Duraklama Dönemi (1579-1699)
LEHİSTAN ve AVUSTURYA İLE MÜCADELELER

 

YAZAR : AHMET MERAL

BUCAŞ ANTLAŞMASI (1672)

Genç Osman’ın Hotin Seferi’nin ardından, Lehistan (Polonya) ile Osmanlı Devleti arasında elli yıl süren bir barış süreci yaşandı. Ancak Lehlilerin Osmanlı himayesindeki Ukrayna Kazaklarına saldırması, barışın bozulmasına yol açtı. Sultan IV. Mehmed ve Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa, Kazaklara yardım için Lehistan Seferi’ne çıktı. Osmanlı ordusunun üst üste kazandığı askerî başarıların ardından, Lehistan barış istemek zorunda kaldı.

Lehistan’la -Kırım Hanı’nın aracılığıyla- Temmuz 1672’de Osmanlı Devleti’ni kuzeyde en geniş sınırlara taşıyan Bucaş Antlaşması imzalandı. Buna göre, stratejik askerî konumu ve eşsiz güzellikleri bilinen Kamaniçe Kalesi’nin de içinde yer aldığı Podolya bölgesi Osmanlı hâkimiyetine girdi. Antlaşmaya göre Ukrayna bölgesi de, Osmanlı hâkimiyetini tanıyan Kazaklara bağlı kaldı. Lehler (Polonya) her yıl 220 bin duka haraç ve 70 bin taler tazminat ödeyecekti. Ayrıca Lehler, Kırım Tatarlarına ödemekte olduğu haracı vermeye devam edecekti.1

Ancak bir çeşit demokrasiyle yönetilen Lehistan’ın Meclisi; ünlü komutan ve geleceğin Lehistan hükümdarı Jean Sobieski’nin antlaşmanın reddedilmesi yönünde gayret ve tahriklerde bulunmasıyla, antlaşmayı geçersiz saydı. Ve Şansölye Andreas Olsoyski’nin;

“Rubicon’u aştık. Artık geri dönmek mümkün değildir.” sözü sadece Bucaş Antlaşması’nın yırtılmasına değil; Jean Sobieski’nin siyasî gücünün artmasına, ardından da hükümdarlığa yükselmesine yol açtı. Nitekim hasta, çaresiz ve yorgun Leh Kralı; bu gelişmenin ardından, siyasî sahneden çekilmek zorunda kaldı.

Jean Sobieski, Bucaş Antlaşması’nın bozulmasının ardından güçlü bir orduyla Hotin Kalesi’ne saldırarak kısa sürede ele geçirdi. Podolya bölgesinde bazı askerî başarılar elde etti. Bu tehlikeli gelişme üzerine; Osmanlı Devleti’nde Kuzey Orduları Serdarlığına, Şeytan İbrahim Paşa tayin edildi. Yeni komutan, güçlü bir ordu ve Tatar yardımcı kuvvetlerinin de yer aldığı birliklerin desteğiyle bölgeye intikal etti. Sınırlı askerî gücüyle zor durumda kalan Jean Sobieski, barış arayışlarına girişmek zorunda kaldı. Kamaniçe’nin kendilerine geri verilmesi, Ukrayna Kazakları üzerindeki Osmanlı hâkimiyetinin kaldırılması taleplerini içeren Lehlerin barış isteği reddedildi. Türkleri iyi tanıyan ve Türkçe de bilen Jean Sobieski; daha önce akdedilmiş olan Bucaş Antlaşması’nın, maddî yükümlülükleri kaldırılarak yenilenmesini, kabul etmek zorunda kaldı.

İMRE TÖKELİ AYAKLANMASI ve OSMANLILARIN BATIYA YENİ SEFERİ

Kanunî zamanında yapılan Avusturya barışına göre Avusturya hâkimiyetine bırakılan Macar topraklarında yaşayan Kalvinistler ve halkın zorla Katolikleştirilmesine karşı çıkan Macar asilzade sınıfı, Almanlardan ve Kayser’in zorba yönetiminden hiç memnun değildi. Hattâ yer yer silâhlı ayaklanmada bulunmakta, bu amaçla Osmanlı Devleti’nden Erdel beyi Apafi Mihal vasıtasıyla yardım istemekteydiler. 1667 yılında, Fazıl Ahmed Paşa kendisine müracaat eden muhaliflerin yardım taleplerini dinledi ve «Avusturya ile barışın devamı adına»; Avusturya’ya karşı askerî yardım için işbirliği teklifleri reddedildi. Daha sonra müteaddit aralıklarla tekrarlanan bu istekler, Osmanlı Devleti tarafından istikrarın korunması amacıyla yerine getirilmedi. Üstelik 1677 yılında, Bâb-ı Âlî Macar milliyetçilerine destek vermeyeceğini resmen de açıkladı.2

Ancak Macaristan’da huzursuzluk bir türlü sona ermiyor, sınır ihlâlleri eksik olmuyor, Avusturya-Alman güçlerine karşı Macar asillerinin ayaklanması ve Osmanlı’dan yardım taleplerinin ardı arkası kesilmiyordu.

Fazıl Ahmed Paşa’dan sonra aynı aileden sadrazamlığa getirilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa döneminde; Macar İmre Tökeli ayaklanması, bazı kale ve şehirleri ele geçirmesiyle ciddî bir boyuta ulaştı. Bu durum Kara Mustafa Paşa’nın sadrazamlığını batıda bir zaferle taçlandırma adına, yeni bir fırsatı ortaya çıkardı. Esasen bu durum; Köprülüler Dönemi’nin bütününde takip edilen; «Avâmı gölgeler ve dumanla beslemek» politikasının gereği olarak, bir şehir veya kale ele geçirilerek tabiî sınırlarına ulaşmış Osmanlı Devleti’nde «saray hoşnut, halk da zinde tutulmalı» anlayışı için uygun kaçınılmaz özellikteydi.

1681 yılında İmre Tökeli Sazthmar’ı da ele geçirdi. Muhaliflerin birçok Macar vilâyetinde inisiyatifi ele geçirmesi, İstanbul’da memnuniyetle karşılandı ve kazanılan başarılar âdeta Osmanlı zaferi olarak addedildi ve açıktan yardıma, ardından da fiilen askerî müdahaleye karar verildi.

1682 yılında Budin Beylerbeyi’nin komutasındaki Türkler, harekete geçerek kısa bir kuşatmanın ardından Macaristan ve Slovakya sınırındaki Fülek Kalesi’ni ele geçirdi. Büyük sefer öncesinde bir keşif harekâtı niteliği taşıyan bu yürüyüşle beraber, tahkimatlarla Osmanlı askerî varlığı güçlendirildi. Avusturya’ya gözdağı verilerek; Macarların İmre Tökeli önderliğindeki yeni yönetimi, Sultan’a bağlı vassal devlet olarak ilân edildi.

Öte yandan Avusturya ve Jean Sobieski’nin liderliğindeki Lehistan, gizlice askerî dostluk ve işbirliği antlaşması imzaladı.

Artık, Osmanlı ve Avusturya devletleri yeni bir savaşın eşiğine geldi. Nihayet 1683 Nisan’ında Kara Mustafa Paşa büyük bir orduyla yeni bir batı seferi için yola çıktı. Orduya Afrika ve Basra’dan da eyalet askerleri katıldı. Ordu Belgrad’a vardığında, Osmanlı Sultanı IV. Mehmed’in ve ordu komutanlarının huzûrunda, Macarların yeni yönetimi için taç giyme merasimi yapıldı.

Belgrad’dan kuzey istikametine doğru, Serasker Kara Mustafa Paşa önderliğinde ilerleyen ordu, stratejik konumdaki Yanıkkale’ye ulaştı. Burada Kara Mustafa Paşa; yazılarıyla, bölgedeki Macar güçlerini İmre Tökeli bayrağı altında toplanmaya davet etti. Yürüyüşünü sürdüren Osmanlı ordusu, Mohaç Ovası’nı aştı. Eflâk ve Boğdan kuvvetlerinin katılımıyla, İstolni Belgrad karargâhına ulaştı. Kırım Hanı Murad Giray da burada kuvvetleriyle orduya dâhil oldu. Ayrıca 150 gemiden oluşan Tuna ince donanması da ordunun mühimmat nakli ve bölgenin güvenliği için Tuna’da hazır bulundurulmaktaydı.

II. VİYANA KUŞATMASI

Temmuz ayında Viyana önüne gelen Osmanlı ordusu, şehri derhâl kuşatma altına aldı. Kuşatma sırasında Kara Mustafa Paşa’nın; karargâhında, kuşatma konusunda görüş ve düşüncelerini öğrenmek istediği Erdel beyi Apafi Mihal şunları söyledi:

“Askerlerinize, mühimmat ve cephanenize söz yok. Cümle hıristiyan devletleri bir yere gelse bu cemiyete mâlik olamaz ve mukabelenize kimse gelemez. Lakin Beç (Viyana) sarp kaledir. Gelindiği gibi eğlendirilmeyip yürüyüş veya vire ile alınması mümkün olaydı güzel iş idi. Ve illâ bu teennîye göre (ağırdan alış) fethi gittikçe güçleştirir. Bu kadar insan ve hayvana dağlar dayanmaz. Ganîmet elde edenler kaçarlar. Hem kaht u galâya uğrar ve hem de buralarda erken gelen kıştan çok sıkıntı çekersiniz. Haber aldığımıza göre; İmparator, hıristiyan devletlerden yardım istemiştir. Benim fikrime göre; Yanıkkale’nin zaptına himmet edip kışı orada geçirerek düşman topraklarını vurmuş olsa idiniz, İmparator’u amâna düşürürdünüz. Mademki Yanıkkale’yi almadınız, Tuna’nın etrafını vurup sonra Uyvar üzerinden Budin’e gidip kışı orada geçiriniz.”

Bu değerlendirmeye karşılık Merzifonlu Kara Mustafa Paşa;

“Sen Nemçe’den (Avusturya) korkuyorsun. Var git Yanıkkale altında zevkine bak.”3 diyerek onu huzûrundan kovdu.

Bu arada hezîmetten çekinen Avusturya İmparatoru Leopold, kuşatma başlamadan bir hafta önce şehri terk etti ve Viyana’ya 60 saat mesafedeki Lenz kasabasına çekildi. Şehrin savunmasını, 20 bin kişilik ordusuyla Sterhemberg Kontu Ernst yapmaktaydı. Osmanlı ordusu; kenar mahallelerden itibaren, imparatorluk başkentini sıkıştırmaya ve 300 topla dövmeye başladı.

Ancak Papa’nın gayretiyle; Viyana’ya, Avrupa’nın birçok yerinden yardım akmaya başladı. Kuşatmanın uzaması üzerine, Osmanlı ordusunda yiyecek sıkıntısı baş gösterdi. Hayvanlar için de yeterli yemin bulunamayışı, ciddî hayvan telefâtına yol açmaktaydı. Öte yandan Kara Mustafa Paşa’nın civardaki mevzîleri tutmak amacıyla kuvvetlerinin bir kısmını göndermesi de, kuşatmanın derinleşmesini ve zafere dönüşmesini önlemekteydi. Buna rağmen Adana Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın; kuşatmayı yarma harekâtına girişen bir Alman ordusunu yenmeyi başarması, şehrin teslim olacağı ümitlerini artırmaktaydı.

Bölgedeki diğer hıristiyan devletler de endişeliydi. Lehistan Hükümdarı Jean Sobieski’nin;

“Bugün Viyana elden giderse Varşova’yı kim koruyacak?” ifade ve anlayışı, kuşatmanın ve savaşın seyrini değiştirdi. «Müttefik Haçlı Güçleri»ne kumanda eden Sobieski; Tuna’yı aşarak, Osmanlı ordusunun sol geri hatlarına sarkmayı başardı.

Öte yandan durumun giderek ağırlaştığını gören Kara Mustafa Paşa; bir büyük saldırı gerçekleştirerek, bazı askerî mevzîleri ele geçirdi. Ancak, Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa’nın Sobieski kuvvetlerine yenilmesi, baskınların ardından ordu düzeninin bozulması ve Tuna ağzını tutmakla görevlendirilen Kırım Hanı’nın yeterli gayreti göstermemesi; büyük bir bozgunu beraberinde getirdi.

Nitekim 10 Ekim 1683’te Jean Sobieski, Parkanlar’dan (Ciğerdelen’den) eşine yazdığı mektubunda;

“Bu seferde Tatarlar yine yoktu. Yalnızca birkaç yüz kadar… Görüyorum yeni Kırım Hanı da tıpkı diğer eski han gibi bizimle savaşmak istemiyor.” diyordu.4

MERZİFONLU KARA MUSTAFA PAŞA’NIN İDAMI ve ŞAHSİYETİ

Geri çekilen kuvvetleriyle Belgrad’a dönmek zorunda kalan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, başarısızlığının bedelini; Viyana Kuşatması’nı zamansız bulan Sultan IV. Mehmed tarafından gönderilen görevlilerce idam edilerek ödedi. Oysa ölüm fermanını büyük bir tevekkül içinde karşılayan Sadrazam; mağrur, inatçı ve sert kişiliğinin yanında; sevk ve idare kudretine mâlik, cesur bir karaktere sahipti. Viyana önünde kahramanca taarruzları, askerin cesaretini artırmak için bizzat çatışmalara katılması, haçlı askerî takviye kuvvetlerinin kıskacından kurtulmak için olağanüstü direnişi; bozgunu önlemeye yetmemişti. Bozgundan sonra da müdebbir bir vezir olarak; dağılan Osmanlı askerini toplaması, bölgedeki kalelerin tahkim ve takviyesi, daha büyük felâketlerin önünü kesmişti.

Viyana Bozgunu, Avrupa’nın ortalarına kadar girmiş olan Türk ordularının son seferidir. Bu dönüş, Kanunî Sultan Süleyman döneminden sonra bir durgunluk dönemi geçiren Osmanlı ordularının, Avrupa’yı telâş ve heyecana düşüren istîlâlarının sonu olmuştur.5

__________________

1 Zinkeisen, Osm. İmp. Tarihi, c. 5, s. 50, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2011.
2 Nicolae Jorga, Osm. İmp. Tarihi, c. 4, s. 164,Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2012.
3 Uzunçarşılı, Osm. Tarihi, c. 3, s. 447.
4 Dr. Sabire ARIK, A. Ü. Dil Tarih-Coğrafya-Fak., Polonya Kralı III. Jean Sobieski’nin Hükümdarlık Dönemi (1674-1696), s. 228. (www.ankara.edu.tr)
5 Uzunçarşılı, a.g.e., 455.