ASLINDA HER BAHAR, ÖLÜMÜ HATIRLATIR!

YAZAR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Severiz baharları…

Tabiat taptazedir; yemyeşil, rengârenk, cıvıl cıvıl, capcanlı, hareketli. Çisil çisil yağan yağmurlar, tazelenme hissi verir yüreğimize. Rengârenk açan çiçekler, yemyeşil ağaçlar canlandırır; kıştan kalan kararmış içimizi.

Yağmurlarla temizlenen tabiat; evimizi, içimizi, gönlümüzü, rûhumuzu, ilişkilerimizi de temizleme ve düzenleme arzusu verir bize. Bu belki yaşama sevinci denilen şeydir yaşayabilmek için, hayata tutunabilmek için. Belki de hiç gereği yokken ölüme, ölüm korkusuna kafa tutmak gibi bir şeydir.

“…Dünya hayatı (…) tıpkı bir bahar yağmuru gibidir ki; bitirdiği bitki, çiftçilerin hoşuna gider…” (el-Hadîd, 20)

Yağmurlar sonucu toprağın altından arz-ı endam ederek çıkan incecik, küçücük, zarif ve kibar iki yaprak kimin hoşuna gitmez ki? Allâh’ın gücünün, kudretinin, «Hayy» isminin tecellisîdir âdeta. İnsanın bu dünyada hayat bulmasının küçük bir örneği…

“Sonra kurumaya yüz tutar da onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur.” (el-Hadîd, 20)

Baharlardaki yeşermeler gibi hoşumuza gitmez elbet bu durum. Ne var ki her doğanın bir gün öleceğinin, ölmesi gerektiğinin işaretidir.

“Dünya hayatının; bir oyun, bir eğlence, bir süs, aramızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlât sahibi olma yarışı” olduğunun (el-Hadîd, 20) en canlı örneğidir baharlar! Çok tatlıdır, çok caziptir. Yenilenme, temizlenme, büyüme, gelişme arzusu sarar insanı. Bu arzu; âhireti kazanmaya yönelikse, ancak o zaman bizde anlamını bulur baharlar. Zira;

“Âhiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur.” (el-Ankebût, 64)

Baharlar, bahar yağmurları hoşumuza gider; çünkü hayata dair bir canlılık barındırır içinde. Bize de yenilenme, canlanma, tazelenme hissi verir. Bu belki de ölmek istemeyişimizin, ölümden kaçışımızın, biraz daha yaşamak isteyişimizin, hayatı biraz daha canlandırmak isteyişimizin bir adıdır. Ya da yağmurla ıslanan toprağın yeniden hayat bulması; öldükten sonra, toprağın altına konulduktan sonra bizim de hayat bulacağımızı hatırlatır bize.

Her doğan bir gün ölecekse, her doğum bir ölümün adıdır aynı zamanda. Ölüme, ruh dünyamızda yapacağımız bahar temizlikleriyle hazırlanmak gerekir. Allâh’ın rızâsını, âhireti kazanmaya yönelik yaşanan her bahar, bizde anlam bulacaktır. Aksi takdirde, baharlar hayata daha fazla tutunmanın, fakat ölümden kaçışın adı olacaktır.

Biz ölümden korkmayız ve ondan kaçmayız, değil mi? Zira ölümün mü’minin baharı olduğuna inanırız.

“Bilemeyeceğimiz bir şekilde yeniden yaratılmanın” (el-Vâkıa, 60), âhiret yurduna kavuşmanın başlangıcının ölüm olduğuna inanırız. Zaten bu yüzden bu dünyada; kaliteli mü’minlerin sakin, huzurlu, telâşsız, kaygısız, korkusuz bir hâli vardır. Çünkü ölümlü olmak fikri, dünyevî sıkıntılara iyi gelen bir ilâçtır.

Zenginliğe, güzelliğe, şöhrete, makam ve güce ihtirasla bağlanmanın biricik ilâcıdır ölümlü olmak, ölümlü olduğumuzu bilmek. Aradığımızı bulamamanın; bu dünyada güvenli bir ülkeye, adâletli hâkimlere, hakkı savunan liderlere; sıcak bir tas çorbaya, sıcacık bir yuvaya; güzel bir mekâna, iyi bir binite, istediğimiz işe, hayalini kurduğumuz eşe, tadından mahrum kaldığımız evlât sevgisine; ilgiye, sevgiye, merhamete, şefkate kavuşamamanın tesellisidir ölümlü olduğumuzu bilmek.

Ölümden kaçmak da ne demek? Gerçek huzurun yurdu olan âhirete hazırlanmanın yeridir şu ölümlü dünya. Ve ölüm de huzurun başlangıcıdır. Bu dünyanın baharları bize temizlenmeyi, tazelenmeyi, hazırlanmayı hatırlatır. Ölümden korkmamayı, öldükten sonra tekrar dirileceğimizi, her doğanın öleceği gerçeğini, ölümü tadacak her canlının doğması gerektiği gerçeğini biz baharlarda daha iyi öğreniriz.

Hiç ölmeyecekmiş gibi; parasıyla, gücüyle, güzelliğiyle, şöhretiyle ve makamıyla dünyaya kafa tutanlar, etrafındakileri ezenler vardır. Ölüm, hesap ve mîzan yokmuş gibi davranırlar. Böylelerini baharlar daha da bir şımartır ve günahına daha bir yapıştırır, çünkü sahip olduklarının büyüsüne kapılırlar.

Bir de ölümün, hesabın, mîzânın var olduğuna inanan, fakat bu inancı diri tutamadığından dolayı unutarak umursamaz davrananlar vardır ki çoğumuz bu uyuşukluk hâlinden dolayı hata yaparız. Umursamaz, ilgisiz, soğuk ve bananeci tutumlarımızla sevdiklerimizi kendimizden soğutur, dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimizi unutur, biricik sevgiliye ulaşmanın yolunun ise bugüne kadar yapageldiklerimizle olduğunu sanırız.

Oysaki belki daha hassas îtikāda, daha çok ibâdete, daha dikkatli muâmelâta ihtiyacımız vardır. Temizlenmeye, tazelenmeye, ölümlü olduğumuzu hatırda tutmaya ihtiyacımız vardır. Baharda canlanan yeryüzünün kışın bir dahaki baharda canlanmak üzere tüm gücünü yitirerek ölmesi gibi; sahip olduklarımızı bırakarak tekrar diriltilmek üzere ölmemiz kaçınılmazdır. Bu yüzden gerçek hayatta dirileceğimiz ve hesap vereceğimiz gerçeğini sürekli hatırda tutarak kendimize çekidüzen vermek, hepimize iyi gelir.

Bu dünyaya gelişimiz O’nun varlığına, gücüne, kuvvetine bir delildir. Tabiatın her bahar yenilenmesi ise; bize kendimizi yenilemeyi, öldükten sonra dirilmeyi ve doğumun mutlak neticesi olan ölümü kabullenmeyi hatırlatır.

Yoksa baharlar dünyaya sımsıkı tutunmanın, bağlanmanın adı değildir. Âhiret yurdunu kazanmak için bir vasıtadır belki dünya hayatı; Allâh’ın gücünün, kuvvetinin, her türlü isimlerinin tecellîsini idrak ettiğimiz bir yerdir burası. Her bahar, dünya hayatının ne kadar güzel olduğunu, fakat gerçek hayatın âhirette olacağını idrak ederiz. Dünya hayatını sevsek de sevmesek de, bize ağır gelse de gelmese de ölümden korkmamayı, ölümü istemeyi öğreneceğimiz yerdir burası. Rabbimiz’in;

“Kendinizin Allâh’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimî iseniz haydi ölümü isteyin.” (el-Cum‘a, 6) şeklindeki imtihanına hazırlık yaptığımız yer. Ölümü istemek; dünyaya sımsıkı bağlananlar için ne kadar soğuk, âhiret yurdunu arzulayanlar içinse ne sıcaktır.

Sessiz, sakin, donuk, soğuk, mahzun bir hâldeyken baharda tabiatın canlanması gibidir mü’min için ölüm. Canlanmanın, şenlenmenin, huzurun adıdır. Bunu hak edebilene…