Toplumun Cinnetten Kurtuluş Reçetesi: KUR’ÂN YOLU

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ جابر أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ :
«وَقَدْ تَرَكْتُ فِيكُمْ مَا لَمْ تَضِلُّوا إِنِ اعْتَصَمْتُمْ بِهِ ،
كِتَابَ اللّٰهِ»

“Size öyle bir şey bıraktım ki ona sıkı sarılırsanız sapıtmazsınız: Allâh’ın kitâbı!” (Müslim, Hac, 147)

BİR MESAJ:

Kur’ân yolundan gidersen; Hak yolundan çıkmazsın.

Özleyen kimse bugün Rabbini, Kur’ân okusun,
Âyet âyet süzülüp nûra bürünsün bu derûn!
Biz tilâvet ederiz sâdece Rahman konuşur,
Yüce Allâh ile kul, böylece her an konuşur… (Seyrî)

Modern dünyanın insanı; şîrâzesinden çıkmış, sanki cinnet geçiriyor. Annesini satırla doğrayıp paketledikten sonra çöp kutusuna atan cânî evlât, lavaboda doğum yapıp o güzelim yavrusunu klozete attıktan sonra sifona basan vicdansız anne, kızıyla ilişkiye girebilecek kadar alçalan, şeref ve ahlâktan yoksun baba… Bu yüzkarası örnekler; aynı zamanda toplumun cinnet geçirdiğinin, yoldan çıkmışlığın, hak ve hakikatten uzaklaşmanın örneklerinden sadece birkaçıdır.

Günümüz insanı huzurlu değil. Onca teknolojik imkâna rağmen; gönlünde, işinde, ailesinde aradığı mutluluğu bir türlü bulamıyor. Mânevî sancılar içerisinde kıvranıp duruyor. İnsanımız depresyonda, bir çıkış yolu arıyor. Aslında çağlar öncesinde Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; insanlığı sapıklığa düşme konusunda uyarmış, kurtuluş yolunu göstermişti. Buna göre serlevha hadiste belirtildiği üzere, eğer insan; Kur’ân’a sarılıp onun aydınlık yolundan giderse, yolunu şaşırmaz, istikamet üzere ilerler.

Evet, bu anlamda, Kur’ân rehberdir.

İnsanın yolunu aydınlatan; onu doğruya, adâlete ve iyiliğe sevk eden nurlu bir rehberdir. O, mü’minler için bir hidâyet ve takvâ rehberidir. Nitekim Cenâb-ı Hak, ayet-i kerîmede şöyle buyurur:

“(Kur’ân) mü’minler için gerçekten bir hidâyet rehberi ve rahmettir.” (en-Neml, 27/77)

Zifirî karanlıklarda yolunu şaşırmışlara ışık saçan bir kandil olur Kur’ân ve nur olur bütün insanlığa. Eğer sen onun rehberliği ile hareket edersen Kur’ân seni yalnız bırakmaz, yolda bırakmaz, seni yükseltir. Ama eğer Kur’ân’ın aydınlığını reddedersen; aldanırsın, tükenirsin, tıkanıp kalırsın. Önü görünmeyen karanlık yollara dalarsın ve kaybolursun.

Kur’ân hayat kitabıdır.

Kur’ân’da müslümanın dünya ve âhiret hayatına dair şifreler vardır. Kur’ân bizlere dünya hayatının geçici ve fânî olduğunu, sonsuz ve kalıcı hayatın âhiret hayatı olduğunu, cenneti ve cehennemi anlatır ve tasvir eder. Kıyâmete kadar, bütün insanlığın sorularına cevap bulabiliriz Kur’ân-ı Kerim’de. Mehmed Âkif ne güzel hatırlatır:

İnmemiştir hele Kur’ân, bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!

Kur’ân dînin aslıdır. Son din İslâm’ın birinci temel kaynağı; Kur’ân-ı Kerim’dir. Bir mü’min, hayatını öncelikli olarak Kur’ân-ı Kerîm’e göre düzenler. Onun ölçüleri dâhilinde hareket eder.

Kur’ân mûcizedir.

İndirildiği andan kıyâmete kadar bütün edebî sözleri âciz bırakan bir mûcize… Her peygambere mûcize verilmiştir. Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in en zirvedeki mûcizesi, Kur’ân-ı Kerim’dir. Nitekim O, bir sözünde şöyle buyuruyor:

“Hiçbir peygamber yoktur ki, insanların inanmaları için kendisine mûcizeler verilmiş olmasın. Bana verilen ise Allâh’ın vahyettiği vahiy (Kur’ân-ı Kerim)dir. Bu sayede ben kıyâmet günü ümmeti en çok olan peygamber olacağımı ümit ediyorum.” (Buhârî, İ‘tisâm, 1)

Kur’ân «kitâbullah»tır.

Yani Allâh’ın kitâbıdır. Yüce Allah -celle celâlühû- onu Cebrâil -aleyhisselâm- vasıtasıyla son mukaddes kitap olarak insanlığa göndermiştir.

Kur’ân «kelâmullah»tır.

Yani Allâh’ın sözü. Onun için Kur’ân-ı Kerîm’i okuyan bir mü’min, âlemlerin Rabbi olan Allah ile kelâm etmiş gibi olur.

Kur’ân sözlerin en güzelidir.

Kur’ân insanın gönlüne ferahlık ve sürur verir. Âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah, sözün en güzelini bir kitap hâlinde indirmiştir…” (ez-Zümer, 39/23)

Kur’ân sözlerin en doğrusudur.

Şek ve şüpheden, her türlü şâibeden uzaktır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Sözlerin en doğrusu, Allâh’ın kelâmıdır.” (Nesâî, Îdeyn, 22)

Kur’ân «hablullah»tır.

Kur’ân’da mü’minlerin sımsıkı sarılması istenen Allâh’ın ipidir. Öyle sağlam bir iptir ki, asla kopmaz, insanı yarı yolda bırakmaz. (Âl-i İmrân, 3/103)

Kur’ân «urvetu’l-vüskâ»dır.

Kopmayan, bükülmeyen sapasağlam bir kulptur. (el-Bakara, 2/256) Ey mü’min! O kulpa tutun, rahat et!

Kur’ân şifâdır.

Kur’ân’da kin, haset, nankörlük, şükürsüzlük gibi kalpteki her türlü hastalığın şifâsı vardır. Mü’min gönüller, onunla şifâ bulup nurlanır.

“…(Kur’ân) göğüslerdeki (her türlü hastalık) için şifâdır.” (Yûnus, 10/57)

Kur’ân zikirdir.

Kur’ân-ı Kerîm’in bir adı da zikirdir. Zikrin anlamı Allâh’ı hatırlamaktır. Kur’ân bizlere Allâh’ı hatırlatır.

Kur’ân etkili bir vâizdir.

Mü’mine ölümü hatırlatan, ısrarla dünyaya dalmamasını telkin eden büyük bir nasihatçidir.

Kur’ân emânettir.

Allah Rasûlü’nün biz ümmetine emânetidir.

Kur’ân şefaat eder.

“Kur’ân okuyunuz. Zira Kur’ân, kıyâmet günü kendiyle dost olana şefaat eder.” (İbn-i Hanbel, V, 257) Onun için, Kur’ân dosttur.

Onunla dünya hayatında dost olalım ki âhirette o bize şefaat etsin. Kur’ân’la dost olmak demek; onu okumak, ince anlamları üzerinde tefekkür etmek ve bu anlamları hayatımıza yansıtmaktır. Zira Efendimiz her dâim Kur’ân ile hemhâl idi. Sakîf kabîlesinden Evs bin Huzeyfe -radıyallâhu anh-, bir gün arkadaşlarıyla birlikte Efendimiz’e misafir olmuşlardı. Efendimiz her geldiklerinde yatsı namazından sonra onların yanına gelirdi. Bir gün gecikti. Evs;

“–Yanımıza gelmekte gecikmenizin sebebi nedir yâ Rasûlâllah?!.” deyince, Efendimiz bize de ibret olacak ve hayatımızı yönlendirecek şu cevabı verdi:

“–Kur’ân’dan her gün okuduğum kadarını (hizbimi) bitirmeden çıkmak istemedim.” (İbn-i Hanbel, IV, 9)

O, Kur’ân’la o kadar iç içeydi ki; evde, çarşıda, mescidde, yolda, hattâ devesinin üzerinde Kur’ân okurdu. Kur’ân’la dost olmak, onu bağrımıza basmak ve böylece Allâh’a yakınlığımızı artırmak… Efendimiz şöyle buyurur:

“Kur’ân’ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kur’ân’ı zorlanarak da olsa devamlı okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır.” (Buhârî, Tefsir, 1)

Kur’ân’dan uzak olan harabe eve benzer.

Efendimiz, Kur’ân’dan nasibi olmayan kişiyi, «harabe bir ev»e benzetirdi. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 18)

Kur’ân ilâhî nağmedir.

Mekkeli müşrik kadın ve erkekler, hattâ çocuklar bile onun o lâhûtî sadâsı karşısında eriyorlar ve gizlice dinliyorlardı. (Buhârî, Kefâlet, 4)

Kur’ân meydan okur.

“Söyle! Bütün insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın bir benzerini ortaya koymak için toplansalar, birbirlerine istedikleri kadar destek olsalar yine de benzerini ortaya koyamazlar.” (el-İsrâ, 17/88)

Kur’ân öğüt verir.

“Andolsun Biz, Kur’ân’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (el-Kamer, 54/17)

Kur’an tefekkürdür.

Yerlerin ve göklerin yaratılışı, güneş, ay, cemâdât ve hayvanât üzerinde tefekkür etmektir. Mahlûkātın en şereflisi olan insanı düşünmek ve en nihayetinde her yerde onu görmek, onu tefekkür etmektir. Tefekkür etmemek gaflet. Kur’ân bunu men eder:

“Kur’ân üzerinde düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üstünde kilitler mi var?” (Muhammed, 47/24)

“Bu, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri ibret alsın diye Sana indirdiğimiz mübârek bir kitaptır.” (Sâd, 38/29)

Kur’ân mahzâ hayırdır.

Kur’ân’ı öğrenmekte, öğretmekte, hayata yansıtmakta hep hayır vardır.

“Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15)

“Kur’ân-ı Kerîm’i okuyan ve hükümleriyle amel edenin anne-babasına kıyâmet günü bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı şayet aranızda olmuş olsa, dünya evlerindeki güneş ışığından daha güzeldir. O hâlde bununla amel eden(e Rabbimiz’in bulunacağı ikramlar) hakkında ne düşünürsünüz? (Ona göre kıyaslayın!)” (Ebû Dâvûd, Vitr, 14)

Kur’ân güzel ahlâktır.

Bir gün Âişe Annemiz’e;

“–O’nun ahlâkı nasıldı?” diye Efendimiz’in ahlâkından sormuşlardı, o da şöyle demişti:

“–Kur’ân okumuyor musunuz? O’nun ahlâkı Kur’ân’dı.” (Müslim, Müsâfirîn, 139)

Kur’ân bize emânet. Efendimiz’in bıraktığı bir miras. Onun için onu korumalı ve ona karşı görevlerimizi yerine getirmeliyiz.

Kur’ân’la dost ol ki, o da sana dost olsun, mahşer günü sana şefaat etsin.

Kur’ân bizleri Dârusselâm’a davet ediyor. Öyleyse gelin Allâh’ın ipine sımsıkı sarılalım, sağlam kulpundan tutunalım. Bugün toplum olarak Kur’ân’ın rehberliğine çok daha fazla ihtiyacımız var.

Rabbimiz, bizlere Kur’ân’ı dünyada dost, âhirette de şefaatçi kılsın.

Âmîn…