ENGELLERİN ENGELLERİ

YAZAR : Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr

Başta Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın ve sahâbe-i kirâmın gayretleri ile İslâm, yayılmaya devam ediyordu. Kör gözler görüyor, karanlık gönüller aydınlanıyordu. Bütün toplumu kuşatmış olan sivri dikenler içinde, nâzenin güller boy veriyordu. Her türlü çirkinlikten, en üst seviye güzelliklere yükseliyorlardı.

Fakat bu yükselişten hoşlanmayanlar çoktu. Aydınlığı ve güzelliği istemiyorlardı. Bunun için sürekli yeni taktik ve yöntemlerle, müslümanların önüne aşılmaz engeller koyuyorlardı. Engellerin engelleri aşıldıkça, yeni engeller çıkıyordu.

En zor engelleri bile aşan müslümanlar, müşrikleri daha ciddî tedbirler almaya zorlamıştı. İslâm’ın yayılmasını, insanların İslâm’a girmelerini engellemek için büyük fedâkârlıklara katlanan müşrikler, bir yandan da fena hâlde öfkeleniyorlardı:1

–Nasıl olur bu?

–Ben de anlamıyorum, bu nasıl olur?

–Öyle bir şey yapmalıyız ki, susturmalıyız O’nu!

–O’nu susturmak o kadar da kolay değil ki ey Velîd!

–Bir yolunu bulup, herkesin içinde küçük düşürmeliyiz!

–Küçük düşürmek yetmez, sözlerini ağzına tıkamalıyız Ebû Süfyân!

–Ama unutmayın ki her seferinde bizim sözlerimizi ağzımıza tıkıyor!

–Bu sefer öyle bir şey bulmalıyız ki, işi bitmeli!

–Ne yapacağız peki Ebu’l-Hakem?

–Eğer kabul ederseniz, çok güzel bir fikir geldi aklıma!

–Nedir o?

–Nadr bin Hâris ile Ukbe bin Ebû Muayt’ı, Medine Yahudilerinin bilginlerine gönderelim!

–Ne yapacaklar ki orada?

–Önce kesin cevap istiyorum, gider misiniz?

–Tabiî ki gideriz Ebu’l-Hakem, yeter ki O’nu susturalım.

–Yahudilere ne diyeceğiz peki?

–İşin aslını Yahudilere sorun!

–Açık konuşsana biraz!

–Önce onlara, Muhammed’in sıfatlarını ve sözlerini anlatınız, yani iyice tanıtınız!

–Sonra?

–Sonra da kendisini onlardan sorunuz! Yahudiler kendilerine ilk kitap inen millettir. Peygamberlere ait bilgilerden, bizde bulunmayan bilgi, onlarda bulunur!

–Yahudiler yalancı insanlardır ama!

–Yalancı da olsalar, bu konuda duyarlı olacaklardır. Böyle giderse, bu işin ucu ileride onlara da dokunacak çünkü!

–Başka ne soracağız?

–Siz bizimkini tanıtın, onlar size gerekeni söyleyeceklerdir.

Bu karar üzerine, Nadr bin Hâris ile Ukbe bin Ebû Muayt, hiç zaman kaybetmeden Mekke’den yola çıktılar. Mekkeliler de, onlar dönünceye kadar dayanacaklardı.2

Mekke-Medine yolu gidiş-dönüş yuvarlak hesapla bir aya yakın sürerdi. Yahudilerle görüşüp bilgi alma, biraz kalıp dinlenme derken, çok bekleyeceklerdi. Ama gidenler bir aydan da erken döndüler.

Mekke müşrik yönetimi hemen âcilen toplandı. Hepsinin çok heyecanlı hâlleri vardı. Büyük bir ümitle olayı masaya yatırdılar:

–Ne yaptınız çabuk söyleyin?

–Aldığımız karar üzerine gidip Yahudilerle görüştük. Olan biten her şeyi anlattık onlara.

–Ne dediler peki, bir çıkar yol gösterdiler mi?

–«O’na üç şeyi sorun.» dediler?

–Ne olacak o soruları sorarsak?

–Eğer bu üç soruya doğru cevap verirse…

–Eee… Doğru cevap verirse?

–Doğru cevap verirse, kendisi Allah tarafından gönderilmiş, Allâh’ın Rasûlü’dür!

–Ya doğru cevap veremezse?

–Eğer doğru cevap veremezse, yalancının tekidir!

–Doğru ile yanlışı nasıl bileceğiz peki?

–Yahudiler onu da öğrettiler bize.

–Yani siz hem soruları ve hem de doğru cevaplarını biliyorsunuz, öyle mi?

–Bilmezsek nasıl susturacağız O’nu?

–Öyleyse herkesi Kâbe’nin yanında toplayalım. O’nu herkesin içinde rezil edelim!

–Çok önemli bir şeyi unutmuyor musunuz?

–Neymiş o önemli şey Velîd?

–O’nu hepimiz çok iyi tanıyoruz!

–O’nu tanımayan mı var, tabiî ki tanıyoruz!

–Hiç yalan yanlış şeyler konuştuğunu duydunuz mu?

–Hayır, asla! O hiçbir zaman yalan yanlış şeyler konuşmaz!

–Soracağımız sorulara da doğru cevap vermeyeceğini nereden biliyoruz?

–Bu sorulara kimse cevap veremez ki?

–Ya verirse?

–Bunlara ancak Allâh’ın Rasûlü cevap verebilirmiş!

–O da; “Ben Allâh’ın Rasûlü’yüm.” demiyor mu?

–O öyle diyor, ama biz O’na inanmıyoruz ki?

–Ya gerçekten Allâh’ın Rasûlü ise?

–Bunları boş verin şimdi. Halkı toplayıp şenliğe başlayalım!

İçlerine ciddî bir endişe çöreklense de, başka çareleri yoktu. Ne yapıp ederek O’nu toplum içinde bitireceklerdi. Bunun için hemen harekete geçtiler. 3

Peygamber Efendimiz, kendisine tâbî olalım diye gönderilmiştir; denenmek için değil! Bin bir türlü entrika ile toplum içinde bozmak için hiç değil. Peygamberimiz, bize her bakımdan en güzel örnek olan örneğimizdir.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

_________________________

1 İbn-i Hişâm, Sîret-i İbn-i Hişâm, c. 1, s. 321-322.
2 İbn-i Seyyîd, Uyûnu’l-Eser, c. 1, s. 108-109.
3 Ebu’l-Fidâ İbn-i Kesîr, Tefsîr, c. 3, s. 71-72.