DİLAVER CEBECİ VE ŞİİR DÜNYASI

YAZAR : Hadi ÖNAL hadional23@gmail.com

“Tesbihim ülkümün doğum sancısı / Tesbihim alnımda otuz üç damla ter… / Allâhu Ekber… Allâhu Ekber… Allâhu Ekber…” diyen Türk-İslâm ülküsünün söz eri, Anadolu coğrafyasının yetiştirdiği müstesnâ şair; vatan, millet, bayrak ve ezan sevgisi ile yoğrulu yüreğin sahibi Dilaver CEBECİ’nin Hakk’a yürümesinin üzerinden tam beş yıl geçti. Türkiye’de pek çok insan onu;

Baş koymuşum Türkiye’min yoluna,
Düzlüğüne yokuşuna ölürüm…
Asırlardır kır atımı suladım,
Irmağının akışına ölürüm…

mısraları ile başlayan bir bakıma gençlik marşı olarak terennüm edilen şiirinden dolayı «Türkiye’m şairi» olarak tanıdı. Pek çok genç de bu gençlik marşını söyledi, söyledi de yazarı kimdir araştırmadı.

Gelin isterseniz fikirleri ve eserleri ile düşünce ve duygu dünyanızı bezeyen bu yiğit sesin hayat hikâyesinden başlayalım söze. Dilaver CEBECİ, 15 Temmuz 1943’te Gümüşhane’ye bağlı Kelkit ilçesinde dünyaya geldi. Ailesinin Kırıkkale’ye göçmesi üzerine ilkokulu Kırıkkale’de, ortaokulu Merzifon ve Mersin’de, lise öğrenimini ise Erzincan’da tamamladı. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinden mezun olduktan sonra Aydın ve İstanbul’da öğretmenlik ve Halk Eğitimi Başkanlığı görevlerinde bulundu. İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsünde öğretim görevliliği, Diyanet işleri Başkanlığında neşriyat uzmanlığı, Üsküdar Kız Lisesinde öğretmenlik, ardından 1986 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde İktisat Tarihi yüksek lisansı ve aynı fakültenin Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme Ana Bilim Dalında doktora… Cebeci, Marmara Üniversitesi öğretim üyesi iken emekli oldu.

Dilaver CEBECİ ilk şiirini 1965 yılında Defne dergisinde yayınladı. Şiirleri, hikâyeleri, mizah yazıları; Devlet, Töre, Bozkurt, Türk Edebiyatı, Ayyıldız, Yeni Türkiye, Kültür Dünyası, Türk Yurdu, Güney Su, Ortadoğu, Hergün, Yeni Düşünce, Ayrıntılı Haber, Türkiye, Millet dergi ve gazetelerinde yayınlandı. «Hun Aşkı», «Mavi Türkü», «Şafağa Çekilenler», «…Ve Sığınırım İçime», «Sitâre», «Asra Yemin Olsun ki…» onun sağlığında yayınladığı şiir kitaplarıydı. Türk toplumunda meydana gelen sosyal, siyasî ve kültürel değişimleri farklı bir dille ve Osmanlı bakışıyla yorumlayan Cebeci, mizah edebiyatımıza yeni bir tarz kazandırdı. Seyyâh-ı Fakîr Evliyâ Çelebi mahlâsını kullanarak kaleme aldığı «Devrannâme» ve «Seyrannâme» onun mizah yazılarını topladığı iki eseridir. «Büyü» adlı oyununun yanı sıra çocuk kitapları, inceleme-araştırma yazıları ile edebiyat dünyamızın ölmezleri arasında yerini alan Dilaver CEBECİ, fikirleri ve eserleri ile etrafında geniş bir sevgi hâlesi oluşturdu.

Mânâ ikliminde atını şahlandırarak dörtnala irfana, îmâna ve Hakk’a koşan Dilaver CEBECİ; eserleri ile mütefekkir S. Ahmet ARVASÎ’nin çizdiği Türk-İslâm ülküsünün edebî ve estetik yönünü tamamlamaya çalıştı. Bir büyük aşk ve bir büyük kucakla;

Gün ışığı değmeden mor perçemli dallara,
Azığım yüreğimde düştüm uzun yollara…

diye başladığı yolculuğunu;

Sesin sırrı kubbede, kubbede asil nakış,
Yedi renkten süzülüp sonra vahdete akış…

diye sürdürdü. Yol tükenince de şair;

Vahşetin mızrağına hedef olmadan sînem,
Sakla beni Medîne’m, koru beni Medîne’m!..
dedi ve sığınacağı, korunacağı son yeri işaret etti.

Yüreği ile bütün bir Türk-İslâm coğrafyasını kucaklayan Dilaver CEBECİ, tarihine sonsuz bir aşkla bağlıydı. Bir bakarsınız Orta Asya bozkırlarında at koşturmakta, bir bakarsınız Anadolu yaylalarında.

Hani mavi denizlerim,
Üç kıtada nal izlerim,
Kör mü oldu bu gözlerim?
Çaşıtları seçmez gayrı…

diyerek Osmanlı coğrafyasına uzandı. Bu soylu koşuşta Türkçenin bütün güzellikleri hep heybesindeydi. Zengin dil dağarcığına sahip olan şairde, dil şuuru ve Türkçe sevgisi birinci öncelikti. Şiirlerini ilmik ilmik örerken; sesi, âhengi, mânâyı, mûsıkîyi ve estetiği bir bütünlük içerisinde ama iç içe kullandı.

Kültürüne, törelerine sımsıkı bağlıydı Dilaver CEBECİ. Kültürün millet hayatındaki öneminin idraki içerisinde olunması gerektiğine işaret eden Cebeci, «Seyyâh-ı Fakîr Evliyâ Çelebi» mizahî tiplemesi ile de günümüz Türkiye’sini 16. yüzyıl nazarı ile değerlendiriyor ve Türk kültürüne yabancı olan kavram ve görüşleri mizahî bir üslûpla hicvediyordu.

Dilaver CEBECİ, ahlâk konusunda tavizsizdir. Ahlâkî çöküntünün toplumun felâketi olacağını her vesile ile dile getiren şair, öncelikle ve özellikle çocuklarımızı bu felâketten korumanın gereği üzerinde duruyordu. Onun için ahlâk, tarih şuuru ve millîlik; toplumu ayakta tutan dinamiklerdi. Tecrübeye, alın terine, emeğe ve hizmete büyük saygı duyan şair, şuurlu bir tarih anlayışı ve doğru uygulanan İslâm’la Türklerin geleceği kucaklayacağından emindi.

Öğretmendi, akademisyendi, şairdi, yazardı, düşünürdü; müşfik bir baba, iyi bir aile reisiydi. Kısaca bir güzel insandı Dilaver CEBECİ. O da her fânî gibi Hakk’a yürüdü beş yıl önce. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun!

Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevi gibi bir âlimi, Nurettin ÖZDEMİR, Vasfi Mahir KOCATÜRK, Hüseyin Nihal ATSIZ, Şinasi ÖZDENOĞLU gibi sayısız şair-yazar ve mütefekkiri bağrından çıkaran Gümüşhane; bu yiğit evlâdını, bu güzel insanını da unutmadı. Bu yıl Dilâver CEBECİ için ödüllü bir şiir yarışması düzenledi. Bizler; Türk kültürüne, edebiyatına, sanatına hizmet eden her insanın, öldükten sonra olduğu kadar yaşarken de onurlandırılmasını arzu ediyoruz. Bu konuda yapılan çalışmaları da yürekten kutluyor ve alkışlıyoruz. Konu şair olunca, yazıyı da şairin şiiri ile noktalamak gerektiğine inanıyoruz.

Yüreğime kördüğümler atıldı,
Çözemedim, çözülmüyor Sultanım…
Yıllar yılı kaderimin hükmünü,
Bozamadım, bozulmuyor Sultanım…

Yollarıma tuzak konmuş bir kere,
Güvenim yok haftalara, günlere,
Zamanın tesbihi saçıldı yere,
Dizemedim, dizilmiyor Sultanım…

Bu bendeki çölün suya çağrısı,
Fecir vakti yıldızların ağrısı,
Bu diyarlar güzel ama doğrusu,
Gezemedim, gezilmiyor Sultanım…

Barış umdum şu yılların kaçından,
Kan döküldü bulutların saçından,
Gök maviyi, gün ışığı içinden,
Süzemedim, süzülmüyor Sultanım…

Sana dert dökmeye yetmiyor bir gün,
Kâğıt bile mısralardan tedirgin,
Vakit gece, kalem hasta, göz yorgun,
Yazamadım, yazılmıyor Sultanım…