SÖZÜ GÜZEL SÖYLEMEK YA DA HİÇ SÖYLEMEMEK!

YAZAR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

İnsan üç güzel hasletle yaratılmıştır; düşünebilmek, konuşabilmek ve yazabilmek.

Düşündüklerimizi kimseler bilemezken, konuştuklarımızı ve yazdıklarımızı herkes bilir. Yazmak da herkesin işi olmadığına göre; konuşmak / söz söylemek, tüm insanların üzerinde titizlikle duracağı bir özellik olmalıdır.

İnsana dil verilmiştir ya, herkes bir şeyler konuşmanın derdindedir. Lâkin konuşurken ağzımızdan çıkan kelimelerin büyüsüne dikkat ettiğimizde, hayatımıza yön veren şeylerden birinin de ağzımızdan çıkan sözler olduğunu fark ederiz. Öyle güçlüdür ki ağzımızdan çıkanlar; küstürür/barıştırır, kızdırır/sevindirir, üzer/mutlu eder, içimize kasvet verir/ferahlatır, aşağılar/onurlandırır, cesaret kırar/cesaretlendirir, güven azaltır/güven verir, hayal kırıklığına uğratır/ümitlendirir…

Bu yüzden sözün en güzelini söylemek, yakın veya uzak çevremizdekilerle irtibat ve münasebetlerimizi bozmamak hattâ güzelleştirmek adına çok önemlidir.

“Kullarıma söyle: En güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına girer. Doğrusu şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (el-İsrâ, 53) buyuran Rabbimiz, güzel söz söylemenin insanlar arası ilişkilerdeki önemine çok açık bir şekilde vurgu yapar. Birbirimize karşı güzel sözler söylemezsek, şeytan araya girerek aramızı bozuverir!

İnsan olmamız hasebiyle, olumlu ya da olumsuz türlü türlü duygularla yaratılmışızdır; sevmenin, sevinmenin yanında; kızabiliriz, öfkelenebiliriz, nefret edebiliriz, kıskanabiliriz, hayal kırıklığına uğrayabiliriz… Bu gibi durumlarda; ağzımızdan çıkan sözlere itina gösterebilirsek, yaşadığımız şeytânî duyguların arabozucu etkisinden kendimizi muhafaza etmiş oluruz.

Çocuklarımızın başarıyı yakalayamamaları, eşimizden istediğimiz ilgiyi görememek, anne-babamızdan destek bulamamak, patronumuzun emeklerimizi görmezden gelmesi, arkadaşlarımızın sevinçlerimize ve üzüntülerimize ortak olmaması, komşularımızın arkamızdan hak etmediğimiz şekilde konuşmaları, hocamızın hak ettiğimizi düşündüğümüz notu vermemesi bizde çeşit çeşit duygu ve düşünceler uyandırabilir. Bu duygu ve düşünce karmaşası içindeyken ağzımızdan çıkan sözler, beşerî münasebetlerimize ve iletişimimize olumlu ya da olumsuz yön verecek mahiyettedir.

Güzel sözlü olmak, etkili olmanın da püf noktasıdır.

“Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki; onun kökü sâbit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah, insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır düşünürler.” (İbrahim, 24-25) âyeti; sözü güzel söyleyen insanların sözlerinin, kendileri hayatta da olsalar vefat etmiş de olsalar etkili olmaya devam ettiklerinin delilidir.

Sözü en güzel söyleyen Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sözlerinin etkisi asırlardır hâlâ devam etmektedir. Geylânîlerin, Gazâlîlerin, Mevlânâların, Edebâlîlerin, Yûnus Emrelerin sözleri hiç eskimemiştir. Hattâ Konfüçyüs, Shakespeare, Goethe, Gandhi ve Tolstoy gibi gönül dünyamıza yabancı kişilerin bazı sözleri de hâlâ etkilidir, çünkü sözü düşünerek, özenle söylemişlerdir.

Ağzımızdan çıkanlar ne kadar büyülüdür, değil mi? Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de;

“Her güzel söz sadakadır.” (Buhârî, Edeb, 34) buyurarak bu alışkanlığı kazanmamızı istemiştir. Gönül alan, gönül yapan, ferahlatan, sakinleştiren; hakkı, adâleti ve sabrı tavsiye eden; sevindiren, ümitlendiren her güzel sözün; müslüman için sadaka sayılması, sözün önemini öğretmesi açısından dikkate şâyandır.

Güzel sözler ihtivâ eden atasözleri, deyimler, özlü sözler, şiirler, hikâyeler de kendimizi ifade etmede etkilidir, değil mi? Öyle ya bazen sevinçten, öfkeden, üzüntüden, hayal kırıklığından şaşkına döndüğümüzde, söyleyecek söz bulamadığımızda bunlar imdada yetişir ve bizi gayet güzel ifade ediverir. Şiir; her çeşit aşkı ifade eden, en güzel söz olabilir. Mevlânâ’nın hikâyelerinde, Nasreddin Hoca’nın fıkralarında anlatmak istediklerimiz şekilleniverir. Facebook, twitter’daki düzgün insanların paylaşımları da hâlet-i rûhiyemizi ifade edecek güzel sözlerle doludur. Yozlaşmış dilimizi; atasözlerimiz, deyimlerimiz, özlü sözlerimiz ne güzel renklendirir!

Bir de sözlerin kifâyetsiz kaldığı durumlar vardır; öylesine doluyuzdur ki kendimizi anlatmaya kelime bulamayız ve belki de ilk defa konuşamamak kendimizi ifade eder. Sözün bittiği yerler de vardır; sadece susarak bir durumu anlayabileceğimiz, hissedebileceğimiz anlar…

Son söz de vardır; ayrılmadan, bırakıp gitmeden önce söylenen, taş gibi yüreğe oturan… Son söz vardır, dağılmış bir konuyu toparlatıp kavratan… Son söz vardır, âhirete îmanla gitmeye sebep olan…

Ahhh bu sözler ne kadar çok etkilidir!

Susmak, az söz ya da hiçbir söz söylememek de vardır binlerce söze bedel olan. İnsan onuru, şerefi, haysiyetinin gerekli kıldığı bir durum olan!

“Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevâzu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara lâf attıkları zaman; «Selâm!» der (geçer)ler.” (el-Furkān, 63( âyetinde tarif edildiği gibi. Bazen söylenenler öyle boştur ki susarak ifade ederiz tepkimizi.

“–Bu çocukla evlenmek istiyor musun kızım?” diyen bir babaya kızının susuşu, hayâ ile söylenen;

“–Evet!”tir bazen.

Bazen öyle öfkelenmişizdir, öyle canımız acımıştır ki; susarak karşımızdakinin de yüreğini kanatmak isteriz. Bazen bir insanla aramızda öyle olumsuzluklar yaşanır ki, durumun konuşmakla düzelmeyeceğine kānî oluruz, susarız. Bazen de iki yürek öyle güzel bütünleşir ki, en güzel söz bile bu bütünlüğü bozabilir; bu yüzden susarız. Ve suçumuzu kabullendiğimizde de susarız.

Bıçak yarasının geçeceği ama dil yarasının geçmeyeceği sözler vardır; bazen duymamış olmayı binlerce kez arzu ettiğimiz! O ânı hiç yaşamamış olmayı dilediğimiz…

Sözlerin bu kadar etkili olduğunun şuurunda olarak güzel ve etkili söz söylemenin derdinde olanlar da vardır. Yüz akı olacak sözlerle derdini ifade etmeyi isteyenler… Güzel sözle derdini anlatma gayretiyle 100. sayısına ulaşan Yüzakı’na muvaffakıyetlerle dolu nice yıllar dileğiyle…