GAFLET, EN BÜYÜK HASTALIKTIR

YAZAR : Aydın TALAY aydintalay@gmail.com

Ömrümüz, yelle savrulan sonbahar yaprakları veya çözülen yumak misali geçip adım adım kabre yaklaşırken acaba ne kadar kendimizi muhasebeden geçiriyor veya eksiklerimizi düzelterek kendimizi ne derece çekip çevirebiliyoruz?

Dilerseniz ne kadar gaflet içinde olduğumuzu ve bunun acı sonuçlarını birlikte bir parça mütalâa edelim. Zira çağımızın en vahim hastalıklarının başında gaflet geliyor. Bu kelime, dışarıdan bakıldığı zaman basit bir anlam taşıyor sanıyoruz. Oysa altında kötülüklerin, âfet ve musîbetlerin damar damar kök saldığı derin mânâlar taşıyor. Hani bir kar tanesinin tepe aşağı yuvarlandığı zaman koca bir çığ olup âfetlere yol açacağı, evleri ve araçları kâğıt gibi yuvarlayarak hâneleri perişan bırakacağı hususu da hiç aklımıza gelmiyor.

Gaflet; lügat anlamı itibarıyla, haberi olmama, dalgınlık, farkında olmama, boş bulunma, aldırış etmeme, hafife alma hattâ uyku basma hâli demek. Rastgele bir hareket yapan şahsa, olayın derinlemesine inmeksizin; «Gafil, cahil; efendim hoş görün.» deyip geçiyoruz. Bu hareketin aklı başında, rüştünü ispat etmiş hattâ kendisini herkesten üstün gören insanlar tarafından da zaman zaman yapıldığını göz ardı ediyoruz. Hele bunlar içinde unvan ve etiketli olanlar, dünyaya nizam vermeye kalkanlar, yığın yığın kitap yazanlar, yaşını-başını alanlar, iki ayağı çukura erenler yer alırsa…

Müslüman; Hakk’ın emirlerine teslim olmuş, her hareketinde dikkatli, ölçülü ve firâsetli hareket eden insandır. Bu şekil hareket; huzurun, saâdet ve sevginin kaynağıdır. Rastgele hareket ise düzensizliğe, atâlet ve meskenete insanı mahkûm edecektir. İşte söz ve davranışlarında gelişigüzel hareket eden ve ölçüyü kaçıranlara da gaflet ehli deriz. Zira ömür kısa, öğrenerek tatbik etmemiz gereken sağlam bilgiler çok. Gafletle geçirecek zamanımız yok. Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şân’ın Yûnus Sûresi’nin 7. âyetinde meâlen şöyle buyurulmaktadır:

“Bizim huzûrumuzda hesaba çekilmeyi, mükâfat ve cezayı ummayanların, dünya hayatına râzı olanların, onda huzur bulanların, âyetlerimizden, birliğimizi ve kudretimizi gösteren delillerden gafil, habersiz olanların varacakları yer cehennemdir.”

Nefis ve şeytan, imtihan icabı olarak çukur aynalar misali bütün gerçekleri ters göstermeye her an insanı aldatmaya memurdur. Çukur aynalar nasıl şişmanı zayıf, kısa boyluyu uzun ve güzeli çirkin gösterirse nefis ve şeytan da insanı gaflet ve dalâlete sürüklemek için gerçekleri tersine çevirip insanı aldatacaklardır. İşte müslümanın dirâyet ve firâseti burada ortaya çıkmaktadır. Kur’ân ve onun yüce meâli olan hadîs-i şerifleri sağlam bir şekilde öğrendikten sonra, ona bütün samimiyetiyle teslim olmak, hareket ve davranışlarımıza hâkim kılmakla ancak gafletten kurtulabiliriz. «Her hâl ve hareketi nasıl ona uydurabiliriz, dönem sahâbî devri midir?» gibi güzellikleri yokuşa süren arkadaş, çevre ve çeşitli bahanelerden kurtulamıyorsak, gaflet yakamızı sarmış demektir.

Nefsin insan ömrünü hiç bitmeyecek gibi ve günahları ise çok küçük göstermesi bu terslikten kaynaklanıyor. Bu bakımdan müslüman olarak görevimiz, daima nefis ve şeytana muhalefet ederek onların emrettiklerinin tersini işleme olmalıdır. Bu sebepledir ki Allâh’ın yüce Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hep bu tarzda hareket etmiş ve nefisle mücadeleyi en büyük cihad olarak kabul etmişlerdir. Erzurumlu mütefekkir ve gönül adamı İbrahim Hakkı Efendi Hazretleri Mârifetnâme eserine serpiştirdiği ilâhîlerinden birisinde gönül Mevlâ’nın evi olduğundan ondan başka her şeyden temizlenmesi gerektiğini, az yiyip içerek Hak’la irtibata önem verilmesine şöyle işaret ediyor:

Çün gündüz olursun nice ağyâr ile gāfil,
Koy gafleti, dîdârdan utan gecelerde.

Gafletle uyumak ne revâ abd-ı hakîre,
Şefkatle nidâ eyleye Rahman gecelerde.

Âşıklar uyumaz gece hem sen uyuma kim,
Gönlün gözüne görüne cânan gecelerde.

Dil beyt-i Hudâ’dır anı pâk eyle sivâdan,
Kasrına nüzûl eyler o Sultan gecelerde.

Az ye, az uyu hayrete var fâni ol O’ndan,
Bul cân-ı bekā, ol O’na mihman gecelerde.

Allâh için ol halka mukārin gece-gündüz,
Ey Hakkı nihân aşk «od»una yan gecelerde.

Gafletten kurtulmanın en güzel yolu ölümü unutmamaktır. Allâh’ın yüce Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde;

“Tatlıları acılaştıran ölümü sık sık anınız.” (Tirmizî, Zühd, 4) buyurur. Ölümü anmak ve unutmamak bir dirilik ve müjde işaretidir. Zira hem bitmek bilmeyen uzun emel ve arzuları kısaltır ve berraklaştırır hem de nefse en güzel ders ve ibrettir.

Emevî hükümdarlarından II. Ömer diye anılan Hazret-i Ömer’in (Allah ondan râzı olsun) torunlarından Ömer bin Abdülaziz; muayyen günlerde ulemâyı ölüm meclisi için toplar ve hep ölüm bahsi ulemâ tarafından ele alınırdı. Bu firâsetli hareketledir ki iki yıl dört ay gibi kısa idaresindeki fazîlet, bereket, firâset ve huzur, tarihî eserlerde bol bol yer almıştır. Bu sebepledir ki tefekkür-i mevt büyüklerce tavsiye edilmiştir.

Rabbim cehâlet sarhoşluğundan ve dünya sarhoşluğundan cümlemizi muhafaza buyursun. Âmîn…