TOPLULUKLARI İLGİLENDİREN DUÂLAR

YAZAR : Ayla AĞABEGÜM aylaagabegum@hotmail.com

Gecenin sessizliğinde duâ edenleri duyabilseydik, sabaha kadar uyuyamazdık. Onlara yardım edebilmek için çareler arardık.

Bir anne gözyaşlarıyla duâ ediyor:

“Allâh’ım; çocuklarım bu soğukta donuyor, bana yardım eyle!”

Diğeri:

“Allâh’ım; okullar açılıyor, oğlumu okutabilmem için bana yardım et!”

Bir çocuk sesi:

“Allâh’ım, annemin iyileşmesi için gereken ilâçları bulabilmeme yardım et!”

Bir diğeri:

“Allâh’ım, yırtık ayakkabılarımdan utanıyorum. Babam iş bulsun, benim de güzel bir ayakkabım olsun!”…

Duâları, gecenin sessizliğinde biz duyamamıştık. Oysa melekler duymuştu. Bize yardım etmek için fırsatlar verilmiştir. İlâhî emirde bize; ihtiyaç sahiplerini yüzlerinden tanımamız, isteyemeyenleri arayıp bulmamız sorumluluğu yüklenmiştir.

Birkaç gün sonra gazete haberlerinde:

Bir anne; «Üşüyorum!» diye ağlayan çocuğunun gözyaşlarını dindirmek ister. Cüzdanındaki on lirayı oduncuya götürür. Çaresizce parası kadar odun ister. Oduncu; «Bu paraya sana odun veremem. Sen onu cebine koy!» der ve taşıyabileceği kadar odun verir. Sevinçle eve koşar, sobaya odunları koyar, yakmaya çalışır, tutuşturamaz. Çocuk ağlamaya devam eder. Saç kurutma makinesini çocuğun eline verir. Çocuk onunla ısınırken, anne yan odada kendini asmıştır…

Bir öğretmen, bütün kışı kaloriferlerini yakmadan geçirir. Çocuklar; gece, eldivenleriyle atkılarıyla yatarlar. Bahar gelir, yataklarında üşümeden uyuyacaklardır. Ama anne soğuklara dayanamamış, hastalanmış ve vefat etmiştir. Çocuklar, gelen baharın sevincini yaşayamamışlardır…

Bizler; o insanlara ulaşamamanın gafleti içinde, kendi çocuklarımız mutlu olsun diye alışveriş merkezlerinde her gün bir değişik oyuncak ve giysi almakla günlerimizi geçiririz. Yurt dışındaki ülkelerde zor durumda olanlara ulaşmak için çareler ararız. Kendi ülkemizdekilere ulaşamayız.

Rûhumuzu biraz daha yüceltseydik; toplum için duâlarımız ve projelerimiz olsaydı, teşkilâtlarımız olsaydı, isteyemeyen insanların dertlerine çare olabilirdik. İsteklerimiz ve duâlarımız kâinat için olunca; içine yalnız insanlar değil, hayvanlar, bitkiler, denizler, ırmaklar, dağlar, topraklar… girecektir. Biz, onları gaflet içinde yok etmeyeceğiz. Tabiî ortamına müdahale edilen kâinat, öcünü insanoğlundan yıllar sonra alacaktır. Yanlışlara ses çıkarmayan, çare aramayan bizler de yanlışı yapanlar kadar günahın içinde olacağız. Kurtuluş; tabiata karşı, insana karşı âdil olmaktır.

Günümüzdeki olayları, ilâhî adâlete dikkat ederek düşünmeye çalışalım. Önce kendimizden ve çevremizden örnekler vererek düşünmeye çalışalım.

Bir yakınınız, bir işe girmek için imtihana katılıyor ve kazanıyor. Mülâkat için çağrılıyor. Arkadaşlarınız size;

“Bir torpil bul yoksa bu imtihandan bir sonuç bekleme! Mülâkat formalite…” diyorlar. Bir aracı bulduğunuzda, yakınınız işe alınacaktır. İşe girmeye, yakınınızdan daha lâyık olan birinin hakkı yenmiş olmayacak mı? Bu yanlışınızın vebâlini nasıl yükleneceksiniz? Aracı bulmadınız ve bir başkası, hak etmediği hâlde bir aracı bularak işe girdi. Bu durumda da bir pişmanlık duyabiliriz.

Çare nedir? Devletin, şirketlerin, okulların, hastahânelerin, üniversitelerin… idarî sisteminde adâleti sağlarsak; kimse üzülmez ve liyâkat birinci plâna alınmış olur. İnsanlar da farkına varmadan işlediği günahlardan kurtulmuş olur.

Lâyık olmadan geldiğimiz yerlerde, ilâhî adâlet bize bedelini ödetecektir. Yalnız bize mi, aracı olanlar da aynı günahın içinde olacaktır.

Bir hastahâne başhekimi düşünün. Sırada başarılı doktorlar olduğu hâlde, yakını olduğu için başarısız bir doktoru alırsa…

Bir parti yöneticisi; bakan, milletvekili, belediye başkanı seçimlerinde adayları liyâkate göre değil de başka hesaplar gözeterek belirlerse…

Bir öğretmen, öğrencilerine; ailelerinin sosyal durumlarına, zenginliklerine göre davranır, hattâ notlarına bile tesir ederse…

Bir idareci maiyetinde olanlara eşit davranmazsa… Bir insan, zalimin yanında olur veya ona yardım ederse… örnekleri çoğaltabiliriz. İki taraf da bedel ödeyecektir.

Duâlarımızda bile âdil olmak zorundayız. Duâlarımız; insanların, insanlığın iyiliği için olmalıdır. Hiç çalışmadan bir iş imtihanına girecek yakınımıza, içtenlikle ettiğimiz duâ; çalışan, dürüst, ihtiyaç içinde olan için haksızlıktır. Kitleleri ilgilendiren konularda da hassas olmalıyız. Zalim idareci, dürüst olmayan insanlardan oluşan bir topluluk için edeceğimiz duâ; onların başarılı olmaları için değil, doğru yola gelmeleri için olmalıdır. Duâlarımız; toplum için zararlı olanları doğru yola getirmek için olunca, toplum huzurlu olur. Yakınlarımız bile yanlışın içindeyse, ona; doğru olanı anlatmak, anlamıyorsa, doğru yola yönelmesi için duâ etmek de sorumluluklarımız arasındadır. Sorumluluklarımızı unutarak haksızlıkların içinde olmayalım, olanları da kurtarmak için çareler arayalım.