DOĞRUYU YANLIŞTAN AYIRT ETME KABİLİYETİ

YAZAR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Doğruyu bulmak ve doğru olanda kalmak için hem bilgi hem de iyi niyet gereklidir. İyi niyetten maksat; bilgiyi doğruya ulaşmak için talep etmektir, egoyu tatmin etmek için değil!

“Aaa ne kadar bilgili!”, “Bu insan çok biliyor!”, “Bilgili, muhteşem biri!” gibi ifadelere ihtiyaç duymayan, kendisi hakkındaki bu iltifatlardan memnun olmak yerine rahatsız olanlar, iyi niyet sahibi insanlardır. Ve iyi niyet sahibi bilgili insanlar, doğruyu bulmakta ya da doğruyu bulduktan sonra doğru kalmakta çok fazla zorlanmayacaklardır.

Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolay gibi görünse de ulaşılan her bilgi; insanı doğruya ulaştırmak şöyle dursun, yanlışa daha kolay götürebilmektedir. İşte bu yüzden iyi niyetten sonra doğruyu bulduracak temel bilgi kaynakları (vahiy/Kur’ân ve Sünnet) insanın ilk sahip olması gereken şeylerdir. Aksi takdirde doğruyu yanlıştan ayırt ettirecek temel bilgiden mahrumiyet, insanı dînî konularla alâkalı olsa dahî nefse çok hoş gelen yanlışlara sevk ediverecektir.

Vahiy esaslı temel bilgi kaynaklarından mahrumiyet, bilgiyi her zaman ve her şart altında güvenilir olmaktan çıkarmaktadır. Akıl ve aklın en değerli ürünü olan bilim dahî her zaman güvenilir olamamaktadır.

Amerika’da 1950’li yıllarda doktorlar; «Sigara sadece öksürük yapar.» derken günümüzde ise ölüme götüren tehlikesi şüphe götürmemektedir.

Yine bir zamanlar yumurtanın kolesterolü yükselttiği yönündeki kanaatler; «Yumurta beraat etti.» haberleriyle feshedilmiştir.

Yani akıl ve aklın ürünü olan bilim dâhil her şey yanılabilmektedir.

Vahiy ise asla yanılmaz!

Yanılan, vahyi doğru yorumlayamayan ya da eksik yorumlayıp eksik anlayan insandır.

İşte günümüzde müslüman toplumlarda görülen din adına dahî olsa; yanlışa meyletme, yanlış olanı yapma en çok temel bilgilerden mahrumiyetten kaynaklanmaktadır. Temel bilgi kaynaklarına sahip olan insan; kolay kolay yanılmayacak, yanılsa da yanıldığının ya da yanılabileceğinin ve önemli olanın yanıldıklarını düzeltmek olduğunun farkında olacaktır.

Okumayı sevmeyen insanların en büyük tehlikesi, ya her duyduğu şeye inanmaktır ya da inandığı her şeye aşırı bir şekilde saplanmaktır. Okuduğu bir-iki kitapla konunun uzmanı olduğunu düşünen insanlar hiç de küçümsenmeyecek sayıdadır. Oysaki okumak, okudukça bilmediklerinin farkında olmaktır. Bilmediklerini öğrenmek için sürekli gayret eden insanın daha az yanlış yapması muhtemeldir. Hiç yanlış yapmamak ise zaten insanın fıtratına aykırıdır.

Vahiy esaslı temel kaynaklardan mahrum olan insanların etkilenmesi/kandırılması da pek zor değildir. Özellikle inançla alâkalı konularda (gayba/görünmeyen sırlı âleme duyulan meraktan kaynaklanan sebeplerle) insanın yanılması çok daha kolaydır. Bu yüzden sağlam bir inanca; içinde bâtıl, hurâfe ve küfür olmayan bir inanca sahip olmanın en temel şartı, mukaddes kaynaklara asgarî düzeyde vâkıf olmaktır.

«Müslümanım.» diyen, tahsil görmüş herkes, tefsiriyle birlikte en az bir kez Kur’ân meâli ve şerhiyle birlikte Riyâzussâlihîn yahut Tecrîd-i Sarih gibi bir hadis kitabı okumuş olmalıdır. Yeterli eğitim seviyesine sahip olmayanlar ise günlük hayattaki helâlleri ve haramları iyi bilmeliler, karşılaştıkları herhangi bir meselenin bu boyutunu güvenilir kişilerden ve kaynaklardan araştırmalıdırlar.

Tabiî ki asıl mesele, güvenilir kişi ve güvenilir kaynak meselesidir. Bilimle ilgili konularda doktorların, bilim insanlarının bilimi referans alarak söylediklerinin zaman zaman tutarlı olmaması gibi; dînî konularda da dînî kaynakları referans alarak konuşanların da söyledikleri zaman zaman tutarlı olamamaktadır. Herkes dîni ve aklı referans alsa da sonuçlar çok farklı olabilmektedir.

Helâl-haram ve îman-küfür noktasında yanılmamak için ise en başta belirttiğimiz iyi niyet devreye girmektedir. “Egoyu beslemeyen her yaklaşım doğrudur.” demek doğru olabilir.

İltifat beklemeyen; etrafında oluşan kitleyle gurura kapılmayan; ısrarla kendini, kendi doğrularını ispatlamaya çalışmayan; başkalarını, başka grupları kusurlu göstererek kendinin ne kadar iyi olduğunu ikide bir vurgulamaya çalışmayan; belli yerlere, koltuklara ulaşma hırsıyla dolu olmayan; medyatik olmaktan şiddetle kaçınan; en başta kendisi olmak üzere sadece insanların huzuru için çabalayan insanların güvenilir olduğu âşikârdır. Güvenilir kişileri bulmak için bu noktalara dikkat etmek faydalı olabilir.

Bir de her gün beş vakit namazda ve duâların sonunda okuduğumuz Fâtiha’da geçtiği üzere;

“Allâh’ım! Bizi dosdoğru yola ilet; kendilerine nimet verdiklerinin yoluna!” diyerek duâ etmek ve Allâh’ın yardımını gönülden dilemek, yanılmamak için en gerekli şey olsa gerektir.