ŞİDDET BAŞKA, DİK DURMAK BAŞKA…

YAZAR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Şiddet yanlısı olmak kaybettirir.

Fertler arası birebir münasebetlerde, en küçük kurum olan aileden en büyük kurum olan devlete kadar tüm kurum içi münasebetlerde, hattâ devletlerarası münasebetlerde; şiddet yanlısı olmak kaybettirir. Fakat gerektiğinde ağırlığını koymak, sesini yükseltmek, dik durmak hattâ hiç istenmediği hâlde şimdilerde şiddet, acımasızlık olarak telâkki edilen bazı terbiye metotlarına sarılmak gereklidir. Çünkü bu; fert ve toplum bazında canı, aklı, malı, dîni ve nesli korumak için önem arz eder.

Her çeşit münasebette, şiddet yanlısı olmakla dik durmak birbirine karıştırılmamalıdır. Sorumluluğumuz altındakilerle şiddet yanlısı olmadan ve zulmetmeden fakat kararlı ve dik durarak münasebet geliştirmek güzel sonuçlar almak için daha doğrudur.

Meselâ evlât yetiştirmenin ilk şartı; tatlı dilli, güler yüzlü, merhametli davranmaktır. Ebeveynlerin; evlâtlarının yanlış davranışları karşısında, gerektiğinde yüzlerini asmaları, ses tonlarını yükseltmeleri, bir şeylerden mahrum bırakmaları ve hattâ yanlışın derecesine göre, duruma ve yerine göre kabasına bir şaplak indirmeleri yanlış değildir. Elbette buradaki ölçü; ebeveynin kendi öfkelerini tatmin için değil, evlâtlarını terbiye için ölçülü bir şekilde bu metodu kullanıyor olmalarıdır. Bugün batılı bazı pedagogların; çocuklara sınırları öğretmede bu metodun zarar değil, fayda sağlayacağı yönündeki söylemleri de mevcuttur. Ailelerde ve eğitim kurumlarında çocukların ukalâca büyüklerine diklenmelerinin ve ukalâca yanlışlar yapmalarının bir sebebi de dokunulmaz oluşlarını keşfetmeleridir. Öğretmenine, annesine silâh doğrultan gençlerin haberlerini duymak çok acıdır. Merhamet ve şiddet arasındaki denge, dik ve kararlı durmadadır.

Aynı şey ülke idaresinde de geçerlidir. Devletin polisi ve hapishanesi bunun için vardır. Vatandaşının refahı için çalışan devletin; gerektiğinde canı, aklı, malı, dîni ve nesli korumak için polisini, hâkimini ve hapishanesini devreye sokması zarurettir. Aksi takdirde masum vatandaşa zulmedilmiş olur. Masum vatandaşa zarar vermelerini önlemek için polisin huzur bozuculara karşı güç kullanması şiddet değildir. Aktif hâldeki bir katile, hırsıza silâh çekmek suç olabilir mi? Önündeki kitapçıkla hâkimin adâletle karar vermesi ve dolayısıyla suçluyu ve suç işleme potansiyelindekileri cezaevine göndererek engellemesi şiddet yanlısı olduğunu gösteremez. Hoşgörü ve merhamet çok güzel olsa da bunu hak etmeyen davranışların cezalandırılması asla şiddet değildir. Kapkaççılığa verilen cezaların artırılmasından sonra kapkaç olaylarının azalması, bu kötü davranış karşısında dik durmakla sağlanmıştır. Suç ve ceza arasındaki denge, suçların azalmasını temin eder. Sokaklardaki kapkaççıların bu kez evleri hedef edinmeleri suç ve ceza arasındaki dengesizliğin bir başka ispatıdır. Bir polis memurunun;

«Bir haftada evlere giren altı hırsız yakaladık adâlete teslim ettik, fakat hepsi de salıverildi.» şeklindeki ifadesi, cezaların yetersizliğinin yani merhamet ve şiddet arasındaki dengesizliğin bir göstergesidir. Bir ülkede hırsızlığın, tecavüzün, kaçakçılığın, vesâirenin büyük ölçüde önüne geçilemiyorsa bu, o ülkedeki bu tür suçlara verilen cezaların yetersizliğini gösterir. Suça yeterli cezanın verilmesi gereği, merhamet ve şiddet arasındaki dengeye ihtiyacı gözler önüne serer.

Devletlerarası işlerde de aynı şey geçerlidir. Savaş yanlısı, şiddet yanlısı olmakla dik durmak asla birbirine karıştırılmamalıdır. Ülkemize saldırmak isteyenlerle savaşmak; masum insanlara, kadınlara, çocuklara eziyet eden zalimlere karşı dik durmak ve hattâ siyasî, ekonomik ve askerî anlamda ne yapmak gerekiyorsa onu yapmak; şiddet yanlısı olmak değildir. Barış çığırtkanlığı yapan ülkelerin her fırsatta (kendi bencil çıkarları için) kendilerinden bilmem ne kadar uzaktaki ülkelere asker göndermesinin çok normal görülmesi beklenirken, mazlumları korumak adına bazı ülkelerin hiçbir şey yapamaması çok mânidardır. Dik durması gerekenler dik durmadıkça zalimler zulümlerinden vazgeçmeyecektir. Adâleti ve mazlumların hakkını savunanların dik durabilmesi için de elbette önce güçlü olmaları gerekmektedir. Filistin’in yıllardır zulümden kurtulamayışının en önemli sebebi; kendisinin dik duracak kadar güçlü olamaması ve ona sahip çıkacak, zalime karşı dik duracak bir gücün olmamasıdır. Dünyanın dört bir yanındaki mazlumlara sahip çıkacak; şiddet ve savaş taraftarı olmayan, fakat sınırsız merhamet sahibi de olmayan bir devlet, zalimlerin zulmüne büyük ölçüde engel olabilir ve dünyaya huzur getirebilir.

Adâletli bir duruş sergileyemeyen güçlüler ya da bir türlü güçlenemeyen adâlet sahiplerinin dolduramadığı bu boşluğu; çok bildiğini zanneden cahil cesurlar doldurmaya kalkınca da durum çok farklı olmamaktadır. Bu tür insanlar ya huzuru temin edeceğim derken şiddete başvurmakta ya da kendilerinden daha çok bilen sinsilerin oyununa gelmektedirler. Müslüman coğrafyalardaki marjinal gruplar dik ve kararlı durduklarını zanneden ve aslında birilerinin oyununa gelen merhamet mahrumu şiddet taraftarı, ölüm pornografisinden başları dönen cânîlerdir. Kemal SAYAR’ın IŞİD hakkındaki şu tespiti bu konuya çok güzel örnek teşkil eder:

“Eğer internet olmasaydı belki IŞİD diye bir örgüt de palaz­lan(dırıl)mayacaktı. Kurbanlarını ve onlara uygulanan vahşeti dünyaya seyrettirerek kendisinden geçen bir ölüm pornografisi, âdeta günaha tapınmakta ve erdemle alay etmektedir. Naziler bile günahlarını dikenli çitlerin arkasına gizlemeyi yeğliyordu. Bu gösterme merakı, IŞİD liderinin bileğinde görülen pahalı İsviçre saati kadar batılıdır ve İslâmofobik önyargıları pekiştirmeye ve bölgeyi müdahaleye hazır hâle getirmeye mâtuftur.”

Velhâsıl şiddet ve merhamet arasındaki dengeyi kurmak; evlât yetiştirmekten, ülke idare etmeye, hattâ dünyadaki huzuru temin etmeye kadar gerekli olan en mühim şeydir. Bunun adı; dik durmak, kararlı olmak, güçlü ve kendinden emin olmaktır. Dünyanın bu duruşa ihtiyacı vardır.