BİR MÜSTEHZÎDEN BİR ÂŞIK ÇIKARMAK

YAZAR : Halid Yılmaz ERALP

Mekke fethini takip eden günlerdi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbıyla Tâif Muhasarası’ndan Cîrâne’ye dönmüştü. Orada birlikte bir vakit namazına hazırlanıyorlardı. O sırada bir grup müşrik çıkageldiler. Grubun elebaşısı o zamanlar müşrik olan Ebû Mahzûra idi. O anlatıyor:

Biz on iki arkadaşla beraberdik. Allah Rasûlü’nün cemaatine rastladık, namaz kılacakları anlaşılıyordu. O anda ezan okunmaya başladı, biz bir yere gizlendik ve ezanın sesini duyunca sözleriyle alay edip gülüşmeye koyulduk. Her birimiz yüksek sesle ezan okuyorduk. Ama derdimiz alay etmekti. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- adam göndererek bizi gizlendiğimiz yerden buldurttu.

Bize; «Buraya gelin!» diye işaret etti. Ve biz huzûruna çıktık. Bize çok şefkatli bir üslûpla muamele ediyordu.

“Gür sesliniz hanginiz?” diye sordu. Bize tekrar ezan okuttu. Önce arkadaşlarımın seslerini dinledi, aradığı kişinin onlar olmadığını anlayınca onlara;

“Gidin!” dedi. Sonra bana işaret ederek benim sesimi dinledi. Benim sesim güzel ve elverişli idi;

“Kalk bir ezan oku bakalım!” dedi. Ben alay etmiştim ama ne sözlerini ne de kıraat şeklini biliyordum. Ayakta insanların ortasında mahcup bir hâlde beklerken, benim mahcûbiyetime tahammül edemeyip, büyük şefkat ve merhamet edâsı ile ezanın sözlerini tek tek öğretti. Daha sonra da kıraat tarzını öğretti. Hâlâ îman etmiş olmadığımdan istemeye istemeye okudum.

Benim ezanı güzelce okuduğumu müşâhede edince, içinde gümüş paralar bulunan bir kese hediye etti. Mübârek elleriyle; alnımı, yüzümü ve göğsümü meshederek;

“Bârekallaaah!” buyurdu. “Allah seni mübârek eylesin. Ne güzel okudun.” sözleriyle meth u senâ etti. Benim az önceki, ezan okumaya kalkarken meydana gelen kin ve nefretim birden aşk u şevke dönüştü.

“–Yâ Rasûlâllah bu ezân-ı şerîfi Mekke’de de okuyabilir miyim?” dedim.

“–Tabiî!” buyurdu.

Yaşanan bu saâdetli konuyu nakleden zât merhum Prof. Dr. İbrahim CANAN Hocamız mülâhazasını şöyle ekliyor:

“Nümûne-i imtisal bir eğitim sistemiyle, bir müstehzîde ciddî bir inkılâb oluyor ve o müstehzîden Mekkeli müezzinlerin üstâdı meydana geliyordu.” (Prof. Dr. İbrahim CANAN; Sulh Çizgisi, s. 63)

Ebû Mahzûra, Mekke’de Hazret-i Bilâl-i Habeşî -radıyallâhu anh- ile birlikte ezanlar okudu. Kendisinden sonra da yüz yıllarca evlâtları Mescid-i Haram müezzinliğini sürdürdüler. Ebû Mahzûra, Peygamber Efendimiz’in dokunduğu saçlarını hiç kesmedi.

Şükranla görülüyor ki; Muhammedî bir metodla yapılan tebliğ sistemiyle kömür birden elmas olmakta. Zira bilindiği gibi; Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Müjdeleyiniz korkutmayınız, kolaylaştırınız zorlaştırmayınız.” buyurmuşlardı. Burada da bu hadîs-i şerîfin hüsn-i tesirini müşâhede etmiş bulunuyoruz.

Günümüzde de İslâm ile, ezan ile alay eden nice habersiz yürek var. Onları irşad edecek Muhammedî terbiye nerede?

Nice Ebû Mahzûra’ların irşâdı dileklerimle;

Allah -celle celâlühû-’nun rahmet ve mağfîreti, Rasûlullâh’ın şefaat-i uzmâları üzerinize olsun.