ÇEKİCİMİN SAPINI GÜLLE DONATACAĞIM…

YAZAR : Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com

Rahmetli dedem güçlü bir adamdı; meslek olarak da iyi bir yapı ustası ve marangozdu. Köyün çoğu evini yaptığı gibi; iki katlı yeşil panjurlu ahşap evini, ahırını ve samanlığını da kendisi yapmıştı.

Bu evin bahçesinin bir köşesinde küçük bir atölyesi vardı, orası benim için büyülü bir yerdi. Büyüklü küçüklü âlet, edevat, irili ufaklı tahta parçalarıyla dolu o loş odadaki tutkal ve kesilmiş ağaç yongalarının kokusu hâlâ burnumda tüter.

Dedem eve geldiğinde mutlaka atölyesine uğrardı, ben ise o ânı yakaladığımda hemen yanına gider, ağaçları testereyle kesişini, çivileri çakışını, tahtaları birbirlerine yapıştırmasındaki ustalığı, büyülenmiş gözlerle izler ve onun gibi mahir biri olmayı hayal ederdim.

Beklediğim gün nihayet geldi;

Bir gün atölyesinde yine onu izlerken, dedem beni yanına çağırarak bir elime çivi sandığını tutuşturup diğer elime de bir çekiç verdi ve;

“Al bakalım bunları düzelt!” dedi.

Üzerinde çivileri düzelteceğim bir kütük parçası bulup hemen işe koyuldum. Benim dersim; dedemin yaptığı inşaatlardan çıkan, kullanılmış, yamuk yumuk çivileri, yeniden geri kazanmak için düzeltmekti.

Çiviler düzeldikçe rahatlıyor, içimdeki fırtınalar diniyor, kendimi daha iyi hissediyordum.

Ayrıca bir işe yaradığım için de gururlanıyordum, tabiî dedemin takdirini kazanmak da cabasıydı.

Rahmetli dedeciğimin verdiği bu küçücük görev sayesinde yaşıma uygun bir iş yapıyor, kendime olan güvenim artıyor, büyüklere karşı saygı ve itaati öğrenirken, israf etmemenin erdemini öğreniyordum. Ayrıca âlet kullanma ile el becerim gelişiyor, dikkat yeteneğim artıyordu. Çünkü çekici kaçırırsam elime vuruyordum ve canım yanıyordu.

Fakat işin özü: Yamukluğa tahammül etmemeyi, uğraşıp didinip düzeltmeyi öğreniyordum.

Böylece dedem bir çekiç ile Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den başlayıp kâmil mürşidlerce devam edegelen naklî eğitim metodunun ne kadar etkili olabildiğinin bir örneğini veriyordu.

Peygamber Efendimiz de bir gün, mezar kazan kişiye, köşeleri düzgün yapmasını söyledi. Kabri kazan kişi, birazdan toprakla kapanacağını söyleyerek, bu ihtimamı yadırgadı. Efendimiz ise,

“Öyle de olsa, Allah işini düzgün ve güzel yapanları sever.” (Beyhakî, Şuab, 7, 234) buyurdu.

Rasûl-i Ekrem, safların yamukluğuna tahammül etmezdi. Saçların dağınıklığına, işlerin karışıklığına müdahale ederdi.

Buradan yola çıkarak eğitimin aklî bilgi yanında naklî bilgi ile derinleştirilmesi ve pekiştirilmesi hâlinde fayda sağlayacağı görülür. Düzgünlük, söz yahut yazıda soyut bir kavramdır. Fakat bir çivi, bir çukur yahut saf düzeni üzerinden somutlaştırıldığında, akıllara her türlü yamukluğun giderilmesi ve düzgünlüğe ulaşılması mesajını daha kalıcı bir şekilde verir.

Bunu sağlayacak olan kâmil mürşidlere ise hayatımızın her döneminde ihtiyacımız vardır.

O yamuk yumuk çiviler gibi; büyüyünce de nefsânî duygularımızı düzeltmemiz gerekecek. Allah Teâlâ, elimize sapı güllerle donatılmış îman ve tefekkür çekicini tutuşturacak, nefsânî duygularımızı düzelttikçe de bizi takdir edecek kâmil mürşidlerle beraber eylesin… Âmîn…