Daha İyi Kulluk ve Hizmet İçin; AFİYET DİLEYELİM

YAZAR : Sami GÖKSÜN

Dînimiz İslâm’ın; insanların dünya ve âhiret mutluluğunu temin için gönderilen son din olması hasebiyle, daha önce gelen dinlerden belirli bir farkı olacağı, bu itibarla da önceki dinlerde olmayan pek çok hüküm ve esasları içine alacağı tabiîdir.

Bu esaslardan birisi de çok önemli olan vücut sağlığımızla ilgili emir ve tavsiyelerdir. Çünkü sağlık olmadan pek çok amelin yerine getirilmesi zordur.

Ashâb-ı kiramdan Osman bin Maz‘ûn’un; bütün gecelerini namaz kılarak, gündüzlerini oruç tutarak geçirip kendisini ve aile efrâdını ihmal ettiği, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e haber verilince, Efendimiz ona;

“–Ey Osman! Ben sana iyi bir örnek değil miyim?” diye sordu.

Osman bin Maz‘ûn;

“–Anam babam Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah! Neden böyle söylediniz?” dedi.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Sen; gecelerini hep namaz kılarak, gündüzlerini de hep oruç tutarak mı geçiriyorsun?” diye sordu.

O da;

“–Evet, öyle yapıyorum.” deyince, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–Öyle yapma! Senin üzerinde, ailenin hakkı var, gözlerinin hakkı var, bedeninin hakkı var. Hem oruç tut, hem de iftar et, hem namaz kıl, hem yat, uyu.”

Osman bin Maz‘ûn, bir evi ibâdet için ikametgâh edinip içine kapanmıştı. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, evin kapısına durup iki veya üç kere;

“–Ey Osman! Yüce Allah beni, ruhbanlıkla göndermedi. Allah katında en hayırlı din, gerçeğe en uygun, uygulaması en kolay olandır! Vallâhi ben sizin, Allah’tan en çok korkanınızım! Ve O’nun koyduğu esasları da, en çok koruyanınızım. Yoksa sen benim sünnetimden yüz mü çevirdin?”

Osman bin Maz‘ûn;

“–Hayır! Vallâhi, ey Allâh’ın Rasûlü ben Sen’in sünnetini talep ve takip ediyorum.”

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–O hâlde; ben kâh yatar, uyurum. Kâh kalkar, namaz kılarım. Kâh oruç tutarım, kâh tutmam. Gerektiğinde evlenirim de. Ey Osman! Allah’tan kork!” buyurdu. (Ahmed, Müsned, c. 6, s. 268)

Sağlığı yerinde olmayan bir kimsenin; ne kendisine, ne Yaratan’ına, ne ana-babasına, ne ailesine, ne vatan ve milletine, ne de insanlara karşı yükümlü bulunduğu vazifeleri, gereği gibi yerine getirebilmesi mümkün değildir.

Bunun içindir ki, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Allah’tan afiyet dileyiniz! Çünkü; kula, sapasağlam bir îmandan sonra, sıhhat ve afiyetten daha fazîletli bir şey verilmemiştir.” buyurmuştur. (Ahmed, Müsned, c. 1, s. 5)

Yine sıhhat ve afiyet konusunda Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizlere şöyle bir duâ öğretmektedir:

“Bir kulun Cenâb-ı Hakk’a yapacağı en fazîletli duâ; «Allâh’ım! Dünyada ve âhirette Sen’den afiyet dilerim!» diyerek Rabbine yalvarmasıdır.” (Sünen-i İbn-i Mâce, 2/1266)

Bir gün Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in amcası Hazret-i Abbas, Peygamberimiz’e gelerek;

“–Yâ Rasûlâllah! Ben Sen’in amcanım, yaşım bir hayli ilerledi, ecelim yaklaştı. Bana bir şey öğret de, Allah beni onunla faydalandırsın.” dedi.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Ey Abbas! Sen benim amcamsın, ben Sen’den Allâh’ın emirlerinden herhangi bir şeyi kaldıramam. Fakat sen, Rabbinden af ve afiyet dile.” buyurdu.

Hazret-i Abbas;

“–Yâ Rasûlâllah! O hâlde, yapacağım duâyı bana öğretir misiniz?” dedi.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Allah’tan af ve afiyet dile!” buyurdu. (İbn-i Sa‘d, Tabakāt, c. 4, s. 28)

Öğretilen bu duâ da bize şöyle bir mesaj veriyor:

Yüce Allah’tan af ve afiyet istemekle; günahların bağışlanıp giderilmesi, her türlü belâ ve musibetlerden, hastalıklardan selâmette olunması arzu edilmiş oluyor.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; mü’minlerin hepsinde hayır bulunmakla beraber, kuvvetli ve güçlü mü’minin, zayıf mü’minden daha hayırlı ve Allâh’a daha sevgili olduğunu hatırlatmakla İslâmiyet’te vücut sağlığının önemini belirtmiş oluyor. (Ahmed, Müsned, c. 2, s. 366)

Hayatını kendimize rehber edindiğimiz, her konuda takip ettiğimiz, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Ölüm gelip çatmadan önce, hayatın; hastalık gelip çatmadan önce, sağlığın kıymetinin bilinmesini tavsiye buyurması,

Kulların, âhirette; gençliklerini nerede ve nasıl yıpratıp çürüttüklerinden sorguya çekileceklerini belirtmesi,

Sağlıklıların yanına, hastalıklıların uğratılmamasını sıkı sıkıya tembih etmesi…”

“–Yâ Rasûlâllah! Dertlerimizi tedavi ettirelim mi?” diye soranlara;

“–Ey Allâh’ın kulları! Dertlerinizi tedavi ettiriniz, çünkü yüce Allah -celle celâlühû-; devâsını indirmediği hiçbir dert indirmemiştir.” (Ahmed, Müsned, c. 4, s. 278) cevabını vermesi sıhhatimizi korumanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

İslâm dîni bunu yaparken de maddî ve mânevî temizliğe son derece önem vermektedir. Bunu da Kur’ân-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak şöyle ifade etmektedir:

“Muhakkak ki Allah hem çok tevbe edenleri sever, hem çok temizlenenleri sever.” (el-Bakara, 222)

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir hadîs-i şeriflerinde;

“Temizlik îmânın yarısıdır.” (Müslim, Tahâret, 1) buyurarak temizliğin, dînî ve sıhhî önemini belirtmiştir.

İnsan sağlığı ile ilgili olarak dînimizdeki yemek-içmekten ve bunların âdâbından da, biraz bahsetmemiz yerinde olur.

Hayat dîni olan İslâmiyet, insanın her eline geçirdiği şeyi midesine indirmesine müsaade etmemiştir. O hâlde, yiyeceğimiz ve içeceğimiz şeylerin, helâl ve temiz olmasına, bize hiçbir sûrette zararlı olmamasına dikkat etmemiz gerekmektedir ki, bu; sağlığımıza karşı borçlu bulunduğumuz vazifelerden ilkini teşkil eder.

Rızkın helâl ve temizlerinden yiyip içerken de itidal derecesini aşmamak gerekir. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur’ân’ında bu mevzuda şöyle buyurur:

“Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz. Çünkü, Allah israf edenleri sevmez.” (el-Bakara, 172)

Ashâb-ı kiram; yüce Allâh’ın ve Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in emir ve tavsiyelerine göre hareket ederek, iyice acıkmadan yemek yemezler, iştahları varken de, sofradan el çekerlerdi. Bu da bize gösteriyor ki; sıhhat çok yemekte değil, az yemektedir. Böyle yaparak da sıhhatimizi korumuş oluruz.

Unutmamalıyız ki, sıhhat ve afiyet, bedenimiz için; bedenimiz de Hak yolunda hizmet ve ibâdet içindir.