MERKEZ EFENDİ’DE BİR AKŞAMÜSTÜ

YAZAR : Halil GÖKKAYA halilgokkaya@gmail.com

Ramazân’ı beklediğimiz günlerdi. Bir kadîm dostumun yakını vefat etmişti. İkindi namazını müteakip Merkez Efendi Camii’nde kılınan cenaze namazına katıldım. Namazdan sonra, tâdilâtta olan camiyi ve hazîresini dolaştım.

Son zamanlarda eserlerini incelediğim İbnülemin Mahmud Kemal İNAL’ın kabrini ziyaret etmeyi arzu ettim. Görevlilere kabrin yerini sordum; kabrini değil ismini bile bilmiyorlardı. Aklıma bizlere İbnülemin’i anlatan Dursun GÜRLEK Hocamız geldi, telefon ettim:

“–Ben de Merkez Efendi’deyim.” demesin mi? Tevâfukun böylesi… Buluştuk, hasbihâl ettik, çay içtik… Maksadımı hocama arz ettim;

“–Haydi başlayalım.” dedi…

Selâmlama ve Fâtiha’yla başladık ziyarete…

Yolumuzun başında; Kenan Rufâî Hazretleri ve mürîdânı yatıyorlardı. İ. Hakkı AYVERDİ… Sâmiha AYVERDİ… Biraz yürüdük ve bir mütevâzı kabrin önünde durduk:

İsmail Sâib SENCER…

Beyazıt Kütüphanesinin meşhur emektar hâfız-ı kütübü… Ayaklı kütüphane nâmıyla anılan, büyük kitap dostu…

Duâlarıma şu mısralar da karıştı:

Anlatır ölümü, ağlatır beni,
Gözlerimde nemdir mezar taşları… (Celil)

Biraz yürüdükten sonra, harap olmuş bir mezarın başında durduk. Kayışzâde ismini okuyunca kabrin perişanlığı, bakımsızlığı dolayısıyla afalladım kaldım:

Kayışzâde el-Hac Hâfız Osman Nûri Efendi…

Mahmud Kemal merhum, «Son Hattatlar» adlı eserinde şöyle bahsediyordu bu büyük hattattan:

“Hayatını mushaf-ı şerif yazmaya vakfederek 106 nüsha-i mukaddes yazmaya muvaffak olmuş, 107. nüsha-i kerîmeyi cennet-i a‘lâda ikmal etmek üzere 1894 tarihinde Ramazân’ın 4. gecesi teravih namazını kıldırırken âlemi bekāya irtihal etmiştir…

Sümbül Efendi Camii’nde sırlanmış olan Hattat Hâfız Osman ile ismi karıştırılmaktadır. Kayışzâde’nin yazdığı mushafları âyet ber-kenar tertipli, yazısı açık ve okunaklıdır. Ezberleme konusunda da hâfızlara kolaylık getirmesi sebebiyle yayılmış ve meşhur olmuştur.”

Arif Nihat’ın methettiği Kayışzâde Osman…

Itrî bestelesin tekbirini;
Evliyâ okusun Kur’ânlar…
Ve Kur’ân’ı göz nûruyla çoğaltsın
Kayışzâde Osmanlar… (A. Nihat ASYA)

Fâtihalarla süren kabir ziyaretimizde sonunda aradığımızı bulmuştuk:

Son Osmanlı Beyefendilerinden,

İbnülemin Mahmud Kemal İNAL…

Yazar, tarihçi, edebiyat tarihçisi, müzeci ve mutasavvıf…

Osmanlı döneminde 33 yıllık hizmeti var…

II. Abdülhamid devrinde Yıldız Sarayı arşivinde görev, sonra da tasnifinde başkanlık…

1913 yılında Süleymaniye Camii külliyesinde kurulan Türk ve İslâm Eserleri Müzesinin kuruculuğu.

Bu büyük ilim ve kültür adamını, şartlar biyografi yazarlığına sevk etmiş…

Osmanlı şairleri, mûsıkîşinasları, sadrazamları ve hattatlarını o belgeledi ve kaydetti. İbnülemin’in on binlerce sayfayı bulan eserleri olmasaydı, son Osmanlı isimleri eksik olabilirdi.

Hayatı boyunca topladığı kitap, yazı ve levha koleksiyonunu ve kıymetli vesikalarını İstanbul Üniversitesine bağışlayan bu büyük insan, konağını da İslâmî ilimlerde öğrenim görenleri barındıracak bir yurt olarak kendi adını taşıyan vakfa bağışlayacak derecede hayırseverdi…

Onu iki mısra ile anlatmışlar:

Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine,
Ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine!

Babası mühürdar es-Seyyid Mehmed Emin Paşa, annesi H. Nergis Hanım ve erkek kardeşi Ahmed Tevfik Bey ile yan yana çiçekler içerisinde, bakımlı bir bahçede son uykularını uyuyorlar. Allah ganî ganî rahmet eylesin…

Dursun Hocam İbnülemin’le ilgili kapsamlı bir çalışma yapıyor, inşâallah yayınlanır da istifade ederiz. Akşam inerken ayrıldık kabristandan…

Tazelenen şu hissiyat ile:

Denizler tutsak sahile,
Nafile sözler nafile!
Bin sene yaşasak bile,
Toprak alır çaresi yok! (Celil)

Dursun Hocam’ın ahbabı;

“–Buranın sahipleri bizi ağırlar.” demişti. Merkez Efendi Köftecisi’nde akşam yemeğimizi yedik, hakikaten hesabı ödeyemedik. Orada bulunan Zeytinburnu Belediye Başkanımız ikram etmişler.

Tevâfuk, tefekkür, ibret ve mahzun gözlerle, cilâlanmış kalplerle bir ziyaret yaşadık…

Ziyaret mi, ziyafet mi?

Siz karar verin…