NASIL BU HÂLE GELDİK?

YAZAR : Sami BÜYÜKKAYNAK skaynak48@hotmail.com

Bir şeyler yanlış seyrediyor. Müslümanlar, kendi mahallelerini bırakıp başka mahallelere entegre oldukça, aslında Müslümanlıklarının içini boşaltıyorlar. Çünkü İslâm dışı yerlere bağlanmak, onların güdümüne girmek; İslâm’dan taviz vermeyi, İslâm’ı kafaya göre yorumlamayı beraberinde getiriyor. Bilgiden beslenmek yerine, birilerinin işaret ettiği çerçevede hareket etme kolaycılığı da müslümanların kimliğini tanınmaz hâle getiriyor. Bilgisiz, ham insanı kontrol altına almak, onu evirip çevirmek çok kolay. Ama öngörülü, basmakalıp bildiklerini yegâne olarak gören, birilerinin güdümüne giren insanları tesir altına almak güç. Bugün bunun had safhada sıkıntısı çekiliyor. Herkes öngörüleriyle, bağlandıkları İslâm dışı yerlere göre hareket ederken asıldan uzaklaşıyorlar. Onun için Allah -celle celâlühû- birçok âyet-i kerîmede;

“Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyi” (Âl-i İmrân, 28; en-Nisâ, 144) yasaklar. Bu yasak, şahsî ilişkilerle ilgili bir yasak değildir. Bu yasak; müslümanların geleceğini etkileyecek tarzda her sırrı paylaşmak, müslümanların geleceğini ilgilendiren konularda tavizkâr olup, kâfirin güdümüne girmek ile ilgilidir. Bugün bu yasağı çiğneyerek, gâvurlarla beraber iş gören müslümanların yaptığı işler, dümenler; müslüman dünyayı menfî olarak etkileyen bir duruma gelmiştir.

İnsan etkilenen ve etki eden bir varlık. Öyle ki insanın fıtratında yer alan öldürme, yok etme, düşman meydana getirme duyguları yoğun bir şekilde gündeme getirildiği zaman; ondan bir katil üretilebiliyor. Aynı şekilde insanın fıtratında yer alan merhamet, af, diğergâmlık, muhabbet duyguları kontrol altına alındığı zaman da, ondan örnek bir müslüman şahsiyeti inşa edilebiliyor. Bugün gâvurun güdümüne girip saf niyetli müslümanları etkileyenler daha çok; nifak için, gâvurun ekmeğine yağ sürmek için, kin ve nefret tohumları ekerek bazı müslümanları yönlendiriyorlar ve onlardan katil ve fitneci üretiyorlar.

Bu noktada şu da akla gelmiyor değil:

Müslümanlık sadece af ve merhamet dîni midir? Kendisine savaş emredilen ve bu emir gereği savaşan Peygamber örneğini nereye koyacağız? Cihad âyetleri bugün ne anlam ifade ediyor? Müslümanlar hep uysal koyun görüntüsü mü verecekler?

Bu sorular anlamlı ve bir yere oturan sorular…

Evet, konjonktüre göre İslâm savaşı emreder. Ama İslâm’ın salt savaş dîni olmadığının da altını çizmek gerekiyor. Bunun için en güzel örnek, Medine’nin inşası olsa gerektir. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Medine’yi savaşarak almadı. Medine’yi «Akabe Bey‘atleri»nde gönüllerini İslâm’a kazandırdığı Yesriblilerle Medine hâline getirdi. Diğer taraftan İslâm’ın kıtalara yayıldığı zaman diliminde öncelik, insanların İslâm’a kazandırılması oldu, yok etmek yerine İslâmlaştırma öncelikli siyaset benimsendi. Asr-ı saâdette ne zaman ki; meselâ Medine düşman saldırılarına muhatap hâle geldi, o zaman Efendimiz ve sahâbesi miğfer giydiler. Onun için İslâm’da savaş, illetler mevcutsa farz hâline gelir. Hiçbir zaman durduk yere savaş ilânı İslâm Savaş Hukuku’nda yer almaz. Müslüman bir toplum uysal bir koyun olmadığı gibi, hiçbir şart gerçekleşmeden savaş ilân eden savaşçı bir toplum da değildir.

İslâm toplumu merhamet ve af öncelikli inşa edilmiş toplumdur. Kendisine olur olmadık eziyeti, işkenceyi, asimilasyonu revâ gören Mekkelilere Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Mekke’nin fethindeki tavrı bunu izhar eder. Mekke’ye savaşacakmış gibi hazırlıkla gelen Efendimiz; karşısında teslim olmuş bir topluluk görünce, Af Peygamberi olduğunu göstererek, hepsini affetmiş, neticede hepsini İslâm’a kazandırmıştır. Bu hâdise;

“Allâh’ın sizi affetmesini arzulamaz mısınız?’’ (en-Nûr, 22) ilâhî murâdına tâbî olmanın en güzel örneğidir.

Böyle güzel bir örnek varken, Peygamberimiz’in âhirete irtihalinin üzerinden daha çeyrek asır geçmeden, ortaya çıkan «fitne»nin önüne geçilemediğini ve müslümanların birbirine kılıç çektiklerini görmek ise büyük acıdır. Onun için âyet-i kerîmede;

“Fitne katilden daha kötüdür.” (el-Bakara, 191) buyurulmaktadır. Eğer müslüman toplumun sükûnetini, refâhını, huzurunu bozacak birtakım fitneciler varsa ve bu fitnenin izâlesi için mücadele edilmemişse, o zaman savaştan daha kötü olan toplum kargaşası ortaya çıkmakta, toplumda kamplaşmalar meydana gelmekte, neticede aynı dîne inanan insanların birbirlerini öldürmelerine varıncaya kadar çok vahim sonuçlar doğmaktadır. Meselâ sahâbenin çoğunun hayatta olduğu bir zaman diliminde Hâricî zihniyetini ortaya çıkaran, bu fitnedir. Göz göre göre Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ı
şehâdete götüren bu zihniyet, ilmin kapısı olarak tavsif edilen Halîfe’yi Kur’ân’dan uzaklaşmakla itham edip küfrüne hükmetmeye kadar işi vardırmıştır. Ne yazık ki aynı zihniyetin izdüşümü; bugün İslâm’ı temsil ettiğini söyleyerek, müslüman olduğunu söyleyen insanları katledebilmektedir. Bu bir fitnedir. İslâmafobinin körüklenmesi için masa başında oluşturulmuş ve günden güne İslâm’ın katliâm dîni, birbirini öldüren insanların dîni olarak yansıtılması için birilerinin oynattığı bir oyundur. İslâm, dünyada hızla yayılırken; «bu yayılışın önüne nasıl geçeriz»i düşünen think-tankçılar, bu projenin uygulanması için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Ve proje şu an hayatta. «Bir insanı yaşatan tüm insanları yaşatmış gibidir.» ilkesi târumâr edilmekte. Bırakın ehl-i küfrü; müslümanların birbirini öldürdüğü bir manzara, bunun ne denli bir İslâm’ı kötüleme projesi olduğunu gözler önüne sermektedir. Zira İslâm son yıllarda insanlar arasında önü alınmaz bir şekilde hızla ilerliyordu. Bu ilerleyişin önüne geçmek, ancak İslâm’ı katil dîni olarak gösteren bazı modellerin öne çıkarılarak gündem oluşturulması; İslâm deyince akla eli bıçaklı, kafa kesen, acımasızca insanların üzerine silâh doğrultan, uzun sakallı, uzun saçlı insanların gelmesini sağlayarak, İslâm’ın ilerleyişini durdurmak gerekiyordu. İşte, bunun için müslüman adı altında binlerce insan kullanılıyor.

İslâm’ımızı ve müslümanımızı heder eden bu tür gâvur projelerine karşı müslümanların eli kolu bağlı durması da bir vebaldir. Bu aşırı gücün önüne geçmek için; İslâm’ın af, merhamet yönünü izhar edecek, bunu gündemde tutacak bir güç birliğine ihtiyaç var.

◆Yeryüzünün inşasının, insanların gönüllerinin kazanılarak elde edileceğini;

◆Müslümanların birbirine düşürülmesinin bir «fitne» olduğunu;

◆Bir müslümanın bir müslümanı «Allah için» katledemeyeceğini;

◆«Lâ ilâhe illâllah» diyen herkesin kanının, müslüman olduğunu söyleyen başka bir kimseye haram olduğunu;

◆Gönüllerdeki îmânı ancak Allâh’ın bileceğini;

◆Kimsenin kimsenin kalbini bilemeyeceğini;

◆Birbirine silâh çeken iki müslümanın ikisinin de cehennem yolcusu olduğunu;

bütün müslümanlar gündemlerine almalılar. Ölen her müslüman, Müslümanlığın kaybıdır, müslümanın müslümanı katletmesi ise kardeşliğin ilgāsıdır. Bunun için kardeşliği tesis edecek ses ve gönül birlikteliğine ihtiyacımız var. Yoksa, kan durmadan akacak, hem de müslüman kanı…