MODERN DÜNYADA EVLİ KALMAK
YAZAR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com
Etrafımıza şöyle bir göz atarsak; evlilikle, çocuk yetiştirmekle, iletişimle, psikolojik konularla alâkalı kitap okuyan, internette dolaşan kaç erkek sayabiliriz? Hattâ arkadaşlarıyla bir araya geldiklerinde; bu konulardan konuşan, dertleşen, birbirlerine akıl veren kaç erkek vardır? Arkadaş toplantılarında genelde erkekler ülkeyi ve dünyayı kurtarırlar, kadınlar da yuvayı! Yani ev, aile, çocuklar ve geçimle alâkalı konular genelde kadınların gündeminde; iş, siyaset, ekonomi ve arabayla alâkalı konular da erkeklerin gündemindedir.
Peki, bu böyle mi olmalıdır? Aile; hem kadının hem de erkeğin ortak hazinesi ise, çocukların yetiştirilmesi her ikisinin de sorumluluğu ise, erkeklerin de aile konusunu daha fazla gündemlerine almaları gerekmez mi? Sallanan yuvalardaki problemli eşlerle ayrı ayrı görüşüldüğünde; genelde kadınların yuvayı kurtarmak için ne yapabilecekleri konusunda çırpındıkları, erkeklerin ise; «Olmuyor!» diyerek kestirip attıkları görülmektedir.
Erkekler yaratılışları itibarıyla, kadınlar kadar merhametli olamamaktadırlar. Bu yüzden ailede yaşadıkları meselelerde çok fazla çocuk odaklı düşünememektedirler. Kadınlar ise merhametleri sebebiyle; “Çocuklar ne olacak?!.” konusunda tıkanıp kalmaktadırlar. Çocuklar olmasa dahî, kadın; hissîliği sebebiyle, meselenin üzerine bir çırpıda çizgi çekememektedir.
Modern kavramlar, boşanmaları daha da kolay hâle getirmektedir. Günümüzde; eşler arası sadâkatin zayıflaması, kadınların çalışması, ekonomik ihtiyaçların abartılması, özgürlük ve sorumluluk dengesindeki bozulmalar, yuvaların dağılmasında çok etkili olmaktadır.
Toplum olarak çocuklarımızı rahat ve iyi yetiştireceğiz derken, onlara kötülük yaptığımızın çok farkında olamamaktayız. Sorumluluk vermeden yetiştirilen çocuklar, evlenseler de hep çocuk olarak kalmaktadırlar. “Aman okusun!” diyerek hem kızlar hem de erkekler olabildiğince rahat bırakılmakta, bırakın bazı sorumluluklar verilmeyi; yemeği, çayı, kahvesi ayaklarına getirilmektedir. Oysaki gerçek hayat, okul okumaktan ibaret değildir. Kızlar evlenince evinin kadını, erkekler de evinin idarecisi olmaktadır. Doğru düzgün yemek yapmayı bilmeyen, temizlik ve ütüden kaçınan kızlar; okul bitip evlenince hem çalışmanın hem de ev işleriyle uğraşmanın stresi altında ezilmektedirler. Erkekler de ev idaresinden bîhaber olunca yuvalar yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar.
Erkekler ve kaynanalar çalışan gelin aramakta, fakat çalışan kadına nasıl kocalık yapılması gerektiği konusunda erkek çocuklar cahil bırakılmaktadırlar. Annesine ev işlerinde ve mutfakta yardım etmekten âciz olan bir erkek, çalışan bir kızla evlendikten sonra onun beklentilerinden bîhaber olabilmektedir.
Ekonomik ihtiyaçlarla, isteklerin birbirine karışması da yuvaları zor durumda bırakabilmektedir. Çay, kahve, tost makinesi ve akla hayale gelmeyecek çeşitteki makineler, markalı ve lüks giyimler, eksiksiz olması istenen ev eşyalarına yeni evlilerin hayatlarını kolaylaştıracak gözüyle bakılsa da gerçek böyle olmamaktadır. Birlikte tasarruf ederek, çabalayarak, hayalini uzun süre kurarak sahip olunan eşyanın; aile birlikteliğine katkısı çok daha fazla olabilmektedir. Zira kıymet bilmeyenler, genelde çaba sarf etmeden eşyaya sahip olanlar olmaktadır. Hazlar ve mutluluklarla birlikte sıkıntıları, emekleri ve acıları da paylaşırlarsa; insanlar o zaman birbirlerine daha çok bağlanabilmektedirler. Eşler arasındaki güçlü bağlar; falanca restoranda yemek yemekle değil, hayatın sıkıntılarına birlikte göğüs germekle oluşmaktadır. Maddî sıkıntıları aşmak için birbirlerine tutunup destek olan, eve bir eşya almak için birlikte tasarruf edip para biriktiren, çocuklarının sıkıntıları konusunda birbirini suçlayıp; «Senin yüzünden!» demek yerine oturup birlikte problemi tespit ve tahlil etmeye çalışarak birlikte çözüm üreten eşler elbette birbirlerine daha sıkı bağlı olacaklardır.
Toplumun sadâkat konusundaki anlayışının değişmesi de yuvaların dağılmasını kolaylaştırmaktadır. Eşiyle yaşadığı herhangi bir meselenin, erkeğin bir başkasını bulmasına mazeret olarak görülmesi çok yanlıştır.
“Beni anlamıyordu, bana şöyle şöyle davranıyordu, benim gururumu öyle bir kırmıştı ki…” gibi savunmacı tutumlarla erkeğin hemen bir başkasını araması, iptidâî bir davranış şeklidir. Yuvayı kurtarmaya çalıştıktan sonra olmuyorsa, «boşandıktan sonra» diğer bir evlilik şeklinde bu meseleyi halletmesi gerekir. Aynı şikâyetlerle kadının aldatmaya çalışması ne kadar yanlışsa erkeğin de bunu yapması o kadar yanlış ve onur kırıcıdır. Çalışma ortamları düşünüldüğünde erkekler de kadınlar da potansiyel bir av olabilmektedirler. Bu konuda da herkes; hem kendine hem de eşine sahip çıkmalı, harama götüren yollardan kendilerini muhafaza etmelidirler.
Evlilik; özgürlüklerin yarıya inmesi, sorumlulukların iki katına çıkması demektir.
Nişanlıyken;
“Benim nerede olduğumu bilmek istiyor hep!” diyerek nişanı atan gençler vardır.
Evlendikten sonra; gittikleri yeri birbirlerine haber vermeyenler vardır.
Eşlerin bekârlıktaki gibi arkadaşlarıyla doyasıya vakit geçirerek birbirlerinde ihmal edilme hissi uyandırması tehlikelidir. Elbette bu eski arkadaşlarla hiç görüşülmeyecek anlamına da asla gelmemelidir. Eşlerin «ben» ve «biz» olacağı zamanları olacaktır.
Somut arkadaşların yerini modern dünyada bilgisayar, internet, televizyon düşkünlüğü gibi sanal arkadaşlar da alabilmektedir. Bu tür âletlerin başında otururken zararsız hattâ faydalı şeylerle uğraşıyor olsa bile eşinin ve çocukların maddî-mânevî ihtiyaçlarını ihmal edenler; aile fertlerinin sabrını çok zorlamakta ve nihayet iş, bitme noktasına da gelmektedir. Bir erkeğin görevi, sadece ailesinin geçimini temin etmek değildir. Akşam eve geldiğinde ailesiyle muhabbet edip, çocuklarıyla oynaşmayan, onların dünya-âhiret hayatı için bir şeyler yapmaya çalışmayan, fakat teknolojik âletler karşısında sızıp kalan erkek, eşinin ve çocuklarının gözünde ne kadar yetersizdir! Aynı konu kadınlar için de geçerlidir. Evdeki sorumluluklarını ve çocukların terbiyesini ihmal edici bu tutum, günümüzde aile saâdetini tehdit eden en önemli meseledir.
«Sana ne, istediğimi yaparım!»cı bir tutumu, evli de olsa bekâr da olsa hiç kimse benimsememelidir. Zira ailemize, kendimize, etrafımızdakilere karşı sorumluluklarımızla birlikte Yaratan’a karşı da sorumluluklarımız her dâim vardır.
Modern dünyada evlenebilmek de evli kalabilmek de eskisinden daha çok gayret gerektirmektedir. Eskiden boşanmak, çok daha zor ve bir nebze de olsa ayıp iken, günümüzde çok daha kolay hâle gelmekte, hattâ bir bakıma özgüven meselesi bile sayılabilmektedir. Fakat boşanmaların acısını, en klâsik ifadeyle çocuklar çekmektedir. Aslında boşanmaların tabiî görülmeye başlanarak artması ise topyekûn ülkenin en ciddî meselesidir.