NEREDE O SICAK YUVALAR!

YAZAR : Ayla AĞABEGÜM aylaagabegum@hotmail.com

Aile ocağı; huzurun ve sükûnun yaşandığı yer, cennetin bir parçası… Ailenin bütün fertleri; huzuru, sevgi ve şefkati sağlayan memurlar. Dînimizde ailedeki âhengin bozulmasına gidecek bütün yollar kapatılmıştır.

«Dînimi yaşıyorum.» diyenler, sorumluluklarını bildikleri müddetçe, ailelerindeki problemler en aza inecek, sağlıklı nesiller yetişecektir. Dînimizde sorumluluklar paylaşılırken, anneye mürebbiyelik görevini muvaffakıyetle sürdürmesi hâlinde cennet va‘dedilmiştir.

Geçmişe bir yolculuk yapalım. İnancını yaşayan Türk kadınının destanlaşan hayatını hatırlayalım.

Bir Anadolu vardır, kuş uçmaz kervan geçmez yollarla ulaşılan… Tabiat şartları zordur. Çocuklar; çocukluğunu yaşamadan, annelerinin yaptığı oyuncaklarla oynamadan büyürler, olgunlaşırlar. Farkına varmadan onlar da kendilerini sorumlulukların içinde bulurlar. Anne olacak olanlar, tarihî bir misyon yükleneceklerdir. Yetiştirecekleri Ayşeler, Mehmetler geçici heveslerin değil, birlik beraberliği sağlamanın bekçileri olacak, toprağın sırrı onların nasırlı elleriyle çözülecektir. Aile yuvasının sıcaklığını; zor olan hayat şartları da, her alandaki düşman güçler de bozamayacaktır. Bütün müesseselerimiz, modernitenin etkisiyle savrulurken; aile müessesesi, onların gayretiyle ayakta duracaktır.

Kurumlarda dengeler bozulurken, haramla helâl birbirine karışırken, büyük şehrin dayanılmaz ihtişamına karşı koyamayanlar; bu yeni hayata kapılacak, taşındıkları lüks mekânlarda yaşanan yeni hayata uyacaklardır. Aile fertleri için alınan, ayrı ayrı lüks arabalarla övünmeye başlayacaklardır. Anadolu kadını ve büyük şehrin ihtişamına uymayan şehir kadınları; el emeğiyle, israftan uzak hayat tarzlarıyla, aile bütçesini ve Türkiye’nin bütçesini dengelemeye çalışacaklardır. Hesabı yapılmayan, görülmeyen fedâkârlıklar onun alın teridir ve övünmeden mütevâzı hayatlarına devam ederler… Onlar sabrın, tahammülün âbideleridir.

Bu fedâkârlığı görmeyen veya görmek istemeyen, aileyi ve bütün değerleri hovardaca harcayanlar; ilgili olması gerekenlerin benlik yarışı ve bu yarışın daha da hızlanmasını sağlayan vahşî batı; Bosna’da, Azerbaycan’da, Irak’ta ve daha nice İslâm ülkelerinde yeni avların peşindeler… Her yıl plânlarını değiştirerek, yeni yollar deneyerek; aileye, kurumlara, idarî sistemlere tesir etmeye çalışırlar. Daha dün; «Türkiye’de terör var.» derken, yeni bir rapor hazırlarlar ve bizim üyelerimizin de olduğu toplantıda terör örgütü mensuplarına aktivist diyerek yeni raporlarını yayınlarlar. Yeni hayatın; aile fertleri için, kurumlar için, yetkililer için bir bedeli vardır. Plânların içinde, bu bedel sessizce ödenir. Yazılı ve görüntülü medyanın (bazılarının) bu plânın yaygınlaşmasındaki görevi büyüktür.

“Müslüman-Türk kadını!

Sabrınla, çalışkanlığınla, fedâkârlığınla, sezgilerinle bu gidişe; «Dur!» diyebilirsin. Önce sağlam bir aile kurmalısın. Sen annesin, eşsin, ninesin, evlâtsın, her konuda yer alarak çalışan insansın. Önce ailenin kurulması ânındaki ve sonraki güçlüklerin üstesinden gelinmesinde dikkatli ve sabırlı hareket ederek engelleri aşmalısın…”

Değerler altüst olurken, evlilikte eşlerin seçimi konusundaki ölçü durur mu? O da farkına varılmadan değişime uğruyor. Bu konu üzerinde düşünüp çare arayanımız var diyebilir miyiz? Mazbut aile fertlerinin söyledikleri, bizleri hayrete düşürüyor. Dilerseniz çevremize bakalım ve kulağımıza gelenleri, yüksek sesle tekrarlayalım:

“Ne iş yapıyor? Annesi, babası, ailesi yakında mı oturuyor? Ailesinin yardıma ihtiyacı var mı? Hangi semtte oturacaklar? Yakışıklı mı?..”

Soruların içinde; ailenin değerlere bakışı, dürüstlük oranı, çevre tarafından sevilmelerindeki ölçü, kazancın nasıl kazanıldığı düşünülmeden; sorular devam eder…

Aileyi bir şirket olarak kabul edip, sorular şirket menfaatleri paralelinde sorulunca; evlilikler uzun sürebilir mi? Tarafların maddî plânda anlaşması sevindiricidir. Taliplerin sayısı birden fazlaysa, maddî alanda sağlanacak olanların bir dökümü yapılır. Rakamlar, doğru netice almada onlara kolaylık sağlar. Evin döşemesi ve diğer alınması gerekenler, imkânlara göre değil, tasarlananlara göre olacaktır. Son âna kadar istekler yerine getirilmezse, evlilik kararı sona erebilir. Geçmişte gözyaşları içinde dinledikleri Yûnus’un mısraları hâfızalarından silinmiştir:

Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan!..

Mısralar onların;

«Her şey senin oyalanman ve mutluluğun içindir.» anlayışının değişmesine artık yardımcı olamayacaktır.

Çevremizde duyduklarımız ve gördüklerimiz; yalnız onların değil, bizim de eksikliğimizdir. Doğruların düşünülmesinde onlara yardımcı olamamışsak, kendimizi günahların içinde hissetmeliyiz. Fert fert her birimiz yanlışlardan sorumluyuz. Anne olarak, baba olarak, ailenin bütün fertlerini sayabiliriz. Komşularımız, kaldıysa sokağımızın sakinleri, kaldıysa alışveriş yaptığımız kasabımız, manavımız, bakkalımız… (Onlar mahallenin eğitim ve yardım kuruluşları gibidir. Büyük alışveriş merkezlerinin pırıltılı ışıklarında, rûhumuzun karardığının farkında değiliz.) Sivil toplum kuruluşları, medya sektörü, eğitim müesseselerimiz, partilerimiz, idarecilerimiz…

Geldiğimiz durumun üzüntüsünü çekiyorsak; düşünürüz, çareler ararız, tepki ve gayretlerimizle düzeltmeye çalışırız.

Mânevî kalkınmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Şiddet, geçimsizlik, ahlâkî çöküntü hızla artıyor. Biz önce aile fertlerinin arasındaki sevgi ve saygı bağlarının kuvvetlenmesine yardımcı olmalıyız. Mutlu, huzurlu ve inancını yaşayan ailelerde yetişen evlâtlar; gelecekte üstlendikleri görevlerde dürüstlükleriyle, vicdan sahibi olmalarıyla, çalışkanlıklarıyla şikâyet edilmeyen insanların arasında yer alacaklardır. Evliliğe karar verirken aranılan değerler, insanî ve İslâmî olursa, kararlarınız da yanıltıcı olmayacaktır. Nişanlarda, düğünlerde yapılan harcamalar, belli sınırlarda olursa; ayrılan meblâğın bir kısmı da zor durumda olup evlenemeyenlere tahsis edilebilir. Böyle hareket edilirse, daha ilk andan huzurlu bir evliliğe adım atılmış olur.

Hattâ maddî durumu iyi olanlar; gelen hediyeleri bir fonda toplayıp, bu fonda toplananları eğitim faaliyetleri veya evlenecek olanlara yardım için kullanabilirler…

Evlilik hâtıralarında, çekilen bir resmin dışında, yaptıkları güzel çalışmalar da bulunacaktır.