ÖMRÜ DEĞERLENDİRME YARIŞI
Zaman çok kıymetlidir. Bir âlim şöyle bir temennîde bulunur:
“Yeme, içme ve uyku ihtiyacı olmasaydı da bu zamanlarımızı ilimle, hizmetle ve ibâdetle geçirseydik.”
Vaktin kıymetini bilenler, böyle zarurî ihtiyaçları bile israf kabîlinden görmüşken, mevcut imkânlarını hiçe sayarak, hep elinde olmayan şeylerin temennîsiyle vakitlerini öldürenler de az değildir. Bunun için mü’min; elinde olmayan, hattâ mümkün görülmeyen şeylerin temennîsinden çok, mevcut imkânlarını en iyi şekilde kullanmalıdır.
Bu mevzuda Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
“Siz bildiğinizle amel ederseniz, Allah -celle celâlühû- bilmediklerinizi de size ilham buyurur.” (Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c. 4, s. 316)
Bu hadîs-i şerîfi; «Sahip olduğunuz imkânları kullanırsanız, sahip olmadıklarınızı da Allah celle celâlühû size kolaylaştırır.» şeklinde anlayabiliriz.
Tarihimize baktığımızda, öyle şahsiyetlerle karşılaşıyoruz ki; Allah için hizmet yolunda gösterdikleri fedâkârlıklarla ömürleri bereketlenmiş, elli sene civarında yaşamış olmalarına rağmen, yüz yıllık işleri Mevlâ’nın yardımıyla başarmışlar. Meselâ İmam Süyûtî Hazretleri (849- 911) hicrî tarihleri arasında yaşadı; fakat bu kadar kısa ömür içerisinde, talebeliği ve hocalığının yanında, 400 civarında eser yazmıştır.
Tarihte yaşamış ilim, idare ve kahramanlık sahasında şöhretleri olan pek çok kimse de işte böyle az zamanda çok işler başarmıştır. Ülkeler fetheden Fatih Sultan Mehmed Han; 25 yaşında iken, mühendisliğe dair 13 risâle yazmıştır. Hakikî tarihimiz bize, Fatih’in diğer çeşitli ilim ve sanat dallarındaki maharetlerini de göstermektedir. Fatih Sultan Mehmed’in, vefat ettiği zaman 50 yaşında bile olmadığını biliriz. Onun ikindi namazının sünnetini bile hiç terk etmeyen bir takvâ eri olduğunu da unutmayalım.
Demek ki mesele, çok yaşamak değildir. Mesele az zamanda çok işler yapmaktadır.
Yine hakikî tarihimiz öyle güzel insanlardan bahseder ki; bir Yûnus, bir Mevlânâ, bir Mimar Sinan, bir Osman Gazi bir Aziz Mahmud Hüdâyî ve niceleri. Bütün bunlar henüz hayatta imiş gibi anılırlar. Onlar hiç ölmemiş gibidirler. Adlarıyla da yaşamaktadırlar.
Peygamberler duâlarında; çok yaşamayı değil, iyi bir adla anılmayı dilemişlerdir. Cenâb-ı Hak Şuarâ Sûresi’nin 84. âyetinde Hazret-i İbrahim’in duâsını örnek bir duâ olarak bize bildiriyor:
“Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmayı nasip eyle!..”
Hazret-i İbrahim’in bu duâsının kabul olunduğundan kim şüphe eder? Aynı şekilde Sâffât Sûresi’nin 77 ilâ 79. âyetlerinde Hazret-i Nûh -aleyhisselâm- için şöyle buyuruluyor:
“Biz yalnız Nûh’un soyunu kalıcı kıldık. Sonra gelenler arasında ona iyi bir nam bıraktık. Âlemler içinde Nûh’a selâm var.”
Hadislerde, çok yaşamak bir lutf-i ilâhî olarak övülmüştür. Fakat güzel, sâlih amellerle geçen uzun bir ömür. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu mevzuda bir hadîs-i şeriflerinde;
“Ömrü uzun, ameli güzel olan kimseye ne mutlu!” (Tirmizî, Ahmed bin Hanbel) buyurmuştur.
Bir müslüman için îman ve ibâdet neşeleri içinde ileri yaşlara varmak şüphesiz ayrı bir bahtiyarlıktır. Kudsî hadiste Cenâb-ı Hakk’ın;
“Müslüman olarak saçı-sakalı ağarmış kuluma azap etmekten hayâ ederim.” (Müsnedü Ebî Ya‘lâ) buyurduğu rivâyet edilmiştir. Tabiî ki müslüman olarak…
Bunun tersi îmansız, ibâdetsiz, mâneviyatsız bir ömür geçirenlerin hâlini Efendimiz şöyle bir teşbih ile anlatır:
“Bir gün Efendimiz sahâbe-i kiram ile sohbet ederken bir gürültü duyuldu. Etrafındakilere buyurdu ki;
«Yetmiş seneden beri yuvarlanmakta olan bir taş şu anda cehennemin dibine düştü.» Bir müddet sonra yetmiş yaşındaki bir İslâm düşmanının öldüğü haberi geldi.” (Müslim)
Diğer yandan, uzun ömür, artık kulun bahanesinin kalmaması demektir. Bakın cehennem ehline neler soruluyor:
“Onlar orada: «Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım!» diye feryad ederler. (Onlara şöyle denilir:)
«Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi tadın (azabı)! Zalimlerin yardımcısı yoktur.»” (Fâtır, 37)
Düşünüp ibret almış, hayatını değerlendirmiş yaşlı ve hayırlı insanların tecrübeleri toplumlar için büyük bir hazinedir. Millet olarak, devlet olarak, fertler olarak; ilim, güzel ahlâk, takvâ ve muamelât sahalarında hizmet vermiş yaşlı insanların etrafında pervâne olmasını bilmeli, onlardan âzamî derecede istifade etmeliyiz.
Gençlerin enerjisi, azim ve iradesi ile yaşlıların tecrübesi mutlaka birleştirilmelidir. Ne yazık ki bazı kimseler 60-70 yaşına varınca hemen irade zaafına uğruyor, kendi kendisine yaptığı fena bir telkinle hiçbir iş yapamayacağını zannediyor ve köşesine çekiliyor. Bu yanlıştır.
Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri 80 yaşları civarında genç mücâhidlere katılıp İstanbul’a kadar geldi. Yaşına bakmadan cihâda katılıp şehid oldu. O gün bu gün İstanbul’umuzun mânevî muhafızlığını yapmaktadır.
Mimar Sinan; Edirne’de Selimiye Camii gibi değerli eserlerini yaşlılığında ortaya koymuştur. İşte insanlarımız bu güzel insanları örnek almalıdır.
Bizim insanımızın birçoğu başına bir iş gelse, bir rahatsızlık geçirse hemen hayattan kopuyor, bahaneler ve mazeretler ileri sürerek kendisini eve kapatıyor. Bu takdirde her çareyi araması, durumunu ıslah edip, yeniden işlerine başlaması lâzımdır. Bir ilim adamı bu konuda şöyle söylüyor:
“Hayat ne devamlı yas günü, ne de devamlı bayram günüdür. Bunlar gelip geçen şeylerdir. Hayat; çalışma, gayret ve hizmet günüdür.”
Bugün hayatımızda iş ve hizmet alanları çok genişlemiştir. Yeter ki insanın hizmet ve gayret aşkı olsun. Eğer insan; içindeki bu aşk ve gayreti canlı tutabilirse, yapılacak o kadar iş var ki; hangisine sarılacağımızı bilemeyiz.
Muhammed Mâsum Hazretleri bu hâli ne güzel tahlil etmişler:
“Ömür çok kısadır, ama ebedî mülk onunla elde edilir. O hâlde, kıymetli kardeşlerim ömürlerini beyhûde harcamasınlar.“ Yani; «Bu kısa ömürde boş boş yatmayın, tembellik etmeyin, âhiret için gayret edin.» demektedir. Yatacağımız ve istirahat edeceğimiz bir gün de mutlaka gelecektir.
Hulâsa! İçinde bulunduğumuz ânı ganîmet bilmeli, Kur’ân üzerinde çalışmalı ve bir tefekkür derinliği içinde zamanımızı değerlendirmeliyiz. Nasıl bir hâlde ölmek arzusunda isek, gün ve gecelerimizi öylece geçirmeliyiz.
Cenâb-ı Hak cümlemize râzı olacağı hayırlı bir ömür, ömrümüzün her ânına da bereket nasip eylesin. Âmîn…