Sen’i Yitirişimiz Hüsranımızdır YÂ RASÛLÂLLAH!

YAZAR : Sami BÜYÜKKAYNAK skaynak48@hotmail.com

Bir toplumu inşa edecek olanlar, örnek şahsiyetlerdir. Örnek şahsiyetler, hem müsbet hem de menfî anlamda toplumun şekillenmesinde tesirlidirler. Bu şahsiyetler; kendi yaratılışlarından gelen bir kabiliyet ve tesir etme özelliği veya bir gaye ve görevin icabını özümsemelerinden mülhem, model hâle gelirler, getirilirler. İnsan şahsiyeti, her daim bir örnek arayışı içerisindedir. Çocukluğundan itibaren kendi iç ve dış dünyasını şekillendirecek bir örnek şahsiyete ihtiyaç duyar. Hayatının tüm safhalarında birçok örnek değiştirir, ama sonuçta örnek şahsiyet, insanın hayatının vazgeçilmezidir. İnsan; ancak kendisi gibi, yani insan olan varlığı model alır. Eli-ayağı olan, insanla aynı yaratılışta olan varlıklar örnek olabilir.

İnsanlığın en önemli müsbet örnek şahsiyetleri, peygamberlerdir. Peygamberleri model hâline getiren de kendilerine yüklenen mânevî vazifedir. Bu mânevî vazifenin yüklendiği peygamberlere bakıldığı zaman, onlar yaşadıkları toplumun içerisinde çocukluklarından itibaren gözde tabir edilecek kıvamda büyümüşler. Hâkim kültür içerisinde ama (kalben, rûhen, zihnen) o kültürün dışında yetişmişler, yetiştirilmişler, yani korunmuşlar. Söz sahibi hâline gelecek derinlikte, toplumda ön plâna çıkma kıvamına getirilmişlerdir. Bu özellikleriyle peygamberler; toplum içerisinde ama toplumun sahip olduğu değerlerin karşısında, yeni ve olması gereken şeyleri söylemişlerdir. Aynı zamanda onların sözleri dinlenmiş ve yaptığı şeyler uygulanır hâle gelmiştir. Kısacası örnek şahsiyet olmuşlardır. Bu ifadeyi Kur’ân; «üsve-i hasene» olarak beyan etmektedir. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in özelliğini vurgularken Kur’ân bu ifadeyi kullanır:

“Andolsun ki Allâh’ın Rasûlü’nde sizin için, Allâh’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allâh’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” (el-Ahzâb, 21)

İnsan; örneğini şaşırdığı, örneğini menfî şahsiyetlerde aradığı zaman, kendisine yüklenen «örnek şahsiyet» olma özelliğini ifsad etmiş demektir. Müslüman; Allâh’ın güzel örnek / güzel model olarak beyan ettiği şahsiyetleri bırakıp, şahsiyeti kemâle ermemiş, kendisini inşa edememiş insanları örnek almaya başlamışsa; şahsiyetini kaybetmeye meylediyor demektir. Bugün yaşadığımız zaman diliminde, modern dünyada müslümanların örnek şahsiyeti yitirmeye başladıkları o kadar âşikâr ki; ne idüğü belirsiz, hayatı inşa etmeye değil inşa edilmeye muhtaç insanlar, model alınır hâle gelmiştir. Bu noktada insanlar, özelde müslümanlar; nasıl davranacağını bilmez duruma gelmişler, kendilerini kaybetmişler, yönlerini şaşırmışlardır. Meselâ; bugün, müslüman toplumlarda kadın aşağılanıyor, eziyet görüyor, cinsî metâ olarak görülüyor, reklâm aracı olarak değerlendiriliyorsa; güzel örnek yitirilmiş demektir. Zira, kadını cinsî metâ olmaktan çıkarmış, ona toplumda kendisine münasip bir yer vermiş, kadının dövülmesini, eziyet edilmesini kerih görmüş (Buhârî, Tefsir, 1; Ebû Dâvûd, Nikâh, 2) bir örnek var iken, müslüman toplumlarda kadınların hakkını feminist örgütler savunuyorsa, Peygamberimiz’in örnekliği unutulmuş, yitirilmiştir.

Komşuyu komşuya mirasçı yapacak derecede komşu hukukuna önem veren, komşuya ikramı îmânın yansımalarından gören, komşuya iyiliği küçümsemeyi reddeden bir örnek şahsiyeti olan İslâm dünyasında; komşular birbirini tanımıyorsa, komşu komşunun ölüsünden, hastasından, mutlu gününden, üzüntülü gününden bî-haberse, komşu komşudan bir güler yüzü, bir selâmı esirgiyorsa, yolda görse komşusunu tanımıyorsa; güzel örnek şahsiyet unutulmuş, yitirilmiş demektir.

Yine güzel örnek olarak Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in gündemde olduğu bir toplumda, hayvan haklarının gündemi meşgul etmesi mümkün değildir. Çünkü O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, insan dışındaki canlıların da haklarına riâyeti tavsiye etmektedir. Öyle ki Peygamberimiz-sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yanmış bir ciğeri sulamakta ecir olduğunu, hayvana yedirmenin sadaka olduğunu, merhamet etmeyene merhamet olunmayacağını; nice hayvanın, sahibinden daha çok Allâh’ı zikrettiğini (Dârimî, İsti’zân, 351); kuşların, yavrularından ayrı bırakılmamasını; köpek yavrularının, annelerine ulaşmasına mâni olunmamasını; karınca yuvalarının yakılmamasını tavsiye ederek, müslümanlara hayvan haklarını gözetmede örnek olmuştur.

O’nu peygamber olarak, örnek olarak kabul edenlerin; acımasızca hayvanlara eziyet ettiği, hayvanların yuvalarını darmadağın ettiği, bir kap su, bir kap yemek vermekten imtinâ ettiği duyuluyor, görülüyorsa, bu kabul edişin kuru bir sözden ibaret olduğunu söylemek doğru olsa gerektir. Yaşadığımız zamanda hayvan haklarını koruyan, onların hakları için kamuoyunda mücadele edenler; inançsızlardan çok, dindarlar olmalıdır. Durum tersiyse, o zaman güzel örnek unutulmuş, yitirilmiş demektir.

Yine müslümanların olduğu bir toplumda, küfür-sövme ve kötü söz yaygınlaşmışsa, güzel model yitirilmiş demektir. Zira başkasının ana-babasına sövmeyi kişinin kendi ana-babasına sövmek gibi iğrenç, çirkin gören, bunu fâsıklık yani hak yoldan çıkmak olarak kabul eden, mescidde hâcetini gideren bir adama dahî ashab tarafından kötü söz söylenmesine mâni olan bir güzel örnek var iken; küçük torununa, çocuğuna;

“Şu amcana bir sövüver oğlum!” diyen, torunu, çocuğu da istediği sövgüyü yaptığı zaman;

“Âferin, ne güzel sövdün!” diye keyiflenen dedeler, babalar var ise; üç kelimesinden ikisi çirkin söz olan müslümanların sayısı azımsanmayacak kadar çoksa, güzel model yitirilmiş demektir.

Müslümanların, güzel örneklerinden uzaklaştıkları, O’nu yitirdikleri daha birçok tavır ve davranıştan söz edilebilir. Zaman, Peygamberimiz’i yeniden gündeme getirmenin zamanıdır. O’nu yitirdiğimiz, O’nun elini bıraktığımız zaman; bozulmanın, kokuşmanın içerisinde kendimizi bulacağımız âşikârdır. Zira O’nun elini bırakmak, O’nu yitirmek, örnek olamayacak şahsiyetlerin hayatımızı şekillendirmesi demektir. Saç şeklinden tutun da giyim kuşamına, tavır ve davranışlarına varıncaya kadar caddeleri dolduran yığınlara bakıldığı zaman, güzel örneği kaybetmenin sonuçları görülecektir. Bu yüzden Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in elinden yeniden tutmak, O’nun yitirildiği yere yeniden gidip sıkıca bağlanmak icap etmektedir. Aksi takdirde müslüman, ileride kendisini tanıyamayacak;

“Nerem müslüman; ellerim müslüman mı, ayaklarım, saçlarım, gözüm, kulaklarım müslüman mı?” diyecek duruma düşebilir. Müslümanın, Peygamber’ini gündemde tutup, O’na her daim bağlandığı müddetçe yaratılışına uygun hareket edeceği muhakkaktır.

Ne mutlu rehberi, önderi; Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olanlara…