MANTAR ÜZERİNE BİR TEFEKKÜR

YAZAR : Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI tali@yuzaki.com

Geçenlerde karşılaştığım bir soru:

“İtikadının/inancının bozuk olduğunu bildiğimiz yazarların kitaplarını okuyabilir miyiz?”

Soruyu çoğaltmak mümkün:

“Batının tekniğini alıp ahlâkını almamak mümkün mü?”

“Menfî inanç ve fikriyata sahip öğreticilerin bulunduğu okullara gitmeli mi? Gitmezsek o bilim dallarından uzak kalmış olmaz mıyız?”

“Neden bizim güçlü bir sinemamız yok?”

“Mektep-medrese ayırımı nereden çıktı?”

Ben o ilk soruya muhatap olduğumda, henüz o sabah radyoda dinlediğim haber programından aklımda kalanları anlatmaya başladım. Başka hiçbir şey söylemeden; soru, cevabını bulmuş oldu.

Haber programında konu mantarlardı… Her şey tefekküre vesile… Bakalım mantar, bu sorulara nasıl cevap olacak?

Kış ayları ve bereketli yağmurlar, mantarları; mantar peşine düşen vatandaşlar da zehirlenme vakalarını tetiklemişti. Haber programına bir mantar uzmanı çağırılmıştı.

Mantar uzmanının işi zordu.

Bir yandan, mesleği etrafında teşviklerde bulunmak istiyordu. Fakat bir yandan zehirden ve zehirlenmekten uzak tutmak istiyordu.

«Çıkın ormanlara, toplayın, pişirin, yiyin, bir şey olmaz!» diyemiyordu.

Fakat stüdyoya getirdiği mantarları göstererek;

“Bakın şu kıymetli mantarlara, buna Avrupa’da şu kadar euro veriyorlar, burada ise tekme atıyorlar. Şunun lezzetini bir bilseniz!..” diyordu.

Ardından bir başka türü gösteriyor;

“Bu direkt öldürür.” diyordu.

Çözüm ne idi?

Sözlerinden anladığım şu idi:

“Ya mantar uzmanı olacaksınız ya mantardan vazgeçeceksiniz.”

Çünkü mantarın vereceği protein, gıda vs. başka şeylerden elde edilebilirdi. Daha aslî yiyeceklerden; etten, sütten, sebze ve meyvelerden…

Ormandan toplanan mantar ile bunların farkı ne?

Mantar, kontrol dışı…

Dünya bizim emrimize âmâde kılınmış, fakat başka bir vesile ile de söylediğimiz gibi* insan bu dünyadaki pek çok şeyi ham hâliyle kullanamaz. Bitki ve hayvanlarda bu terbiye ve ıslah işini asırlar öncesinden kontrolü altına almıştır. Ahlattan geliştirdiği armut, verim vermektedir. Ehlîleştirebileceği hayvanatı tespit etmiş, değerlendirmiştir. Elbette yeme-içme bahsinde din de insanın en mühim kılavuzu olmuştur.

Bazı yönleriyle bitkilere, bazı yönleriyle hayvanlara benzeyen, aslında tamamen ayrı bir sınıf olan mantarlar; «maya» adını verdiğimiz şekilleri hariç, uzun süre insanın ziraati dışında kalmıştır.

İnsan; kendi ektiği, kendi biçtiği şeyleri kontrol edebilir. Fakat kendiliğinden gelişen bu alanda; ancak tecrübe ve tahlillerle hangi türün zehirli, hangi türün zehirsiz olduğu anlaşılabilir.

Burada bir acem fıkrası anlatalım.

Bir adam kırdan mantar toplamış, eve gelip güzelce pişirmiş, hanımına ikram etmiş. Ertesi sabah sormuş:

–Gece rahat uyudun mu?

–Evet, deliksiz bir uyku çektim. Ne oldu ki?

–İyi o zaman, sana zahmet, kalan mantarlardan bana da bir yemek yapıver!

Evet tecrübe işini, evlâd ü ıyal üzerinde yapmak çok acımasızca…

Bizim kültür alanımız, medeniyet toprağımız olmayan alanlarda yetişen mantarlar, tehlike içerirler. Zehir tehlikesi… Maalesef tarihimizde en zekî evlâtlarımızı Avrupa’ya tahsile göndererek bu hatayı yaptık. Maksadımız, kendi bahçemizde bulamayacaklarına inandığımız proteinleri, vitaminleri, mineralleri almaları idi. Fakat zehirlenip geldiler. Bizim bahçeleri de mahvettiler.

Uzman diyor ki, en tehlikeli zehir, belirtisini en geç gösterendir. Bu bizim fıkradaki uyanık ‘acem’i de aldatacak bir şey… Bizim Jöntürklerden, yabandan zehirlenmiş genç Türklerden de oldukça geç olarak zehrini kusanlar görülmüştür.

İnsan, yediği şeyden tesir alır.

Mantar bu mânâda da tuhaf bir organizma…

Nerede karanlık, rutubetli bir ortam… Çürümeye yüz tutmuş bir ağaç gövdesi veya nebatî, hayvanî artık varsa işte orası mantar üremesi için elverişli bir yer… Tabiî rutubet için yağmur da lâzım.

Mantar cazip… Çünkü çok hızlı var oluyor ve büyüyor. Deyim hâlinde, mantar gibi bitmek deyişimiz de ondan. Gök gürültülerinin toprağı yardığı ve böylece mantarların çıkabildiğine de inanılmış. Hattâ Arapçası fatr, yani yarılma kökünden bir kelime… Schopenhauer ise, mantardaki; taşı, toprağı yaran kuvvetin; «var olmak iradesi» olduğunda ısrarcı… Necip Fazıl’ın ifadesiyle «tomurcuk derdi, nesil endişesi» de diyebiliriz buna…

Batı dünyası da; muharref dinlerin, batık medeniyetlerin nursuz, karanlık, bataklık bir meydanı… Bu sebeple mantar fikirler, böyle zeminlerde kolay ürüyor.

Karanlık, rutubet ve çürük… Bunca kötü çağrışımın içinden bol bol zehir çıkması normal. Abdurrahim KARAKOÇ sitemle söylemiş:

En temiz topraklara, gül eksem mantar biter.

Enderunlu Hasan Yâver’in zihninde de mantar, pis ve istenmeyen küflü bir manzara:

Felek, Mecnûn serin ettiyse has-pûş
Benim başımda da mantar bitirdi!

“Felek, Mecnun’un başına nasıl çer-çöp giydirdiyse, benim başımda da mantar bitirdi!”

Diğer yandan zehirli mantarların bir kısmı albenili, renkli…

Tıpkı karanlık, pis kokulu mahfillerde üretilmiş zehirli bir fikir, zehirli bir yorum gibi; içi acı, dışı tatlı; özü çirkin, kabuğu süslü…

Hayrete düşüren, neredeyse; «Biz bunu daha önce niye düşünememişiz!» dedirten cinsten havalı… Fakat zehirin daniskası…

Dıştaki abartılı güzellik, tabiatta da tuzak…

Fakat yine mantar uzmanı diyor ki:

“Beyaz ve renkli ayırımı yeterli değil. Beyaz olup zehirli olan da var. Renkli olup şifâlı olan da…” O kadar basit olsa, zaten uzmanlık denilmezdi.

Yani;

“Merak etmeyin, ben her türlü karanlık ortama girer, çürük tahtaya basar, fakat dengemi korurum…” şeklindeki özgüven beyanları hiç de güvenilir değil.

Bunun için mantarların üreme mantığını da incelemek lâzım.

Mantarlar, sporlar vasıtasıyla ürerler. Bir mânâda tohum olan bu sporlar, diğer canlıları çürütmeye çalışır. Dolaptan çıkardığınız peynirin üzerini küf mü kaplamış gördünüz, bu bir mantar üremesidir. Bazı iklimlerde teknik cihazları bile için için çürütür bu meretler. Bunların mikroskobik âlemdeki karşılığı da vücudumuzdaki bazı hastalıklardır.

İşe soyut bir ruh katarsanız, karanlık ve rutubetli, yabanî bir ortamda kaptığınız zehirli bir fikir; kalbinizde, zihninizde mantar gibi gelişiverip sizi dalâletten dalâlete sürükleyebilir.

Fakat, Cenâb-ı Hakk’ın sırrı; mantar, eğer uzmanı olup seçebilirseniz, şifâ da olabiliyor.

Peygamberimiz, «Kem’e» denilen mantar türünün suyunun göze şifâ olduğunu buyuruyor. Aynı hadîs-i şerifte bu şifâlı mantarın, İsrail oğullarına verilen «Menn» yani kudret helvası cinsinden olduğu ifade ediliyor.

Kudret helvasını tarif edenler de, çiğ gibi sabahları yağdığını söylüyorlar ki; Rabbimiz’in; göçebe hâldeki bir halkın ihtiyaç duyduğu pek çok şeyi ihtivâ eden, ziraat de gerektirmeyen, zengin, bereketli ve şifâlı bir tür mantar ile onlara ikramda bulunmuş olması mümkün.

Mayalanma yoluyla üretilen bazı gıdalarda da mantar var. Ekmek gibi… Penisilin adlı ilâç da küf mantarından elde edildi. Kültür mantarı denilen mantar ziraati de, oluşum şartlarını hazırlayıp, birtakım pastorizasyon ve ilâçlama tedbirleriyle mümkün hâle gelmiştir. Demek ki, bitki ve hayvanlar âlemi gibi, kontrolü elinize aldığınızda mantarın da zehrini bertaraf edebilirsiniz. Fakat yine uzmanlık, hem de üzerinde kültür yani ziraat geliştirebilecek derecede uzmanlık şart…

Evet, sorular cevabını buluyor.

Kendi kültürümüz (ziraatimiz, ekip biçtiğimiz, şekillendirdiğimiz medeniyetimiz) bize pekâlâ yeter…

Kültürümüze yeni unsurlar katmanın yolu; önce o yeterlilik hissi, yani irfan; sonra da ilim ve uzmanlıktır. İlmin ve uzmanlığın tahlil edeceği ilk şey ise, renklere, süslere, albenilere kapılmayıp, önce sıhhat kontrolü yapmaktır. Zehir ve şifâ ayırımı yapılmalı, zehirden (haramdan, bâtıldan) gıda ve şifâ ummamalıdır. Uzmanlığın yolu da, kendini bilmekten geçer. İlim; önce kendini, kendi kültür kodlarını, medeniyet merkezini bilmektir.

İpleri elinizde tuttuğunuz, kendinize mâl ettiğiniz sürece, kâinat size âmâde kılınmıştır.

Her şey Hakk’a hizmet ettirilebilir. Sadra şifâ olabilir. Dünün sağlam âlimlerinin Yunan’a, Hind’e, İran’a bakışı ve onlardan istifade edişi bu tarzda idi… Yarınlara da aynı sağlam, metin duruş lâzımdır.
__________________
* Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI, «Kur’ân-ı Kerim’den Eğitim Prensipleri -1-» Yüzakı, sa: 81, s. 5.
https://www.yuzaki.com/content/view/2896/7/