“Cümlenin mâbûdı Sen’sin, kıl hidâyet yâ Kerîm!” MERKEZ MUSLİHİDDİN EFENDİ

YAZAR : Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com

Döküp gözyaşı her an kim inâyet kıl Rahîm bize,
Cemâlinden edip ihsan, tecellî kıl, tesellî kıl…

Habîb’ine bizi kıl yâr, muhabbet şem‘ini uyar,
Eyâ leylâ-sıfat dildâr, tecellî kıl, tesellî kıl…

Bu kulun Merkezî candan, yine ister sehâ Sen’den
Açıp hüsnün nikābından, tecellî kıl, tesellî kıl…

Bu ay sizlere, bir ilâhîsinde;

Ciğerden eylerim feryâd,
Bu benlik dâvisinden dâd!

diyerek, benlik dâvâsından eyvahlar ettiğini, bu dertten kurtulmak için Rabbine gönülden niyazda bulunduğunu, insanın kendini beğenmesinin mânevî tekâmülüne mâni olduğunu, şeytanın ilâhî huzurdan kovulmasının;

“Ben ateşten yaratıldım, insandan üstünüm!” diyerek, büyüklük taslamasından kaynaklandığı söyleyen bir «Gönül Sultanı»nı, Merkez Muslihiddin ya da halk arasındaki lakabıyla Merkez Efendi Hazretleri’ni tanıtmaya çalışacağım.

ŞEYHİN HENÜZ POSTNİŞİN DEĞİL!

Asıl adı Musa olup, halk içinde Merkez Efendi diye tanınan Musa Muslihiddin Hazretleri; cihangir hükümdar Fatih’in İstanbul’u fethinin 10. yılında (1463) Denizli’nin Sarı Mahmudlu köyünde (bugün Buldan kazasına bağlı Akçaköy) dünyaya gelmişti. Baba adı Mustafa olan, ilk tahsilini memleketi Denizli’de yapan Musa Muslihiddin; on beş yaşında İstanbul’a gelerek bir medreseye kaydolmuş 1493’te otuz yaşlarında iken hocası Hızırbeyzâde Ahmed Paşa’dan icâzet almıştı. Tahsili sırasında bir ara Amasya’ya gitmiş, orada Halvetî şeyhi Habib Karamânî ile tanışmış, ona intisâb etmek istemişti. Ancak Karamânî’nin; kendisine kisve giydirmesi ve «Muslihiddin» lakabı vermesine rağmen;

“Senin şeyhin henüz postnişin değildir!” diyerek, intisâbının başka kaynaktan olacağını beyan etmesi üzerine Dersaâdet’e geri dönmüştü. Ayasofya Camii’nde vaaz ediyor, Beyzâvî tefsirinden nakillerde bulunuyor, hadis dersleri veriyordu. Ancak, gönlündeki tasavvuf aşkının tesiriyle Aksaray’daki Etyemez Tekkesi Şeyhi Mirza Baba’ya intisâb etmiş, riyâzatını tamamladıktan sonra kızıyla evlenmişti. Ancak, İstanbul’daki tanınmış şeyhlerin meclislerine katılmaya devam ediyordu…

DAİREMİZİN MERKEZİNE ULAŞTINIZ!

Musa Muslihiddin Hazretleri; mensupları vahdet-i vücud görüşünü benimsediği, semâ ve devranla zikrettiği, cezbeye kapılıp nâralar attığı için Halvetiye şeyhlerinden Koca Mustafa Paşa dergâhı postnişini Sümbül Sinan Efendi’den uzak duruyordu. Bir gece garip bir rüya gördü, tabir edilmesi için birçok şeyhe başvurdu, ama hiçbirinin şerhinden tatmin olmadı. Birkaç gece sonra yeni bir rüya gördü. Düşünde odasına Sümbül Efendi gelmiş ve önceki rüyasını isabetle tabir etmişti. Bu gelişme üzerine Sümbül Efendi’ye karşı takındığı tavrı değiştirmeye karar verdi. Dergâhına giderek şeyhle tanıştı, ona intisâb etti… Kendisine siyah şemle, siyah kisve ve Halvetî tâcı giydirildi. Bu sırada Sümbül Efendi;

“Mertebeniz, Habib Hazretleri’nce müjdelenmişti, dairemizin merkezine vâsıl oldunuz!” diyerek, Amasya’da Habib Karamânî Hazretleri’ne, mürid olma talebinin boşa gitmediğini hissettirmiş, «Merkez» lakabını vermişti. Sonra da mürîdine, «merâtib-i esmâ»yı tamamlattı, erbâîne girmesi talimatını verdi.

HANGİ HALÎFEMİZ ÖNCE GELİRSE!

Evli olduğu için seyr u sülûkünü -dergâhta kalmadan- evinde tamamlayan Merkez Efendi; Sümbül Efendi’den hilâfet alması üzerine, Aksaray Koska’da bulunan ve Kovacı Dede nâmıyla tanınan Halvetî Şeyhi Sanduk Dede’nin vefatından sonra oraya tayin edilmişti. Bu tekkede, 28 yıl gibi uzunca bir süre vaaz ve nasihatlerde bulunup, halkı irşâda çalıştı.

Muhteşem Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan; 1513 yılında Manisa’da, bünyesinde caminin yanı sıra medrese, sıbyan mektebi ve hankâh da bulunan bir külliyenin inşasını başlatmış, bu eserler 1523’te tamamlanmıştı. Vâlide Sultan, bir müddet sonra Sümbül Efendi’ye başvurdu ve zâviyesinde faaliyette bulunmak üzere bir halîfesini vazifelendirmesini rica etti. Efendi Hazretleri, bu vazife için Merkez Efendi’yi münasip görmüştü. 1523 sonlarında Manisa’da vazifeye başlayan Merkez Efendi, 1529’a kadar -yaklaşık altı yıl- o hankâhta vazife gördü.

1529’da Sümbül Efendi hastalanıp yatağa düşmüş, dünya vazifesinin sonu yaklaşmıştı. O günlerde halîfelerinden biri kendisine şöyle sordu:

“–Sultanım, yerinize kimi lâyık görüyorsunuz?” Sümbül Efendi şu cevabı vermişti:

“–Efendisinin yanından kaçan bir köle bile olsa, taşradan hangi halîfemiz önce gelirse seccademize o oturacak!”

GAYB EHLİ BİZİ DİNLİYOR!

Merkez Efendi; rûhunda şeyhinin vefatını hissetmiş, mürşidinin âhirete irtihâlinden bir hafta kadar önce İstanbul’a gitmeye karar vermiş, bir Cuma, yolu Balıkesir’e düşmüştü. Cuma namazı sonrası bir camide minbere çıkıp, her zamanki gibi gözlerini kapatarak vaazına başladı. Fakat Halvetiye tarîkatına sıcak bakmayan cemaat; siyah sarıklı Merkez Efendi’nin Halvetî olduğunu anlayınca, kendisine itibar etmemiş, birer ikişer camiyi terk ederek bağ ve bahçesinin yolunu tutmuştu. Bir müddet sonra camide yalnız kayyum kalmış ve şeyhin yanına giderek şöyle demişti:

“–Şeyh Efendi; ben de bağa gidiyorum, işte caminin anahtarı, giderken kapıyı kilitlersiniz.” Merkez Efendi, gözlerini açıp camiyi bomboş görünce;

“–Sizler ihmal etseniz de melâike ve gayb ehli bizi can kulağıyla dinliyor.” diye cevap verdi. Gözlerini kapatarak vaazına kaldığı yerden devam etti. Kayyum; henüz birkaç adım atmıştı ki, gaybdan sesler duyulmaya başladı. Caminin iç mekânı, tekbirler, tahmidler ve kelime-i tayyibelerle sarsılıyordu. Hayretler içinde camiden çıkan kayyum; olup biteni halka anlatınca, durumu merak eden cemaat yeniden camiyi doldurmuş, Merkez Efendi’den özür dilemişti.

ONUNLA KIYAS OLUR MU?

Merkez Efendi, şeyhinin vefatı sabahı İstanbul’a varmış, doğruca Koca Mustafa Paşa dergâhına gitmişti. Lâkin dervişler kendisini tanımamışlardı. Ama içlerinden biri, Sümbül Efendi’nin has müridlerinden Yakub Efendi, şeyhinin vasiyetini hatırlayarak, onu hücresine davet etmişti. Merkez Efendi;

“–Seccade sahibinin vasiyeti bizedir; bir hafta önce onun işareti üzerine Manisa’dan çıkıp yola koyuldum!” diyerek, şeyhinin vasiyetini keşfettiğini gösterdi.

Yakub Efendi o gece istihâreye yattı. Rüyada Merkez Efendi’nin, başında yeşil sarığıyla kürsüye çıkıp vaaz ettiğini, bu sırada başka birinin;

«Bu zâtın şerîat ve tarîkatı mâmurdur!» diye bağırdığını işitti. Uyanır uyanmaz Merkez Efendi’ye intisâb etti.

Sümbül Efendi’nin halîfe ve müridlerinden bazıları Merkez Efendi’ye intisâb etmekte tereddüt ettiler. Bunlardan biri de Kâtip Mehmed Çelebi’ydi. O da bir gece rüyasında Sümbül Efendi’nin;

“Çelebi gafil olma! Merkez’in şerîatı benden kuvvetlidir, murâdın bu yolda sonuna kadar gitmekse, niyetini temiz tutup tam bir itikatla ona intisâb etmelisin.” dediğini duydu ve sabah erkenden Merkez Efendi’nin huzûruna vardı. Efendi, onu görür görmez şöyle seslendi:

“–Efendimiz’in sözleri sizi ikaz içindir, yoksa biz onunla kıyas dahî edilemeyiz. Kendisinin bizim gibi binlerce halîfesi ve dervişi vardır.”

Böylece, rüyasını keşfettiğini göstermişti. Bu gelişme üzerine Mehmed Çelebi tövbe ederek, Merkez Efendi’ye bağlandı…