DUYGU ve DAVRANIŞ EĞİTİMİNDE ORUÇ

YAZAR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

İstatistikler incelendiğinde suç oranlarında Ramazan’da % 50 azalma olduğu görülür. Şahsa ya da kamuya karşı suç işleyenler dahî bu özel zamanda kendilerini frenleyebiliyorlarsa, yine sıradan insanların bu oruç ikliminde kendilerini olmak istedikleri doğrultuda frenleyebilmeleri veya gayrete getirebilmeleri de oldukça mümkündür. Lâkin insanların kendi dünyalarında yaşadıkları değişimlerin istatistiklere yansımasıyla alâkalı bir veriden henüz haberimiz yoktur. Tabiî ki istatistikler olmadan da kendimizde, ailemizde, mahallemizde ve daha geniş çevrede hissettiklerimiz ve şahit olduklarımız vardır.

Meselâ çocukken Ramazân’ın hissettirdikleriyle alâkalı olumsuz duyguları olanlar var mıdır bilmem! Kime sorsak herkesin hâfızasında Ramazân’a ait özel, güzel duygular vardır. Çünkü o kısa zaman diliminde, herkes iyi olmanın telâşındadır. Bir çocuk bakışıyla meseleye bakacak olursak; bizim için en zor olan şeyi, en tabiî sâik olan açlık ve susuzluk sâikımızı etrafımızdaki yetişkinler gibi frenleyebilmenin huzurunu hepimiz hissetmişizdir. Anne-babalar oruç tutan çocuklarını en kısa ifadeyle dahî olsa; «Allah kabul etsin!» diyerek takdir etmişlerdir. Kardeşler birbiriyle didişecek gücü kendilerinde bulamadıkları için, yılda bir ay da olsa sakin bir zaman dilimi geçirmişlerdir. Ailecek imkânlar çerçevesinde hazırlanan; en güzel, özel sofraya oturularak birlikte hareket etmenin, aynı duyguları paylaşmanın mutluluğu yaşanmıştır. Eş, dost, akraba; iftarlarda buluşmanın, birbirlerine karşı cömertçe ikramda bulunmanın hazzı alınmıştır. Bahşiş toplamaya çıkan çocukların, topladıklarını bir sokak direğinin dibinde paylaşırken hissettikleri çok şeye değerdir. Ailelerinde Ramazan yaşanan günümüz çocuklarının da hissettikleri çok farklı değildir: Sükûnet, huzur, birliktelik, paylaşma ve mutluluk…

 

 

İnsan kendini sınırlamayı başarabildiği ölçüde mutlu olur. Sıkıcı da olsa ders çalışma konusunda bazı zevklerini sınırlayabilen bir öğrenci, ev işleri ve çocuk yetiştirme konusunda bazı arzularından vazgeçerek kendini plânlayabilen ve sınırlayabilen bir kadın, çalışıp para kazanmak konusunda özgürlüğünü gerektiği ölçüde sınırlayabilen bir erkek mutlu olabilir. Harcamalarında kendini sınırlayabilen, sonucu bir şekilde zararlı olacak arzularını yerine getirmemek konusunda sorumlu davranabilen kadın ve erkekler uzun vâdede mutlu olacak olanlardır. Bu açıdan bakıldığında oruç, çok güçlü bir sâik olan açlık ve susuzlukla bize kendimizi sınırlamayı öğreten çok kıymetli bir eğitimdir.

 

Bir ay boyunca oruçluya yakışır bir tarzda, elimizin ve dilimizin hep güzelliklerle meşgul olmaya çalışması da, davranışlarımıza farklı bir boyut katar. İnsan ilişkilerinde egomuzu frenleyebilmenin mümkün olduğunu görürüz. Öfke kontrolünü başarabildiğimizi tecrübe ederiz. Oruç; bize öfkelendiğimizde sabretmeyi, öfkemizi tutmayı öğretir. Öfkeyi tutmak ya da bir başka ifadeyle öfkeliyken ortamdan uzaklaşarak o an harekete geçmekten ve karar vermekten kendimizi alıkoymak, pişman olmanın önüne geçecek bir erdemdir.

 

Benmerkezci davranmamayı, biz duygusuyla hareket etmeyi pratikte uygulayacağımız ilk yer olan ailede; Ramazanlarda, birlikte sahura kalkarak, birlikte iftar ederek, birlikte namaz kılarak «biz» olmayı öğreniriz. Hattâ bu «biz» kavramını öyle genişletiriz ki iftar davetleriyle ailemizin dışındakilerle de paylaşmayı pratik ederiz. Günlük telâşların içinde çocuklarımıza, ailemize, eşimize, dostumuza, akrabalarımıza ayıramadığımız zamanı; sahur, iftar ve teravihlerle ayırır, aynı şeyi yapmadaki birlikteliğin verdiği huzuru buluruz. Yalnız olmadığımızı bir kez daha ve belki de en güzel şekliyle hatırladığımız en güzel zaman dilimidir Ramazanlar; hatırlanmanın, önemsenmenin, değer görmenin yaşandığı ve böylelikle aidiyet duygusunun güçlenerek ümitlerin yeşerdiği, geleceğe güvenle bakıldığı en kıymetli zamanlar…

 

Yine uzmanların tespitlerine göre yalnızlık, ümitsizlik, değersizlik, işe yaramazlık duygularıyla eşleşen depresif durumların ve intihar vakalarının en az görüldüğü zamanlardır Ramazanlar. Açlık ve susuzluğa dayanabilme başarısı, öfkeyi kontrol edebilme, yakınlarımızla birlikte hissettiğimiz yalnız olmadığımız hissi, söz ve davranışlarımızda iyi olmayı başarabilme, kendimiz hakkında sağlıklı bir bakış açısı kazandırır. Ve bu başarıya bir de Yaratan’a karşı görevlerimizi yerine getirme ve ibâdet etme mutluluğu eklenince insanın duygu durumunda müthiş bir iyileşme hâli görülür. Her şey gözümüzün önündeyken; yemeden durabilmek, yemeye, içmeye, baldan tatlı olan öfkeye ve pek çok zevke sabrederek iradeli davranabilmek; insanın kendine olan güvenini ve kendine verdiği değeri tazeler ki bu da Ramazan boyunca depresif ruh hâlinin kaybolup mutluluk hormonunun salgılanmasını sağlar.

 

Çocuklarımızda duygusal zekâ dediğimiz şeyi geliştirmek de en çok bu ayda mümkündür. Yardımlaşmanın, fedâkârlığın, paylaşmanın, hâlden anlamanın en temelinde yatan; empati kurmadaki beceridir.
En temel sâik olan açlık ve susuzluk ise insana empatiyi öğretebilecek en kuvvetli sâiktir. Bu konuda irade gösterebilmek, empati kurmayı öğretir. Bu açıdan bakıldığında; çocukları, yaş ve fizik durumlarına göre 1-2 saatlik, yarım günlük ve nihayetinde tam günlük oruç tutmaya teşvik etmek ve orucu onlara sevdirmeye çalışmak çok doğru olacaktır.

 

Hele hele bir aylık başarının sonucunda, bayram gibi bir mutluluğu yaşamak; hem çocuklar hem de yetişkinler için tarifi zor bir huzurdur. Evimizi, arabamızı yıllık bakıma almak, bilgisayarımıza format atmak gibidir Ramazanlar; rûhumuz yıllık bakıma alınır. Ve bakımından sonra evimize girmenin, arabamızı sürmenin, bilgisayarımızı kullanmanın huzuru bayram sabahına çıkıldığında yaşanır.

 

Sevgi, saygı, barış, huzur, fedâkârlık, paylaşma, yardımlaşma, birlik ve beraberlik gibi kavramların pratiğinin en çok yapıldığı ay olan Ramazan’da tutulan oruçlarla; bedenen olduğu kadar mânen de pek çok faydalar temin ederiz. Ve bu bir ayda aslında ne kadar çok güzel şeyler yapmaya kādir olduğumuzu tecrübe ederiz. Kişiliklerimizdeki aşırılıkları törpüleyebildiğimize şahit oluruz. İşte bu tecrübe bize; «Başka zamanlarda neden bunu başaramayayım ki!» gücünü verir.

 

Ramazân’ın ve orucun bize kazandırdıklarını bir yıla yayabilmek asıl meselemiz olmalıdır. Bir ay boyunca alkol almayanlar, «Mübârek ayda yalan söyleyemem!» diyenler, «Orucumun sevabı kaçmasın!» deyip öfkelerine hâkim olanlar, «Çok sevaptır!» deyip yardım işlerine koşanlar; bu güzel davranışlarını tüm seneye yayabilme gayretinde olurlarsa, işte asıl o zaman orucun nelere muktedir olduğunu görürüz. Yaratıcımız’a, insanlara ve kendimize karşı dürüst olmayı, «insan» olmayı başarabileceğimiz, davranışlarımızda görmek istediğimiz değişimleri kazanabileceğimiz muhteşem bir zaman dilimidir Ramazanlar.

 

İstifade edebilmek ümidiyle…