BİRİLERİ BİZİ GÖRÜYOR…

YAZAR : Hamza CAN

Temel, bir televizyon kanalında yarışmaya katılmış. Ödül kazanmış. İş parayı almaya gelince ilân ettikleri rakamı vermemişler. Eksik vermişler.

Sebebini sormuş:

“–Her zamanki uygulamamız, vergi kesiyoruz.” cevabını almış. Koşmuş avukat arkadaşı İdris’e. O da demiş ki:

“–Televizyonu mahkemeye ver.”

Aradan zaman geçmiş İdris, yolda Temel’i görmüş:

“–Ula televizyonu mahkemeye verdin mi?”

Temel cevaplamış:

“–Verdim ama ertesi gün geri aldım oni…”

“–Nasıl yani?”
“–İnsan ne kadar kızsa da yine de televizyonsuz yapamayi!”

Televizyonsuz yapamıyor muyuz?

Aslında yapmalıyız, yapabilmeliyiz.

Çünkü onu icat edenler bile artık ona şu adı veriyorlar:

APTAL KUTUSU

Televizyona «aptal kutusu» diyorlar. Fakat onun programlarının hazırlayıcıları, kanallarının sahipleri hiç de aptal değil. Toplumun algılarını yönetiyorlar. Milleti aptal yerine koyuyorlar.

Televizyon ile ilgili hep şöyle düşünürdük:

“Gençlik ekranların karşısında ziyan oluyor!”

Seyrî de şöyle demişti:

Dağlarda değil, ey baba, evlerde erozyon,
Bâzen çocuğun rûhuna hortum, televizyon!

Şimdi gençlik yine birtakım ekranların karşısında fakat, televizyon değil. Televizyonun bugün asıl zarar verdiği kitle, şaşırtıcı gelebilir fakat, en küçüklerimiz ve en büyüklerimiz. Yıllar önce bir öğrencim, yakınmıştı:

“Köydeki yaşlı babam için çok üzülüyorum. Gece-gündüz televizyon izliyor.”

Ne kadar acı! Eskiden camiye gidip gelen, elinde tesbih; salevatlarla, zikirlerle meşgul olan ihtiyar modelimizi bile elimizden aldı, aptal kutusu.

En küçükler de bebekler. Onları oyalamak için televizyon bire bir görülüyor. Fakat uzmanlar bunun da zihin gelişimine çok zararlı olduğu noktasında uyarıyor.

Netice, televizyon bir oyalama aracı. Öyle ki;

Bir az tefekküre ayrılmasın dakîka bile…

Sıla-i rahimin azaldığı, büyük ailenin çatırdadığı, herkesin yalnızlaştığı bir devirde, çok yüzlü, tek gözlü bir eğlendirici, oyalayıcı…

Âhirzaman ifsatları var, gök ve zeminde,
Eyvah bize, Deccal her evin başköşesinde!

Hattâ o bütün şerrini bir noktaya yığmış,
Her elde gezer olmuş o, hem her cebe sığmış.

Tek gözlü belâ; gösteriyor haklıyı haksız,
Gerçeklere küller döküyor, bâtıla yaldız…

Cennet ona sorsan, sefahat yurdu bir âlem,
Takvâlı hayat ekrana yansırsa: Cehennem!

İster ki o, karşımda nesiller oyalansın,
Şeytan karasından, kızılından boyalansın.

Bir yavru iken zihnine şerler mayalansın.
Gafletle, cehâletle onun nârına yansın.

Damlarda tutar şeytana alçakça çanaklar,
Antenleri Cebrâil’e mızrak gibi sallar.

Seyrettirir, izlettirir, işlettirir alçak,
Vicdânı zehirler fakat eğlendirir alçak. (Tâlî)

Televizyonun büyükler için zararı ise, fikriyatında. Reyting denen belâ için, türlü şarlatanlar, dinden anlamaz hoca lâkaplılar toplanıyor ve zehirleri ekrandan boşaltılıyor:

Ey hocam, bir tek ilim hâriç, neler öğrettiler,
Kirli ekrandan bugün bir halkı vîrân ettiler!.. (Seyrî)

Tabiî ki, televizyon bütünüyle kötü değil. Onu güzel kullanan kanallar da elbette var. Fakat ekseriyetin ekside olması insanı düşündürüyor:

Neden necâseti yaymakta hep şu teknoloji?
Neden rezâlete, şeytâna komşu teknoloji? (Tâlî)

Zamanında televizyonu anlatırken bir belediye başkanı;

“–Bu, radyonun görüntülüsüdür, radyoda şarkıcının sesini duyuyorduk. Şimdi kendisini de göreceğiz.” demiş.

Hemen bir vatandaş atılmış:

“–Şarkıcı da bizi görecek mi?”

Şarkıcı bizi görmüyor.

Fakat;

BİRİLERİ KEYİFLE İZLİYOR!

Biz televizyonun karşısına şuursuz, dikkatsiz, tedbirsiz oturdukça; birileri birtakım toplum mühendisleri bizi keyifle gözlüyor ve ellerini ovuşturuyorlar.

Seyirci kalmayalım.

Kalırsak Azrail’e hitabımız şair Cengiz NUMANOĞLU’nun ifadelerindeki gibi olur: -Allah korusun-

Ey Azrâil ! İnan ki, hazırlığım yok daha,
Hele şu din konusu, çok karışık bir saha.

Bazı büyük abiler, köşeleri tuttular,
İrticâ diye diye, beni de korkuttular.

İlâhiyat adına; ekranda iki kaçık;
Kimlerin kuklaları, oldukları apaçık…

Âlim zâlim karıştı, renkleri seçilmiyor,
Velisiz kaldı sokak; deliden geçilmiyor.

Bu cinnet kervanına, kocabaşlar dâhiller,
Tuz bozulmuş, ne yapsın bizim gibi cahiller?..