SEN HÜRSÜN EY KARDEŞİM!

ŞAİR : TÂLÎ (Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI)

-Seyyid Kutub’un «Ahî Ente Hurrun» Kasîdesinden Seçme Beyitleri Türkçe Söyleyiş-

Sen olsan da zindanda mahkûm esir,
Güvercin kadar hürsün ey kardeşim,
Kelepçeyle, zincirle susmaz fikir;
İnancın kadar hürsün ey kardeşim…

Zararsız bütün kulların hîlesi,
Sen Allâh’a tam bağlı kulsan eğer,
Yok et sen karanlık saçan ahbesi,
Birazdan ufuktan fecirler doğar…

Vuruldun velâkin o alçak bir ok,
Şu zâlim için pek zayıftır yarın…
Ha gayret bu sırtlanların ardı yok.
Yenilmez zafer artık aslanların.

Tereddüt nedir bilmeden sen yürü!
Bu yollar boyanmıştır al kanlara…
O yandan, bu yandan çağırsın sürü,
Yönün Arş’adır, bakma hiç onlara…

Cihaddan yorulmak nedir kardeşim,
Nasıl terk edersin atıp mızrağı?
Fedâîsi dâvâmızın söyle kim?
Ve kim dalgalandırsın al sancağı?..

Bu dâvâya seçmiştir Allah bizi,
O’nundur bu yol, Hakk’ın uğrundadır,
Gidenler huzûr içre yumsun gözü,
Kalan sağların, hizmet, omzundadır.

Giderken sabâhın Azîm Rabbine,
Yolumdan emînim, karârım kesin;
Ben aldırmadım zâlimin hükmü ne?
Bıraksın veyâhut da zulmeylesin!..

Ölüm dosta hicret; visâl alkışı,
Hazırlattı Rabbim, mükemmel cinan,
Kanat çırptı binlerce cennet kuşu,
Ne müthiş saâdet, ölümsüz vatan!..

Dökersen şehîdin için gözyaşı,
Katarsın biraz kabrimin harcına,
Türâbımla kandil yapıp hep taşı,
O nurlarla var git zafer burcuna…

أَخ۪ي أَنْتَ حُرٌّ وَرَاءَ السُّدُود. أَخ۪ي أَنْتَ حُرٌّ بِتِلْكَ الْقُيُودِ.

إِذَا كُنْتَ بِاللّٰهِ مُسْتَعْصِمًا.. فَمَاذَا يَض۪يرُكُ كَيْدُ الْعَب۪يدِ.
أَخ۪ي سَتَب۪يدُ جُيُوشَ الظَّلَامِ.. وَيَشْرُقُ فِي الْكَوْنِ فَجْرٌ جَد۪يدٌ.

أَخ۪ي قَدْ أَصَابَكَ سَهْمٌ ذَل۪يلٌ.. وَغَدْرًا رَمَاكَ ذِرَاعٌ كَل۪يلٌ.
سَتُبْتَرُ يَوْمًا فَصَبْرٌ جَم۪يلٌ.. وَلَمْ يَدْمَ بَعْدُ عَر۪ينُ الْأُسُودِ.

أَخ۪ي فَامْضِ لَا تَلْتَفِتْ لِلْوَرَاءِ.. طَر۪يقُكَ قَدْ خَضَّبَتْهُ الدِّمَاءُ.
وَلَا تَلْتَفِتْ هٰهُنَا أَوْ هُنَاكَ.. وَلَا تَتَطَلَّعْ لِغَيْرِ السَّمَاءِ.

أَخ۪ي هَلْ تُرَاكَ سَئِمْتَ الْكِفَاحَ.. وَأَلْقَيْتَ عَنْ كَاهِلَيْكَ السِّلَاحَ.
فَمَنْ لِلضَّحَايَا يُوَاسِي الْجَرَاحَ.. وَيَرْفَعُ رَايَاتِهَا مِنْ جَد۪يدٍ.

قَدِ اخْتَارَنَا اللّٰهُ فِي دَعْوَتِهِ.. وَإِنَّا سَنُمْض۪ي عَلٰى سُنَّتِهِ.
فَمِنَّا الَّذ۪ينَ قَضَوْا نَحْبَهُمْ.. وَمِنَّا الْحَف۪يظُ عَلٰى ذِمَّتِهِ.

وَإِنّ۪ي عَلٰى ثِقَةٍ مِنْ طَر۪يقِي.. إِلَى اللّٰهِ رَبِّ السَّنَا وَالشُّرُوقِ.
فَإِنْ عَافَنِي السَّوْقُ أَوْ عَقَّن۪ي.. فَإِنّ۪ي أَم۪ينٌ لِعَهْدِي الْوَث۪يقِ.

أَخ۪ي إِنْ نَمُتْ نَلْقَ أَحْبَابَنَا.. فَرَوْضَاتُ رَبّ۪ي أُعِدَّتْ لَنَا.
وَأَطْيَارُهَا رَفْرَفَتْ حَوْلَنَا.. فَطُوبٰى لَنَا فِي دِيَارِ الْخُلُودِ.

أَخ۪ي إِنْ ذَرَفْتَ عَلَىَّ الدُّمُوعَ.. وَ بَلَّلْتَ قَبْر۪ي بِهَا فِي خُشُوعٍ.
فَأَوْقِدْلَهُمْ مِنَ رُفَاتِي الشُّمُوعَ.. وَس۪يرُوا بِهَا نَحْوَ مَجْدٍ تَل۪يدُ.

vezni: feûlün / feûlün / feûlün / feûl