları televizyona, internete ve sosyal ağlara da sansürsüz ve sınırsız ulaşabilir kılmak doğru değildir. Bunun aksi olduğunda elbette çocuklarda iletişim güçlükleri, bencillik, sabırsızlık, sinirlilik, kibirlilik gibi hâller görülecektir. Zararlı etkilerinden koruma maksadıyla; çocukların bu tür çağın icatlarını kullanmalarında, iyi bir iletişim ile ebeveyn kontrolünde olmaları bir zarurettir. Küçük çocukların sosyal hesap açmak istediklerinde; ebeveynleriyle ortak hesap açmaları, ebeveynlerin aile hesabı oluşturmaları, bu hesaba akrabalarını, dürüst insanları dâhil ederek doğru paylaşımlara çocuklarını muhatap etmeleri ve böylelikle onlara doğru kullanımı bizzat yaşayarak öğretmeleri en doğrusu olacaktır.

Tabiî ki çocuklar biraz daha büyüdüklerinde ebeveynleriyle aynı hesabı kullanmak istemeyeceklerdir. Bir bakıma kim olduğunu ispatlama dönemi olan ergenlikte onların kendi hesaplarını açmaları en tabiî haklarıdır. Fakat bu dönemde ebeveynler ergen çocuklarıyla öyle sağlıklı ilişkiler geliştirmelilerdir ki onlar açtıkları hesabı anne-babalarından saklama ihtiyacı hissetmesin. Ailedeki herkesin kendi hesabı olmalı, fakat paylaşımlar birbirlerine açık olmalıdır. Böylelikle tıpkı gerçek hayattaki gibi birbirlerinin fikirlerinden istifade etme imkânı olur. Ergen; gerçek hayatta bir yanlış yaptığında nasıl ebeveyn onu tatlı dille uyarıyorsa, sanal âlemde de yanlış bir paylaşımı üzerine yapıcı diyaloglar yaşanabilmelidir. Fakat bu diyaloglarda üslûp hatası yapıldığında ergenin küsüp hesabını saklama ihtimali de gözden kaçırılmamalıdır. Evlâdının nasıl bir kişilik ve fikir dünyası geliştirdiğini keşfedebilmede onun sosyal paylaşımlarından haberdar olmak ebeveyn için çok kıymetlidir. Zira ergen, bir yetişkinin aksine sosyal paylaşımlarında kendini olduğu gibi gösterme eğilimindedir. Özellikle kız ergenlerin türlü türlü fotoğraflarıyla; «ben buradayım, ben varım»ı ispatlama gayretleri ya sevgi ve onaylanma ihtiyacından ya da çok fazla pohpohlandıkları için narsistik duygulardan kaynaklanmaktadır. Hiçbir şey paylaşamayan ergenler de özgüven ve sosyallik açısından yardımcı olunması gerekenlerdir. Her önüne çıkanı paylaşan ergenler de kimlik karmaşası yaşıyor olabilir.

Çalkantılı bir dönem olan ilk ergenlikten sonra, sağlıklı bir kişilik oluşturma yolunda olan üniversite çağındaki gençler için ise sosyal ağlar; kendilerini geliştirmede bulunmaz fırsatlar sunmaktadır. İnsan denen varlık; sağlıklı olduktan sonra, önüne çıkan imkânları da sağlıklı kullanabilmektedir. Olaylara bakış açılarını geliştirmesi, kişilik gelişimlerini desteklemesi, özgüvenlerini ve iletişimlerini güçlendirmesi, bilgiye ulaştırabilmesi gibi konularda elbette sosyal paylaşım sitelerinin olumlu katkıları vardır.

Fakat kimlik ve kişilik problemi yaşayan, bir gayeden mahrum olan gençler için de yetişkinler için de sosyal ağlar elbette tehlikelidir. Arkadaşlarının mutluluk fotoğraflarını gördüğünde bunalıma girenler, gerçek hayatta da arkadaşlarını mutlu gördüklerinde bunalıma girebilecek tiplerdir. Ya da böyleleri bunalıma girmek için sebepler bulmakta zorlanmayacaktır. Yediklerini, içtiklerini, aşklarını sosyal ağlarda paylaşanların da psikopatolojileri incelenmeye değerdir. Sürekli başarılarını ve fotoğraflarını paylaşmaktan büyük zevk duyanlar da üzerinde düşünülmesi gereken insanlardır.

Sosyal ağlarda daha çok «kendi»yle alâkalı olandan başka şeyleri, yani «erdem»i ve belli bir «gaye»yi paylaşmak ve sınırlı sürelerde vakit geçirmek, onları en sağlıklı kullanma şeklidir. Zira teknolojik âletlerin hepsi, bağımlılık oluşturacak haz potansiyeline sahiptir. Gerçek hayattan sağlanabilecek doyum, sanal âlemden sağlanan doyumdan her zaman daha doğrudur; çünkü insan sanal değil gerçek bir varlıktır. Her türlü kullanım şekli; bizzat icat edilen şeyden ziyade, insan denen varlığın doğru ya da yanlış olmasıyla alâkalıdır.

İnternetin hayata girmesiyle yaşananlar, bu asrın insanının çok büyük imtihanıdır. Sosyal gelişimde de şahsî gelişimde de çok büyük fırsatlar sunabildiği gibi, çok büyük tehlikelere de kapı açabilmektedir. İnsanın bu dünyada yaşama gayesini belirlemesiyle alâkalı olarak, her yeni icat ya fayda ya da zarar getirecektir.