ŞİİR DİLİYLE HADİSLER -27-

ŞAİR : TÂLÎ (Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI)
خَرَجَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ذَاتَ يَوْمٍ مِنْ بَعْضِ حُجَرِهِ ، فَدَخَلَ الْمَسْجِدَ ، فَإِذَا هُوَ بِحَلْقَتَيْنِ إِحْدَاهُمَا يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ وَيَدْعُونَ اللّٰهَ، وَالْأُخْرَى يَتَعَلَّمُونَ وَيُعَلِّمُونَ،
فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
«كُلٌّ عَلَى خَيْرٍ هَؤُلَاءِ يَقْرَءُونَ الْقُرْآنَ وَيَدْعُونَ اللّٰهَ ، فَإِنْ شَاءَ أَعْطَاهُمْ ، وَإِنْ شَاءَ مَنَعَهُمْ ، وَهَؤُلَاءِ يَتَعَلَّمُونَ، وَإِنَّمَا بُعِثْتُ مُعَلِّمًا» فَجَلَسَ مَعَهُمْ.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün hücre-i saâdetten çıkıp mescide girince halka hâlinde oturmuş iki grupla karşılaştı. Gruplardan biri Kur’ân-ı Kerim okuyor ve Allah Teâlâ’ya duâ ediyordu. Diğeri ise ilim öğreniyor ve öğretiyordu. Bunu gören Nebiyy-i Muhterem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“Bunların hepsi hayır üzeredirler.
Şunlar Kur’ân-ı Kerim okuyor ve Allah Teâlâ’ya duâ ediyorlar. Allah dilerse onlara (istediklerini) verir, dilerse vermez.
Şunlar da ilim öğrenip öğretiyorlar. Ben de ancak bir muallim olarak gönderildim.” buyurdu ve hemen ilimle meşgul olanların yanına oturdu. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)

Girdi Hak Elçisi bir gün, o güzel mescidine,
İki halkaydı sahâbî, iki mümtaz sahne:
Biri Kur’ân okuyup yalvarıyorken Hakk’a,
Biri öğrenmeye öğretmeye âşık halka,
Dedi Hurşîd-i Hidâyet: «İki meclis de güzel,
Okuyan, yalvaranın ücreti, Rabbiyle özel…
Tercihim lâkin, ilim halkası olsun, zîrâ;
Gönderildim size elbette muallim olarak…»
Bu yeter; muhterem öğretmene tâzîm olarak…

vezni: feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün
(fâilâtün) (fa’lün)