Duraklama Dönemi (1579-1699) OSMANLI-AVUSTURYA REKABETİ

YAZAR : Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.com

OSMANLI-AVUSTURYA (1593-1606) SAVAŞLARI

Sokullu Mehmed Paşa’nın 1579 yılında ölümüyle «Duraklama Dönemi»ne giren Osmanlı Devleti’nin bu dönemde en çok savaştığı ülke, Avusturya olmuştur.

1593’ten 1606’ya kadar süren ve Kanije Zaferi’nin de kazanıldığı Osmanlı-Avusturya savaşları; Avusturyalılar tarafından «Uzun Türk Savaşları» ya da «Uzun Savaşlar» diye adlandırıldığı gibi, ilk çatışmalar 1591’de başladığı için, «15 Yıl Savaşları» olarak da anılmaktadır.

Kanunî’nin Macaristan’ı fethederek, Orta Avrupa’da kesin bir askerî üstünlük sağlamasını hiçbir zaman içine sindiremeyen Avusturya; yakaladığı her fırsatta sınır ihlâlleri yapmaktaydı. Osmanlı Devleti’nin askerî gücünü büsbütün eriten İran seferleriyle uğraşmasından ve Anadolu’da bir türlü sona erdirilemeyen Celâlî İsyanlarının bastırılması ile ilgili sıkıntılarından yararlanarak, bölgede inisiyatifi ele geçirmek arzusunu taşımaktaydı.

Papa ve diğer Avrupa devletleri tarafından oluşturulan yeni bir haçlı ittifakının sınırda başlayan saldırılarına karşı Bosna Beylerbeyi Telli Hasan Paşa, 1593 yılında Avusturya topraklarına büyük bir akın harekâtına girişti. Ancak bu girişim, beklenmedik ve ağır bir mağlûbiyetle neticelendi. Hasan Paşa ve onunla birlikte savaşan çok sayıda Osmanlı askeri şehid düştü. Sınırda yaşanan bu tehlikeli gelişmeler üzerine III. Murad, Avusturya’ya savaş ilân etti. Bu savaşın gerekçesi olarak da Avusturya’nın 1533 yılında yapılmış olan İstanbul Antlaşmasına uymayarak yıllık vergisini ödememesini de gerekçe gösterdi.

Avusturya’ya yapılacak bu sefer için Sadrazam Sinan Paşa komutasında bir Osmanlı ordusu görevlendirildi. Budin Beylerbeyi de emrindeki kuvvetlerle orduya katıldı. Ancak düşmanla girişilen savaşta, Osmanlı kuvvetleri bir kez daha başarılı olamayarak yenildi. Askerî üstünlüğü ele geçiren Avusturya ordusu, Macaristan’daki çok sayıda kaleyi ele geçirdi ve 1594 yılı baharında da Estergon Kalesi’ni kuşatma altına aldı. Ancak Osmanlı takviye kuvvetlerinin yetişmesi üzerine, kaleyi almayı başaramadılar. Cephede bu olumsuz gelişmeler olurken; Papa’nın teşvikiyle Osmanlı Devleti’ne tâbî olan Erdel, Eflâk ve Boğdan Beyleri de isyan edip Avusturya tarafına geçtiler. Öte yandan Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü askerî ve siyasî buhrana 1595 yılında Padişah III. Murad’ın beklenmedik vefatı da tuz-biber ekti.

HAÇOVA MEYDAN MUHAREBESİ (1596)

Yeni Padişah III. Mehmed; bu yenilgi haberine ilâveten, Estergon Kalesi’nin de düşmesi üzerine, devlet ileri gelenleri ve ordunun arzusuna uyarak, bizzat sefere çıkmaya karar verdi.

III. Mehmed, 25 Haziran 1596’da İstanbul’dan hareket etti. Erdel ile Avusturya arasındaki haberleşme yollarını kontrol altında bulunduran ve stratejik açıdan önem taşıyan Eğri Kalesi’ni 19 gün süren kuşatmadan sonra 12 Ekim 1596’da fethetti. Burada bir süre konaklayan Osmanlı kuvvetleri, Avusturya ordusu hakkında bilgi almak için Haçova’ya bir öncü kuvvet gönderdi. Öncü birliğin yenilgiye uğraması üzerine derhâl harekete geçen Osmanlı merkez ordusu, Haçova meydanında Avusturya kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğrattı. (26 Ekim 1596) Bu zafer, Osmanlı’nın yıpranan imajını biraz olsun düzeltti. Ayrıca bu savaş, Osmanlı tarihinin zaferle sonuçlanan son büyük meydan savaşı oldu. Bu büyük zaferden sonra sınır boylarında Avusturya ile karşılıklı akınlar düşük yoğunlukla devam etti. Oysa Haçova’dan sonra askerî açıdan yüklenilse; bölgede Osmanlı’nın her zaman hedeflemiş olduğu istikrar, sağlanabilir görünmekteydi.

TİRYAKİ HASAN PAŞA

1600 yılında sefere çıkan Sadrazam İbrahim Paşa, Osmanlı-Avusturya sınırında ve Belgrad’dan Orta Avrupa’ya açılan askerî yol üzerinde stratejik öneme sahip Kanije Kalesi’ni 40 günlük kuşatmanın ardından almayı başardı. Kanije’nin düşmesi, Avusturya için endişe verici bir gelişme olarak kabul edildi. Avusturya Arşidükü Ferdinand, 50.000 kişilik kuvvet ve 42 büyük topla Kanije önüne gelerek kaleyi kuşattı. (1601) Ordusunda; başta Avusturya ve Almanlar olmak üzere, İtalya, İspanya, Papalık askerleriyle gönüllü Fransız ve Macar birlikleri de yer almıştı.

Osmanlı askerleri 9 Eylül’de topçu atışıyla kaleye saldırıya başlayan müttefiklerin açtığı gedikleri; geceleri bin bir zorlukla, kapatmaya çalışmışlardır. Tiryaki Hasan Paşa; savunma sırasında kalede 100 kadar top bulunmasına rağmen, müttefik kuvvetlere, kalede top olmadığı intibâını vermiştir. Böylece öncü kuvvetleri aldatan Hasan Paşa, esas Avusturya ordusu kuşatmaya başladığında şiddetli bir top ateşi ile düşmana büyük zâyiat verdirmiştir. Bundan sonra Hasan Paşa sık sık huruç harekâtı yaptırarak müttefik kuvvetleri yıpratmıştır. Diğer taraftan da Sadrazam’a haber göndererek yardım talebini anlatan mektupları, Avusturya ordusunun yol güzergâhına bırakarak onları yanıltmıştır. Ancak gerçekten de ihtiyacı olan yardımı alamamıştır. Buna karşılık takviye kuvvetler alan Avusturya ordusu; yeniden hücuma geçmiş, bu şiddetli hücumlar, Hasan Paşa’nın tedbir ve uygulamaları sayesinde bertaraf edilmiştir. 18.000 ölü veren müttefik kuvvetlerin, bir avuç Osmanlı kuvvetine karşı başarısız olması askerin mâneviyâtını artırmıştır. Kaleyi ne pahasına olursa olsun geri almak isteyen Arşidük; kış bastırdığı hâlde kuşatmadan vazgeçmemiş, askeri barındıracak siperler ve yer altı mevzileri kazdırmıştır. Hasan Paşa; kalede bulunan askerin bir kısmıyla dışarı çıkıp haçlı güçlerine hücum etmiş, bu karşı saldırıyla şaşkına dönen müttefik kuvvetleri, her şeyi bırakıp kaçmaya başlamışlardı. Bu bozgun sonrasında 47 top, 14.000 İtalyan tüfeği ve daha birçok savaş levâzımâtı ganîmet alınmıştır.1 Bozgundan kaçanlar, Arşidük’ün etrafında yeniden toplanmışlarsa da Hasan Paşa, ele geçirdiği topları üzerlerine çevirerek Avusturyalıları büyük bir yenilgiye uğratmıştır. (18 Kasım 1601)

Bu zafer haberi İstanbul’a ulaştığında; büyük bir sevinç meydana getirmiş, şenlikler yapılmıştır. Müdafaada kahramanca çarpışanların rütbeleri yükseltilmiştir. Padişah III. Mehmed, Tiryaki Hasan Paşa’ya vezirlik beratıyla birlikte çeşitli hediyeler vermiştir. Sultan III. Mehmed ayrıca gönderdiği hatt-ı hümâyunda;

“Sen ki Kanije Beylerbeyi ve tedbirli vezirim Hasan Paşa’sın. Allâh’ın yardımıyla yaptığın hizmet bana bildirilip, esirgemediğin çalışmaların şükranla karşılandı. Berhudâr olasın. Sana vezirlik verdim. Seninle beraber kalede kuşatılmış olan askerlerim ki, mânen oğullarım demektir, yüzleri ak olsun.” diyerek kahramanları takdir etmiştir.2

Sonuç olarak; bir kahramanlık nişânesi ve askerî sevk ve idarede bir maharet örneği olan bu savunma sayesinde Avusturya askeri hezîmete uğratılmaya muvaffak olundu. Tiryaki Hasan Paşa’nın, Kanije’de sergilenen savunmayla birlikte kale çevresinde cereyan eden muharebenin sevk ve idaresinde gösterdiği büyük başarısı, tabiî ve sunî engelleri aşmadaki üstün zekâ ve kabiliyeti, her türlü takdirin üstünde kabul edilmektedir. Ayrıca harp taktiklerini en iyi şekilde kullanarak silâh, araç ve gereç bakımından kendisinden kat kat üstün olan müttefik kuvvetlere karşı psikolojik harp yöntemlerini başarıyla uygulayarak üstünlük sağlamıştır. Tiryaki Hasan Paşa ilerlemiş yaşına rağmen, duraklama devrinde, askerî disiplin ve fedâkârlık hislerinin zayıflamaya başladığı bir ortamda, kuvvetli şahsiyetinin etkisiyle, emrindeki askerlerden tek vücut bir kitle teşkil edebilmiştir.

Bu bol ganîmet elde edilen üstün taktiklerle düşmanı mağlûp eden savunmadan sonra, Osmanlı kuvvetleri, bölgede bozulan dengeleri yeniden kurmak amacıyla Macar ve Erdel (bu günkü batı ve orta Romanya) beyliğinde Osmanlı idaresini tekrar kurma girişimlerinde bulundu. Erdel beyinin Avusturya ile gizlice anlaşarak Erdel’deki bazı kalelere Avusturya askerleri yerleştirmesi ve Ortodoks Romen halka çeşitli mezalimlerde bulunması üzerine halk, Boçkayı isimli bir Erdel beyzadesi önderliğinde Avusturyalılara isyan bayrağı açtı. Bu gelişmeler Osmanlı yetkilileri tarafından dikkatlice takip edilmekteydi. Nitekim Vezir-i Âzam Lala Mehmed Paşa’ya müracaat ve kendisinden yardım talep edilmesi üzerine kendisine Erdel krallığı beratı, bir taçla beraber gönderildi. Ve her türlü yardımın yapılacağı bildirildi. Bununla da yetinilmeyerek askerî başarıları için fiilen kuvvetler sevk edildi. Estergon Kalesi’ni zaptettikten sonra Sadrazam Lala Mehmed Paşa, Peşte sahrasında on bin civarındaki Macar halkı önünde Boçkayı’ya, Erdel krallık tacını giydirip beline kılıç kuşattı. Böylece Boçkayı Avusturya kuvvetlerine karşı güçlendirilmişti. Öte yandan Eflâk bölgesinde de Osmanlı otoritesi nisbeten sağlandıktan sonra, Avusturya ile tarafların uzlaştığı Zitvatorok Antlaşması (Kasım 1606) imzalandı.

ZİTVATOROK ANTLAŞMASI

Tarafların kesin üstünlük kurmada zorlandığı, kendi iç meselelerinin arttığı bir siyasî durum, iki tarafı da barışa yaklaştırdı.

Anlaşmaya göre; Eğri ve Kanije Kaleleri Türklerde kalacaktı. Ayrıca Avusturya hükümdarı Bec Kralı şeklinde aşağılanmayacak ve Kayser unvanıyla Osmanlı padişahına denk kabul edilecekti.3 Avusturya’nın her yıl ödediği vergi kaldırılmakta, bir defaya mahsus 200.000 kara kuruş tazminat vermeyi kabul etmekteydi. Barış 20 yıllığına geçerli olacaktı.

Bu antlaşmaya göre, görünüşte Osmanlıların birkaç kale ve şehir almasıyla üstün olarak kazanılmış, fakat hakikatte ise devletin mânen sukutunun birinci kademesini teşkil etmiştir. Muharebenin on dört sene sürmesi, Osmanlı ordusunun artık Kanunî devrindeki enerjisini kaybettiğini göstermiştir.4
____________________________

1 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1983, c. III, s. 89.
2 age., s. 90.
3 Nicolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe Yayınevi, c. 3, s. 286.
4 age., s. 98.