GECE KALK!
YAZAR : Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يَآ اَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ! قُمِ اللَّيْلَ اِلَّا قَل۪يلًا؛ نِصْفَهُ اَوِ انْقُصْ مِنْهُ قَل۪يلًا؛ اَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْت۪يلًا.
Rahman ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla…
1. Ey örtüye bürünen (Rasûl’üm)!
2. Geceleyin biraz uyuduktan sonra kalk!
3. Gecenin yarısında uyanık ol, ya bu miktarı biraz eksilt!
4. Ya da (yarısının üzerine) artır da, ağır ağır (tane tane) Kur’ân oku! (el-Müzzemmil, 73/1-4)
Rabbimiz’in bu seslenişi, Peygamberimiz -aleyhisselâm- şahsında bütün müslümanları kuşatan bir mükellefiyetin ilânıdır!
«Gece kalk!» buyuruyor yüce Rabbimiz! Seni bekleyen büyük vazife için, senin tarafından sırtlanmak üzere hazırlanan ağır yükün altına girmek için ayağa kalk! Çalışmak, yorulmak, sıkıntı çekmek ve eziyetlere katlanmak için ayağa kalk! Kalk, uyku ve istirahat zamanı geride kaldı! Kalk, bu görev için hazırlan, onun gerektirdiği eğitimden geç! Bu eğitimin özü de gece kalkıştır!
Peygamberimiz -aleyhisselâm- bu işin iç yüzünü anlamış, gerçeği bütün açıklığı ile fark etmişti. Hattâ bu sûre nâzil olduğu zaman, yattığı yerden kalkıp doğrulmuş, yanına hemen Hazret-i Hatice Annemiz gelmişti:
“–Ey Ebu’l-Kāsım! Neden kalktın hemen? Yatıp biraz dinlenseydin!”
“–Ey Hatice! Dinlenme ve uyku zamanı geçti artık!” 1
Evet, uyku ve dinlenme dönemi bir daha geri gelmemek üzere gerçekten geçmişti. O günden itibaren Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ı sadece uykusuz geceler, yorgunluklar, uzun ve zorluklarla dolu bir vazife bekliyordu!
Burada büyük göreve hazırlayıcı, araçları ilâhî kaynaklı ve garantili sonuç verecek bir eğitim programı ile karşı karşıyayız. Bu programın ana maddesi; «Gece kalk!» emrince, gece uykusunu bölerek kalkmaktır. Üst sınırı gecenin yarısından çok ve üçte ikisinden az bir süredir. Alt sınırı ise gecenin üçte birlik bölümüdür. Gecenin bu saatlerinde namaz kılınacak ve ağır ağır Kur’ân okunacaktır.
Saîd bin Hişâm önce Abdullah bin Abbâs’a, onun yönlendirmesiyle de Hazret-i Âişe Annemize Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın gece namazını sorunca, şöyle cevap almıştı:
“–Sen Müzzemmil Sûresi’ni okumadın mı? Yüce Allah bu sûrenin baş kısmında geceleri ibâdet etmeyi farz kıldı. Bunun üzerine Peygamberimiz ile yakın arkadaşları bir yıl boyunca geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılmaya koyuldular. Yüce Allah bu sûrenin son âyetini on iki ay gökte tuttu. Bir yıl sonra inen son âyetle bu yük hafifletildi ve gece ibâdeti farz olmaktan çıkarak nâfileye dönüştü!”2
“Gecenin bir kısmında, yarısında, yarısından biraz fazla veya yarısından biraz az bölümünde geceyi ihyâ et!”
Günümüzde bizim eksikliklerimizden bir tanesi de gece ibâdetlerimizin az olmasıdır. Allah Teâlâ Hazretleri, Rasûlü’ne, verilecek mücadelede başarılı olmanın yolunu gösteriyor. Gece ibâdetinde Rabbiyle beraber olup güçlenmesini istiyor.
Boşalmış bir batarya ya da bir aküyü şarj edip doldurmadan kullanamıyoruz. Bu batarya ya da akü ne kadar kaliteli olursa olsun, şarj edilmediği sürece aslî görevini yapamayacaktır. Aynı şekilde biz de kendimizi gece ibâdeti ile şarj etmeliyiz. Çünkü gündüz; iş, güç, aile meşgalesi sebebiyle mâneviyâtımız iyice zayıflıyor. Hattâ yaşadığımız olumsuzluklar; bizi, biz olmaktan çıkarıp, âdeta başka biri hâline getiriyor. İşte bunun için kendimizi yenilememiz gerekiyor. Bu da ancak; «Gece kalk!» emrine itaat ederek, en güzel bir donanım ile donanmakla mümkün.
Geçici dünya işleri için sarf ettiğimiz enerjiyi yeniden toplamak için, geceleyin Rabbimizin huzûrunda, O’nun kelâmını O’nun emrettiği şekilde okuyarak, O’nun âyetlerinden ilham ve taktik alarak, iç dünyamızı kuvvetlendirip, Rabbimiz’in âyetlerinden şarj olmamız gerekmektedir. «Gece kalk!» emri ile gecenin sırrı önümüze konmuş oluyor!
“Kur’ân’ı tertîl üzere oku!” âyeti Hazret-i Ali’ye sorulduğunda verdiği cevap mânidardır:
“–Kur’ân-ı Kerîm’in harflerini tecvid kaidelerine göre ve durak yerlerini bilerek, tane tane ve durarak okumak! Aynı zamanda Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın mübârek ağzından nasıl çıkmışsa öyle okumak ve anlamaya çalışmaktır!”3
Hadis kaynaklarında rivâyet edildiğine göre;
Hazret-i Peygamber, Hira Mağarası’nda ilk vahyi aldığında bu olaydan fevkalâde etkilenmiş, doğruca evine gidip eşi Hazret-i Hatice’ye;
“Beni örtün, beni örtün!” buyurmuş; o da üzerine bir örtü örtmüş, titremesi geçip rahatlayıncaya kadar bu şekilde kalmıştı. Âyetteki «müzzemmil» kelimesi O’nun bu hâlini ifade etmektedir. Hazret-i Peygamber örtüsüne bürünmüş bir hâlde dururken yine Hazret-i Cebrâil gelmiş ve “Ey örtüsüne bürünen!” hitabıyla başlayan yeni vahiyler getirmiştir.4
“Tane tane oku!” yani; “Hakkını vererek oku!” diye çevirebileceğimiz fiilin mastarı olan tertîl; sözlükte; “Bir şeyi güzel bir şekilde sıralamak, dizmek, açığa çıkarmak ve açıklamak” anlamlarına gelmektedir. Burada Kur’ân-ı Kerîm’in açık ve düzgün bir şekilde, tane tane ve yavaş yavaş, mânâsı üzerinde düşünerek okunması kastedilmektedir. Bu şekilde okumak Kur’ân-ı Kerîm’i anlamaya ve mânâlarını düşünmeye daha elverişli olduğu için Yüce Allah böyle okunmasını emretmiştir. Hazret-i Peygamber’in; Kur’ân’ı, harflerinin hakkını vererek ağır ağır okuduğu rivâyet edilir ki, bizden de böyle istenmektedir.5
“Tertîl ile okumak” ifadesi; yukarıda da geçtiği gibi, bir şeyi güzel, düzgün ve tertip ile kusursuz bir şekilde, açık açık, hakkını vererek okumak şeklinde açıklanmaktadır. “Kur’ân’ın tertîli de böyle her harfinin, edâsının, tertibinin, mânâsının, hakkını doyura doyura vererek okunmasıdır. Bir söz aslında ne kadar güzel olursa olsun, gereği gibi güzel okunmayınca güzelliği kalmaz. Güzel okumasını bilmeyenler, güzel sözleri berbat ederler. Sözün tertîl ile güzel söylenmesi ve okunması ise sade ses güzelliği ile gelişi güzel, eze büze, şarkı gibi okumak, saz teli gibi sade ses üzerinde yürümek kabîlinden bir mûsıkî işi değildir. Kelimelerin dizilişinin mânâ ile uyum sağlaması ve dilin fasâhat ve belâgati hakkıyla gözetilerek rûhî ve mânevî bir uygunlukla, yerine göre şiddetli, yerine göre yumuşak, yerine göre uzun, yerine göre kısa okuma, yerine göre ğunne, yerine göre izhar, yerine göre ihfâ, yerine göre iklâb, yerine göre vasıl, yerine göre sekit veya vakıf; kısacası bütün maksat, mânâyı duymak ve mümkün olduğu kadar duyurmak olmak üzere tecvid ile okuma işidir.”6 Görülüyor ki bu âyette geçen «Kur’ân’ı tertîl üzere oku!» emri, gece kalkmaktan ilk maksadın bu olduğunu gösteriyor. Bu ise Kur’ân-ı Kerîm’i namazda ve namaz dışında okumak, onu okutup öğreterek başkalarına ulaştırmak mânâlarını kapsıyor olsa da, ayakta okunması aynı zamanda namazda okunmasıdır.
«Gece kalk!» emr-i ilâhîsi, öncelikle Peygamberimiz, sonra da O’nun şahsında bütün müslümanlardan istenen bir ibâdet şeklidir. Bu yüzden;
“Gecesi olmayanın gündüzü de olmaz” derler. Peygamber Efendimiz’in gecesiz bir gündüzü yoktu!
-Sallâllâhu aleyhi ve sellem-…
________________________
1 İbn-i İshâk, Kitâbu’l Mübtede’ ve’l-Meb’as, c. 3, s. 117; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve ve Ma’rifetu Ahvâli Sâhibi’ş-Şerîa, c. 2, s. 160; Zehebî, Târîhu’l-İslâm ve Vefeyâtu’l-Meşâhîr ve’l-A’lâm, s. 135; Ebu’l-Fidâ İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 24; Diyârbekrî, Târîhu’l-Hamîs fî Ahvâli Enfesi Nefîs, c. 1, s. 281.
2 Seyyid Kutub, Fî Zilâl-i Kur’ân, c. 10, s. 333-340.
3 Mahmut TOPTAŞ, Kur’ân-ı Kerîm Şifa Tefsiri, c. 8, s. 90-91.
4 Buhârî, Bedîü’l-Vahy, 3, 7; Müslim, Îmân, 252, 255.
5 İbn-i Kesîr, Tefsîr, c. 8, s. 276; H. Karaman ve Arkadaşları, Kur’ân Yolu, Türkçe Meâl ve Tefsîr; c. 5, s. 9-10.
6 Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’ân Dili, c. 9, s. 436-440.