ŞİMDİ ŞÜKÜR ZAMANI

YAZAR : Sami GÖKSÜN

Bayramlar, ne güzel bir şükür fırsatıdır.

Evlerimize, hayatımıza, gönüllerimize huzur ve bereket getiren Ramazân-ı şerif için bir teşekkür fırsatı… Yüce Rabbimiz’in nasip ettiği nice maddî ve mânevî ikram için şükür fırsatı…

Ramazan sayesinde hatalardan, kötülüklerden, müslümana yakışmayan her türlü davranışlardan; nefsimizi terbiye ederek uzak kalma lutfuna teşekkür fırsatı.

Kadir Gecesi gibi, bin aydan daha fazîletli bir geceyi lutfeden Rabbimiz’e hamd ü senâ fırsatı…

“Ramazan, bir takvâ mektebi; bayram onun nûrânî şahâdetnâmesidir, mezuniyet belgesidir.” Dünya hayatının kısa bir Ramazan mevsimi olduğunu ve hakikî bayramın rızâ ve saâdet tecellîleriyle açılacak âhiret günü olduğunu bilmeliyiz. Bayram vesilesiyle, Rabbimiz’e şükür hâlinde olmalıyız.

Bayramların sosyal hayatımıza kazandırdığı birçok güzellikleri vardır. İnsanlar bayramları vesile ederek, birçok ihmal ettiği münasebetleri gerçekleştirirler. Bir araya gelerek, birlik ve beraberlik içerisinde sevinç günü olan bayram günlerinde, erkenden camilere tekbirlerle gidip sabah namazını ve bayram namazını kılarız. Bu cümleden olmak üzere bayram sabahı seherden itibaren şunları yapmak sünnettir:

• Erken kalkarak gusül abdesti almalıyız.

• Temiz elbiselerimizi giyip, güzel kokular sürmeliyiz.

• Sabah namazına camiye giderken, tekbirler getirmeliyiz.

• Gördüğümüz insanlara selâm vermeli ve tebessümlü olmalıyız.

• Mümkün olursa sadakalar vermeliyiz.

• Ölmüşlerimizi kabirlerinde ziyaret edip, ruhlarına Fâtiha ve İhlâslar okuyup hisseler almalıyız.

• Daha sonra aile büyüklerimizin evinde toplanarak, onların ellerini öpmeli ve hayır duâlarını almalıyız. Akrabalarımızı, komşularımızı ve dostlarımızı ziyaret edip, küskünlükleri, dargınlıkları, kırgınlıkları bayramlaşarak gidermeliyiz.

Zira birbirini Allah -celle celâlühû-’nün rızâsı için ziyaret edenler, yüce Allâh’ın sevgisine ve affına nâil olurlar. Ömürleri bereketlenir ve rızıkları artar. Bu hususta sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ne güzel ifade etmişler:

“Kim ömrünün uzamasını ve rızkının artmasını isterse yüce Allah’tan korksun, yakınlarını ziyaret etsin ve onları görüp gözetsin.” (Buhârî, Büyu‘, 34)

Yine bayramı vesile ederek; fakir, yetim ve kimsesizleri gözetmeli, onların da bayram sevincini yaşamasına yardımcı olmalıyız. Bunun böyle olması noktasında da Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ne güzel buyurmuş:

“Fukarâyı arayın, onları görüp gözetin. Siz ancak fakirleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 70)

İnsan mü’min kardeşine ne kadar yardımda bulunursa, Allâh’ın da kendisine daha fazlasıyla yardımcı olacağının şuuru içinde olmalıdır.

Ayrıca bayramlar sadece büyükler arasında olmaz, küçükleri de ihmal etmemeliyiz. Onlara bayramın neşesini, muhabbetini hissettirmeliyiz. Onları okşayıp sevmeli, ellerine hediyeler vermeliyiz. Böylece küçüklerimiz sonraki bayramları özleyerek bekleyeceklerdir.

Allah Rasûlü’nün hayatındaki şu hâdise bu konuda ne kadar da mânidardır; Hazret-i Enes bin Mâlik anlatıyor:

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bayram namazına çıkmıştı. Yolda çocukların oynadıklarını, içlerinden birinin ağladığını ve elbisesinin eski olduğunu gördü.

“–Neden ağlıyorsun? Arkadaşlarınla neden oynamıyorsun?” buyurdu. Kendisini tanıyamayan çocuk;

“Babam yok. O, muharebede şehid oldu, annem başka biriyle evlendi. O da beni evinden kovdu. Ben de babamın olmayışını hatırladım onun için ağlıyorum.” diye sızlandı.

Yüce Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocuğun elinden tuttu ve;

“–Ben baban olsam, Âişe annen, Fâtıma kardeşin olsa râzı olur musun?” buyurunca; çocuk elinden tutanın, hâl ve hatırını soranın Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olduğunu anladı ve sevinçle şöyle dedi:

“–Nasıl istemem, yâ Rasûlâllah!”

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocuğu evine götürdü, ona elbise giydirdi, karnını doyurdu, güzel kokular sürdü. Bundan sonra çocuk, gülerek ve sevinçle evden çıkıp, sokaktaki arkadaşlarının yanına gitti. Çocuklar, bir müddet önce ağlayan çocuğu güler ve sevinçli vaziyette, üstü başı da tertemiz hâlde görünce;

“–Bu güzel hâlinin sebebi nedir?” diye sordular. Çocuk;

“–Karnım aç idi doydum. Üstüm-başım eski idi yenilendi. Yetim idim, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- babam, Hazret-i Âişe annem, Hazret-i Fâtıma da kardeşim oldular. Nasıl gülmem, nasıl sevinmem?” diye cevap verince, diğer çocuklar;

“–Keşke bizim babalarımız da savaşta Allah yolunda şehid olsalardı da biz de bu çocuğun kavuştuğu nimetlere kavuşsaydık.” dediler. (İbn-i Hacer; İbn-i Asâkir)

İşte bu güzelliği bizim de aynıyla hayatımızda uygulayıp, huzursuzlukları huzura dönüştürmemiz lâzım.

Millet olarak huzurlu bir bayrama daha kavuşmuş bulunuyoruz. Ancak, İslâm ümmetinin birçoklarında bu bayram sıkıntılı geçmektedir.

“Mü’minler bir binanın tuğlaları gibidir.” (Buhârî, Salât 88) hadis-i şerîfinin penceresinden baktığımızda, duvarlardaki tuğlaların bir kısmının yerinde olmadığını görmekteyiz.

Özellikle Suriye’deki kardeşlerimizin başlarına her gün tonlarca bomba yağmaktadır. Her gün yüzlerce insan can vermektedir. Birçokları evinden, yuvasından mahrum bir vaziyette diğer ülkelere göç etmişlerdir. Bu zulüm, artarak devam etmektedir.

Ülkemizde ve diğer ülkelerde çadır kentlerde yaşayan yüz binlerce insan, bu bayramda da buruk ve sıkıntılar içerisindedir.

Ayrıca Mısır’daki insanlar daha başka sıkıntılar içerisindeler. Filistin’de, Gazze’de, Arakan’da, Afganistan’da, Afrika’da daha birçok yerde müslümanlar bayrama gamlı ve mahzun bir vaziyette girmektedirler.

Bütün bu hâdiselere baktığımızda, millet olarak bizim de yüreğimiz bu kardeşlerimizin hâliyle yaralıdır.

Ülke olarak bizim de üzerimizde şu son zamanlarda birtakım dış ve iç mihraklar tarafından bazı olumsuz senaryolar uygulanmak istenmiştir. Ancak devletimizin basîretli duruşu sayesinde kirli eller o kirli emellerine ulaşamamışlardır. Şayet o mihraklar başarılı olsalardı bugün bizim de bayramımız birlik, beraberlik ve huzur içinde olmayacaktı.

Onun için biz, Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân ipine sımsıkı sarılarak birliğimize ve beraberliğimize son derece dikkat etmeliyiz. Dînimiz İslâm; müslümanlar arasında kardeşliğin, birlik ve beraberliğin sağlanması üzerinde önemle durmaktadır. Her mü’minin bu hususta gayret göstermesini istemektedir.

Bu hakikati, Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde şöyle beyan etmektedir:

“Gerçekten bütün mü’minler kardeştirler. Öyle ise kardeşlerinizin arasını ıslah ediniz.” (el-Hucurât, 10)

Bu duygularla bayramlarımızı huzur ve sevinçle, birlik ve beraberlik içerisinde, zor zamanlar geçiren kardeşlerimize kalbî duâlar ederek, gerekli yardımlarda bulunarak, en güzel şekilde değerlendirmeliyiz.

Rabbimiz’in sonsuz lütuflarına elimizden gelenin en güzeliyle bir şükür edâsı olması niyazıyla, bayramınız mübârek olsun…