BİR DERKENAR

YAZAR : Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.com

Fazilet Lisemizde, 2004-2005 yılında hazırlıklarımızı tamamlayarak yeni eğitim ve öğretim hayatına başlamıştık. Doğrusu biz öğretmenler; her yeni eğitim yılı başlarken, o yıl uygulayacağımız programlarımızı gözden geçirir, her zamanki gibi kendi aramızda çocukların duyarsızlıklarından yakınırdık. Bu arada öğretmen kadromuza yeni katılan arkadaşlarımızı da yavaş yavaş tanımaya başlamıştık. Meraklı bakışlarla bu yeni arkadaşlarımızı süzüyor, kişilikleri hakkında kanaat oluşturuyorduk. Özellikle bir arkadaş; yeni öğretmen arkadaşlarımızın arasında, her hâliyle asil ve oturaklı bir kişilik olduğunu hissettiriyordu. Bu şahıs, 30-35 yaşlarındaydı, orta boylu, kara gözlü, kararlılık yansıtan kara kaşları ve dik duruşuyla vakur bir kişi intibâını vermekteydi. Tebessümü yüzünden eksik olmayan, tevazu sahibi, selis bir üslûpla kelimeleri seçerek tane tane konuşan, özgüveni yüksek bir şahsiyetti. Mehdi Nüzhet ÇETİNBAŞ Hocamız’ın;

“Arkadaşlar, yeni edebiyat hocamız; Muhammed Ali EŞMELİ…” diye takdim etmesinden itibaren her nedense kendisine karşı sıcaklık duymuş, ona karşı kalbî bir yakınlığı yüreğimde hissetmiştim.

Eşmeli Hoca; kendinden çok emin, dengeli, tutarlı ve sakin bir kişilikti. Lüzumundan fazla konuşmuyor, fakat konuşmaya başladığında; Hazret-i Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin; “Dolu testi, damlatır.” ifadesini hatırlatırcasına, konusuna hâkim bir üslûpla ele aldığı meseleyi güzelce izah ediyordu. Sözü, bağlamında âdeta bir kurşun gibi kullanıyor, «efrâdını câmî ağyârına mânî» bir toparlayışla anlattığı konuyu, herkesin anlayacağı bir tarzda izah ediyordu.

Eşmeli Hocayı tanıdıkça kendisine muhabbetim her geçen gün biraz daha artıyordu. Okulumuzun bu birikimli şahsiyetten çok yönlü yararlanacağını düşünerek heyecanlanıyordum. Gerçekten de gençlerimizin ihtiyacı olan; «duruş ve üslûp sahibi olma» yönünde onlara son derece yararlı olacak «genç ve dinamik bir beyin» aramıza katılmıştı.

Eşmeli dostumla işbirliğine dayalı ilişkilerimiz, her geçen gün biraz daha artıyor, kabına sığmayan, yüreğinde fırtınalar barındıran bu coşkulu şahsı, yakından tanıdıkça yepyeni ve güzel hasretlerine şahâdet ediyordum. M. Ali Eşmeli, alanına hâkim birisi olarak; Yûnus Emre, Celâleddîn-i Rûmî, Mehmed Âkif, Necip Fazıl dâhil, medeniyetimize ait yüz akı şahsiyetlerimizi, öğrencilerimizin gündemine taşıyor, onlara yeni bir medeniyet kurma yolunda gerçek referanslarımızı gösteriyordu.

Büyük şairlerin arasına şimdiden adını yazdıran Eşmeli Hocanın dîvan edebiyatına ve aruz veznine olan vukûfiyeti parmak ısırtıyordu. Kısacası Eşmeli Hoca; bir okula gelmiş, ancak tek başına bir okul gibi hizmet vermekteydi. Dikkati, hassasiyetleri, üretkenliği; medeniyetimizin batı eksenindeki kırılmalarına, bir isyan niteliği taşımaktaydı. Eşmeli Hoca; bulunduğu öğretmen ve öğrenci ortamlarını ders halkalarına dönüştürmekte, ihtişamlı mâzîmizden güvenli geleceğimize köprüler kuran görüş ve düşüncelerini paylaşmaktaydı.

Doğrusu benim için Muhammed Ali EŞMELİ’yle beraber çalışmak büyük bir zevkti. O; sadece öğretmen arkadaşlarına karşı değil, öğrencilerine karşı da nâzik bir tavır sergilemekte, onlara kişilik vermekte ve sorumluluk aşılamaktaydı. «Öğretmen Eşmeli» tatlı sert üslûbuyla öğrencileri hizaya getiriyordu. Öğrenim ortamını hazırladıktan sonra, öğrencilere gereken birikimleri, bir hemşirenin enjektörle damardan iğne yapışındaki dikkat ve özenle, dozajında zerk ediyordu.

Eşmeli Hocayla beraber okul faaliyetlerimiz apayrı bir güzelliğe kavuşmuştu. Konferans salonumuzu çınlatan tok sesiyle, Mehmed Âkif’ten pasajlar okuyor, Mevlânâ Celâleddin’den hikmet dolu sözleri bir bir sıralıyor ya da sıralatıyordu.

Tabiî Eşmeli Hocanın dikkatlerden kaçmayan önemli bir yanı da şairliğiydi. Bazen uzun ve sıkıcı öğretmenler kurulu toplantılarında; çaktırmadan elinde kalem, bilmem hangi şiirine son şeklini vermekteydi. Bazı meslektaşlarını ve öğrencilerini de bu yönde teşvik etmekte, tuğla büyüklüğünde bir kitaba dönecek şiirlerinden de geniş bir kitle yararlanmaktaydı.

İki yıllık birlikteliğimiz gerçekten de bizi her bakımdan birbirimize yakınlaştırmıştı. Hasbîliği hayat biçimine dönüşmüş dostum, tarihi çok seviyordu. Kendisiyle yaptığımız tarih sohbetlerinde de müthiş bir mutâbakat içindeydik. Mâzîden günümüze yaptığı çıkarımlar, bir tarihçi olarak beni şaşırtıyor, esprili anlatımıyla bizdeki malûm çevrelere göndermelerde bulunuyordu. Doğrusu Eşmeli Bey’le espri anlayışımız da dört dörtlük uyuşuyordu.

Bir aralık tarih alanında bazı hazırlıklarımdan ve fantezilerimden bahsetmiş ve iddialı olacak ama «Kısa Dünya Tarihi» yazmayı düşündüğümü kendisiyle paylaşmıştım. Doğrusu Eşmeli Hoca’dan işittiğim cesaretlendirici sözleri hiç unutmuyorum. Eşmeli Hoca;

«Bir müslüman gözüyle yazılmış, derli toplu bir dünya tarihi»ni önemsediğini birçok kez hatırlatmıştı. O, gerçek bir dost ve değerli bir kültür adamıydı. Ve dostunu ısrarla yüreklendirmişti. Kısacası benim «Yüzakı»nın çok değerli kadrosuna dâhil oluşum bu sıcak ve samimî teşvikle ortaya çıkmıştı.
Çok geçmeden «Eşmeli Okulu» aynı dâvâya gönül vermiş seçkin sîmâlarla buluştu ve yeni müstesnâ isimlerin de inkişaf ettiği bir «Yüzakı Okulu» meydana geldi. Ve bugün «Yüzakı»mız, mâzîden geleceğe köprüler kurmakta, şiir diliyle, medeniyetimizin küllerinden yeniden doğuşun müjdesini vermektedir.