NAMAZ GIDASI

YAZAR : İrfan ÖZTÜRK

Hazret-i Ali Efendimiz’in rivâyet ettiği hadîs-i şerifte Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- âhirzamana dair şu korkunç sahneyi tasvir buyuruyor:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, İslâm’ın ancak ismi, Kur’ân’ın ancak resmi kalacak; camiler o gün son derece mâmur olacak, fakat içleri hidâyetten mahrum olacak… O devirlerde yetişen ilim adamlarının çoğu da semânın gölgelediği en şerli ilim adamları olacak, fitne onlardan çıkacak ve yine onlara dönecektir.” (Beyhakî, III/317)

Bu şiddetli zamana ne kadar yakınız değil mi?

İslâm’ın ismini kimliğimize nakşettiğimiz gibi rûhunu da yaşamamız lâzım…

Kur’ân’ın metnini de okumamız lâzım; mânâ, ahkâm ve ahlâkını da yaşamamız lâzım…

Mescidlerimizi maddî yönden tezyin ettiğimiz gibi; ihlâslı ibâdetlerle, huşûlu tilâvetlerle, gözyaşıyla ıslanmış secdelerle mânevî olarak da mâmur eylememiz lâzım…

Bunun için dînimizi birtakım televizyonlardaki ve birtakım kürsülerdeki şöhret avcılarından değil; ihlâslı kalemlerin yazdığı kitaplardan, takvâlı gönüllerin oturduğu rahlelerden, feyiz ve rûhâniyet dolu nefesleriyle gönüllerimize hitap eden sohbetlerden öğreneceğiz.

İstikametli âlimler, elhamdülillâh bugün hâlâ mevcut… Onlara sahip çıkacağız. İlme ve irfana tâlip olacağız. Evlâtlarımızı hakikî ilim ve irfan yolunda seferber edeceğiz. Kıyâmet de kopsa bizim vazifemiz bu…

Bu hadiste mescidler hakkında buyurulan ikazı biraz daha izah edelim.

İnsan bedenden ibaret olmadığı, bir rûha sahip olduğu gibi; namaz da bir şekle bir de rûha sahiptir.

İnsan; bedenini doyurmak için beslenir. Eğer aldığı gıdada, bedenin ihtiyaç duyduğu kalori, protein, vitamin, magnezyum, kalsiyum gibi maddeler eksik ise, bunları ihmal ederse; vücut sıhhatini kaybeder.

İnsanın rûhunu da doyurması gereklidir. Rûhun en mühim gıdası da namazdır. Fakat şekilden ibaret olmayan, ihlâs, huşû ve huzur dolu bir namaz.

Böyle bir namazdan mahrum kalan ruh da hastalanır. Bizim gaflet dediğimiz, dalâlet dediğimiz, kasvet dediğimiz hâller meydana gelir. Kalp kararır, katılaşır. -Allah korusun- tevbe edilmez, gerekli gıda ulaştırılmazsa kalp mühürlenir.

Namaz öyle zarurî bir gıdadır ki, ondan mahrum olmak; ruhla beraber bedeni bile mahveder. Çünkü beden de gönül ile irtibat hâlindedir. Gönle ferahlık vermeden, rûha inşirah yaşatmadan, sadece dünyaya saplanmış bir şekilde yaşayan bir beden; tükenmeye, teklemeye, daralmaya başlar.

Günümüzde mâneviyatsızlık arttıkça; maddiyatçı, bencil, stresli hayat çoğaldıkça; huzur toplum hayatından çekilmiştir. Bundan dolayı, kalp krizleri, tansiyon ve kanser vakaları çoğalmıştır.

Eğer hakkı verilerek edâ edilecek olursa görülür ki; abdest, namaz, zikrullah gibi ibâdetlerde bedenimizin şifâsı da saklıdır.

Peygamber Efendimiz, namazın gönüllere yağdıracağı nûra işaret ederek şöyle buyurdular:

“Temizlik (namazın îcapları olan abdest, gusül ve necâsetten tahâret) îmânın yarısıdır. «Elhamdülillâh» duâsı mizânı, «sübhânallah ve elhamdülillâh» sözleri ise yer ile gökler arasını sevap ile doldurur.

Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır. Kur’ân senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara çıkar) nefsini satar; kimi onu âzâd kimi de helâk eder.” (Müslim,Tahâret 1. Ayr. bkz.Tirmizî, Daavât, 86)

Bunun içindir ki -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz en şiddetli ve sıkıntılı zamanlarda değil namazı terk etmek, bilâkis sıkıntı ve darlıkları namazla hafifletmiştir.

Namazı terk etmek, ruh ve bedeni iki dünyada perişan eder. Çünkü namazsızlık öyle büyük bir derttir, öyle bir dalâlettir ki, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır!” (Müslim, Îmân 134)

Ashâb-ı kiramdan Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- da şöyle buyurur:

“Allah katında O’nun en iyi kulları şüphesiz ki namaz vakitlerini kollayan kimselerdir…”

Yine ashâb-ı kiramdan İbn-i Mes’ûd Hazretleri anlatıyor:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e sordum:

«–Hangi ameller daha fazîletlidir?»

«–Vaktinde kılınan namaz!» buyurdu.” (…) (Buhârî, Mevâkît, 5)

İhyâu Ulûmi’d-Dîn’de sahâbe efendilerimizden, namaza dair şu güzel tasvirler yer almıştır:

“Namaz; Allâh’ın hoşnutluğuna, meleklerin sevgisine yol açar… Namaz, peygamberlerin sünneti ve mârifetin nûrudur. Îmânın aslı, duânın kabul olunmasının anahtarıdır… Amellerin ilâhî huzûra yükselmesine basamak, rızık için bir berekettir… Namaz, bedeni rahata kavuşturan bir ibâdettir… Düşmana karşı kuvvetli bir silâhtır. Şeytanın en nefret ettiği ameldir…

Namaz; sahibiyle ölüm meleği arasında şefaatçidir, kabirde ise bir nurdur; Münker ve Nekir’e doğru cevaptır ve kıyâmete kadar kabir âleminde insanın en yakın arkadaşıdır… Kıyâmet günü olunca namaz; sahibinin başı üstünde bir gölge, onu koruyan bir elbise ve önünü aydınlatan bir ışık olur… Allah huzûrunda sahibi için kuvvetli bir hüccet sayılır… Terazide ağır gelir, Sırât’ı geçmeyi kolaylaştırır, cennetin anahtarı olur…”

Bu sebeple kıyamet günü kul, önce namazdan sorguya çekilecektir. Hazret-i Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm- bu hususu beyanla buyurdular ki:

“Kulun kıyâmet gününde ilk hesaba çekileceği amel namazdır. Eğer namazı güzel ve düzgünse, şüphesiz o kul kurtulmuş ve muvaffak olmuştur. Eğer namaz işe yaramaz ve bozuksa, o kişi kaybetmiş ve hüsrâna uğramıştır. Farz namazda bir eksiklik görülürse, Allah Teâlâ;

«Bakın, kulumun nâfile ibâdetlerinden farzdaki eksiğini dolduracak bir şey var mı?» buyuracaktır. Sâir amellerin durumu da böyle olacaktır.” (Tirmizî, Salât, 188)

Namazın insana kazandıracağı hasletleri kat kat artıracak, bilhassa bu faideleri cemiyete de yayacak bir hususiyet de namazın cemaatle kılınmasıdır.

Cami ve cemaat; sınıf farkını ortadan kaldırıp zenginle fakiri, müdürle odacıyı, işçiyle patronunu bir araya getirip aynı safta omuz omuza, gönül gönüle olmalarını sağlar. Böyle bir toplumda; kin ve haset, hırs ve büyüklenme gibi kötü haslet tohumlarının filizlenip yeşermesine büyük oranda imkân kalmamış olur.

Bu hakikate gönül bağlayan İslâm büyükleri, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den almış oldukları yüksek mânâya dayanarak diyorlar ki:

Günde beş vakit cemaatle namaz kılan kimseye Mevlâ Teâlâ Hazretleri beş üstün haslet verir:

1. Geçim sıkıntısından kurtulur, kazancında geniş bir bereket göze çarpar; bir yandan da aza kanaat etme duygusu kuvvetlenir.

2. Kabir azabından kurtulur; berzah âleminde nûrânî bir hayata nâil olur.

3. Kıyâmet günü amel defteri sağ tarafından verilir.

4. Sırat Köprüsü’nden yıldırım gibi geçer; Hazret-i Peygamber’in selâmet duâsına mazhar olur.

5. Ağır bir hesaba tâbî tutulmadan cennete girme imkânını elde etmiş olur.

Namaz dînin direği,
Kulun Hakk’a ereği,
Mü’min namazsız olmaz;
Budur sözün gerçeği!.. (Gülzâr-ı İrfan)