SEMENDER

YAZAR : İlyas KAYAOKAY okaykaya_1991@mynet.com

Semender zevk almaz âteşin germiyyetin asla,
Anı sen ben gibi gurbette câyı nâr olandan sor. (Aşkî)

Osmanlı’nın söz diyarlarında bir «bilge arketip» edâsıyla sadâsını yankılatan Gālib Dede’nin; hem ayazın soğuk mermilerine bir siper olmak, hem de yazın ateş güllelerine ateşle karşılık vermek gayesiyle meşhur «ateş» gazeline şu muhrik matla‘ ile tetiğe bastığı malûmunuzdur:

Gül âteş, gülbün âteş, gülşen âteş, cûybâr âteş,
Semender-tıynetân-ı aşka besdir, lâlezâr âteş…

Bu sehl-i mümtenî beytin bizden şerh talebinde bulunduğunu düşünmemekle beraber, maksadı beyan etmek açısından «semender» bahsini açmamız gerekir.

Belki adına ilk defa bu beyitte tesadüf ettiğiniz semender, hayvanlar âleminin en ilginç sîmâlarından biridir. Burhân-ı Kātı‘da; sâm/ender yani «ateş içerisinde yaşayan» mânâsına tekabül eden semender; kurbağa, kertenkele cinsinden yarı efsânevî bir yaratıktır. Ateş; kimi canlıların felâketi, semenderin ise lezzetidir. Hakkında elde edilen bilgilerin pek çoğu bilimin verilerine değil de halk inanışlarına dayanmaktadır.

Bir görüşe göre; semender, ateş olmadan yaşayamaz. Vatanı ateşten koptuğu vakit, can verir. Semender ateş içindeyken «zamk» (yani akasya, sütleğen ve benzeri ağaçların kabuklarından sızarak katılaşan eriyici yapışkan bir madde) gibi bir sıvı salgılayarak ateşe karşı kendisine bir kalkan oluşturur. Zehirli olduğu söylense de zararı yoktur.

Tuhfe-i Vehbî şerhinde semenderin koyun büyüklüğünde olduğu ve yeşil, beyaz, zümrüt, benefşe renkli tüylerinin bulunduğu anlatılır. Avlanan semenderin derisinden çadır; tüylerinden ise elbise, mendil, takke gibi şeylerin işlendiği söylenir. Bunların yıkanması dahî ilginçtir. Kirlendikleri zaman su yerine ateşe atılır. Böylece (anneler duymasın) çamaşır makinesinden çıkmış gibi tertemiz olurlar.

Aslında bütün bunlar sembolik ifadelerdir. Ateş; meşakkatin, imtihanın kısacası zorlu hayat yolundaki insanın karşısına çıkan engellerini temsil eder. Semender ise iç benliğini dışarı çıkarıp dış benliğiyle bütünleşen, tek bir yumruk olan insanın sembolüdür.

Aslında semenderin ateşte yanmadığı doğru değildir. Sadece belli bir süreye kadar yanmamaktadır. Bütün bunlar «gulüvv» derecesindeki mübalâğalardan kaynaklanmaktadır. Bu kuyruklu canlılar; genellikle ağaç kovuklarında, odunlukların içinde ve benzeri yerlerde hayatlarını sürdürürler. Kaloriferli, doğalgazlı evlerin olmadığı zamanları düşünün; Bir anne, ocağındaki yemeği, yorgun düşmüş yiğidine yetiştirmek için getirdiği odunları sobaya atıyor ve tam kapağı örtecekken bir hayvan can havliyle içinden çıkıyor. İşte böyle böyle semenderin yanmadığı, hattâ ateşin içinde yaşadığı fikri peydâ oluyor.

Bu inanış, şuarânın nazmından kaçmamıştır. Ferit KAM’ın dediği gibi sadece Türk edebiyatında değil, batılı şairlerin eserlerinde de, salamander adıyla «aşk ıstırabının sembolü» olarak görülmektedir.

Dîvan şiirinde; âşığın gerek kendisi, gerek gönlü, gerekse sevgilinin çeşitli güzellik unsurları, çeşitli yönlerden semendere benzetilmiştir. Pek çok dîvanda izine rastladığımız semender, Çakerî Dîvânı’nda «cesurluğuyla» boy gösterir. Çakerî kendisini (muhtemel bir savaş hâlinde) ölümden korkmayarak ateşe atlayan semendere benzetmiştir:

Kal‘a ceng olsa anmayıp ölümüm,
Yanar oda girer semender idim

Padişahımız Adlî (II. Bâyezid), Ayrılık ve gam adlı iki zalim ateşin, tıpkı filmlerde olduğu gibi, kendisini bağlayarak yaktığını, gam ateşinin ortasında semendere döndüğünü söyler:

Nâr-ı gam ile fürkat odı bağladı beni,
Döndüm miyân-ı âteş-i gamda semendere.

Aşk ve ateş ayrılmaz bir ikilidir. En mühim vasıfları «yanmak» ve «yakmak»tır. Aşk da ateş gibi ıstırap verir ancak; «Zahmetten rahmet çıkar.» anlayışında olduğu gibi bu ıstırap insanı olgunlaştıracaktır. Ateşin, arındırıcı, olgunlaştırıcı özelliğini de unutmamak gerekir. Bunun en iyi örneği, Nevruz günü ateşin üzerinden atlama geleneğidir.

Antepli Aynî’nin gönlü, aşk ateşi ile olgunlaşmaktadır:

Gönlümü şevk-i ruhu aşka düşürdü Aynî,
Biz de âteşte semender gibi lâne yaparız.

“Aynî, (sevgilinin) yanağının şevki gönlümü aşk içine düşürdü. (Olsun) biz de semender gibi ateşte yuva yaparız.”

Seyyid Vesîm’in gönlü de aşkın getirdiği tabiî netice olan ayrılığın ateşiyle âdeta yeniden hayat bulmaktadır. Gönül ile semender arasında bir ilgi kurmaktadır:

Hayât-ı tâze bulur âteş-i firâkınla;
Dil-i Vesîm, semender midir nedir bilmem!

Bazı semenderlerin suda yaşadığı bilinmektedir. Ancak semenderin bir kuş türü olduğu da kudemânın dedikoduları arasındadır. Leylâ ile Mecnun mesnevîsine atıfta bulunan Hâletî, bir beytinde başından ateşli ahların çıktığını söyler. Dediğine göre semender dışındaki hiçbir canlının, başında yuva yapmasına imkân yoktur.

Mesnevîyi okuyanlar; Mecnûn’un saçlarının, çöl hayatı boyunca tıraş olmadığı için gürleştiğini ve bu perişan vaziyetinden kuşların istifade edip saçları arasında yuva yaptığını hemen hatırlayacaklardır.

Ben o Kays’am ki tepemden şu‘le-i âhım çıkar,
Başım üstünde semender tutar ancak âşiyan.

Sâkıb Mustafa Dede, oda yanan pervâneler ile semender arasında bir ilgi kurmaktadır:

Cân atardı perini yakmaya pervâne-sıfat,
Görse âteş-gede-i ‘ışkı semender dediğin.

“Semender denilen şey; aşk ateşgedesini görse, pervâne gibi kanatlarını yakmaya can atardı.”

İnanışa göre gönlün içerisinde «süveydâ» denilen siyah bir nokta mevcuttur. Burası bir basîret-olgunluk merkezidir. Kalpte var olan süveydâ; diğer adıyla sevdâü’l-hıtl olan bu pıhtı, kalbin içinde siyah bir benek hâlindedir. Eğer insan aşk ateşine tutulursa, bu süveydâ denilen kara pıhtı yavaş yavaş çözülür ve kana karışır. Bu durum, semenderin sıvı salgılamasına benzemektedir. Gönül ile semender arasındaki ilgiyi böyle kurabiliriz:

Gönlümüz nâr-ı gamınla çok safâlar kesbeder,
Anda bu hâlâtı görenler semender sandılar. (Hasan Ziyâî)

“Gönlümüz sevgilinin gamının ateşiyle mutluluk sahibi olur. Onda bu hâlleri görenler onu semender sandılar.”

Can, tecellî-i cemâlin şem‘ine pervânedir,
Gönlüm âteşgâh-ı ışkında semender kendidir. (Amrî)

“Bu can, güzelliğinin yansımasının mumuna pervâne olmuştur. Gönlüm, aşkının ateşinde semenderin ta kendisidir / tam bir semenderdir.”

Yanak, dîvan şiirinde parlak oluşuyla meşhurdur. Ateşin de parlaklık vasfına sahip oluşu dolayısıyla aralarında bir ilgi kurulmasına sebebiyet verir. Ben ise siyahtır ve yanağın üstündeki ben, ateş içindeki semendere benzemektedir:

Hâl-i ruhsârın semenderdir ki girmiş âteşe,
Yâ «Halîlullâh»dır kim meskeni gülzârdur. (Ravzî)

“Yanağındaki ben, âdeta ateşe girmiş bir semenderdir. O, (ateşe atıldığı hâlde) gül bahçesini mesken edinmiş (Hazret-i İbrahim) Halilullah gibidir.”

Semender ve ateş mevzuuna en benzer hâdise, şüphesiz Hazret-i İbrahim’in kıssasıdır. Hazret-i İbrahim, mel‘un Nemrut tarafından mancınıkla ateşe atılmıştır. Ancak Allâh’ın inâyetiyle ateş yakmamıştır ve gül bahçesine dönmüştür.

Nâr-ı aşk içre semender lânesidir gönlümüz,
Âteş-i Nemrûd’u gülzâr etti Hak, İbrâhim’e.

“Gönlümüz, aşk ateşi içinde bir semender yuvasıdır. (Nitekim) Allah, Nemrud’un ateşini İbrahim’e gül bahçesi eyledi.”

Yaklaşan Ramazan ayında yüksek sıcaklıkta âdeta ateşin içinde oruçlarımızı tutacağız. Güçlü bir iradeyle inşâallah, çileden mânevî lezzet alanlardan oluruz. Allah herkesin nefsini semender gibi eylesin…