KUR’ÂN-I KERİM’DE TEVBE

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ ogmusharun@yahoo.com

Tevbe, lügatte «dönmek» anlamına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de hem kullar hem de Allah için, fakat farklı edatlarla kullanılır. Kulların tevbesi, «yaptıkları günahlardan nedâmet gösterip Allâh’a yönelmeleri» anlamında, Allâh’ın tevbesi ise «kulların tevbesini kabul etmesi» anlamındadır.

Dînî bir ıstılah olarak ise tevbe, çirkinliğini görerek günahı terk etmek ve onu yaptığına pişman olarak bir daha yapmamaya azmetmek demektir. Râgıb’ın bildirdiği üzere tevbe, özür beyan etmenin en güzel şeklidir. Çünkü özür beyan etmek isteyen ya yaptığı fiili inkâr eder, ya; «Şunun için yaptım.» diyerek gerekçe belirtir, ya da; «Şu davranışı yaptım, yerinde yapmadım, vazgeçiyorum.» der. İşte bu üçüncüsü tevbedir.1 Kişinin yaptığına pişman olup Allah’tan bağışlanma dileyerek bir daha aynı hataya düşmeyecek şekilde yaptığı tevbeye Kur’ân «tevbe-i nasûh» adını verir ve mü’minlere bu şekilde tevbe etmelerini emreder.2

Kur’ân-ı Kerim’de tevbe ve müştâkları hem kullara hem de Allâh’a nispetle birçok defa kullanılmıştır. Tevbe her şeyden önce sâlih amelleri sıfırlayan şirk, küfür ve nifak hakkında olmalıdır. Şu âyetler bunu göstermektedir:

“Ancak tevbe eden, îmân edip sâlih amel işleyenler cennete girecekler ve asla haksızlığa uğramayacaklardır.” (Meryem, 19/60)

“Muhakkak ki inkârdan tevbe eden, îmân eden, sâlih amel işleyen, böylece doğru yola giren kimseyi affederim.” (Tâhâ, 20/82)

Görüldüğü üzere bu âyetlerde tevbe; îman ve sâlih amelden önce zikredilmiştir. O hâlde buradaki tevbe; şirk ve küfürden dönüp îmân etmektir. Nitekim buzağıya tapınan İsrailoğulları’nın Allâh’ın gazabına uğrayacakları ve dünya hayatında zillete düşecekleri belirtildikten sonra şöyle buyurulmaktadır:

“Günahları işledikten sonra arkasından tevbe edip îmân edenler için Rabbin elbette Gafûr ve Rahîm’dir.” (el-A‘râf, 7/153)

Kezâ başka bir âyette; tevbe edip, inanan ve sâlih amel işleyenlerin kötülüklerini Allâh’ın iyiliğe çevireceği belirtilir. (el-Furkān, 25/70) İslâm’ın daha önceki günahları, kesip atacağına ve kişiyi anasından doğmuş gibi tertemiz kılacağına dair hadisler buradaki tevbenin şirk ve küfürden dönmek olduğunu teyit eder. Bu ve benzeri âyetlerdeki «kötülüklerin iyiliğe çevrilmesi» ifadesini, kişinin daha önceki kötü davranışları yerine iyi davranışları kazanması şeklinde anlayan âlimler de vardır.

“Allah Tevvâb, yani tevbeleri çokça kabul edendir.” (el-Bakara, 2/37; ayrıca bkz. el-Mü’min, 40/3)

“O; cahillikle bir kötülük edip sonra ondan tevbe ederek hâlini düzeltenlere karşı merhametli ve bağışlayıcı,” (el-En‘âm, 6/54; ayrıca bkz. en-Nahl, 16/119) “böylelerinin tevbesini kabul edicidir.” (el-Mâide 5/39) Ancak Allah, ölüp gitmekte iken tevbe edenlerin tevbesini dikkate almaz. Bu konuda Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

“Tevbe, kötülükleri yapıp edip de sonra kendilerinden birine ölüm gelip çattığında; «İşte ben şimdi tevbe ettim.» diyenlerin tevbesi değildir. Kâfir olarak ölen kimselerin tevbesi de değildir. İşte öylesi kimselere, çok acı veren bir azap hazırladık.” (en-Nisâ, 4/18) Bundan bir önceki âyette de tevbenin kabul şartları şöyle anlatılır:

“Allâh’ın kabulünü vaat buyurduğu tevbe, kötülüğü ancak cahillikle işleyip sonra da çabucak vazgeçerek günahtan dönüş yapacak olanların tevbesidir. İşte Allâh’ın, tevbelerini kabul edeceği kimseler bunlardır. Allah herkesin içini, dışını hakkıyla bilir; tam hüküm ve hikmet sahibidir.” (en-Nisâ, 4/17)

Buradaki «bi-cehâle / cahillikle» kelimesi kasıtlı yapılan günahları da kapsar.3 Zaten cehl kelimesinin asıl mânâsı «bilgisizlik» olmayıp «kişinin duygularına hâkim olamayarak istek ve arzularına yenilmesi, akıl ve mantık dairesinde sükûnetle hareket etmek yerine kibir ve gurura kapılarak taşkınlık sergilemesi ve kaba davranması» gibi anlamlarda daha çok «hilm»in mukabilidir. Câhiliyye devrinde 40 yıl sürdüğü söylenen Besûs Harbi esnasında söylediği bir şiirde el-Findü’z-Zemânî adındaki şair aşağıdaki beyitlere yer vermektedir:4

وَبَعْضُ الْحِلْمِ عِنْدَ الْجَهْلِ لِلذِّلَّةِ إِذْعَانُ

وَفِي الشّرِّ نَجَاةٌ حِينَ لَا يُنْجِيكَ إِحْسَانُ

Kabalık gösterilen anda hilim, akla zarar,
Kurtuluş şerdedir elbet iyilik etmese kâr.

Câhiliyye devrinin meşhur kahramanlarından Amr bin Külsûm de muallakasında şöyle demektedir:

أَلَا لَا يَجْهَلَنْ أَحَدٌ عَلَيْنَا

فَنَجْهَلَ فَوْقَ جَهْلِ الْجَاهِلِينَا

Bize câhilce bir iş etmeye bir fert, ola âgâh!
Geçeriz cehl ile biz herkesi zîrâ alimallah!

Kur’ân-ı Kerim’deki bazı âyetler de cehâletin bu mânasını teyit etmektedir. Çok çarpıcı bir misal vermekle yetinelim:

Hazret-i Lût, yaptıkları çirkin iş sebebiyle şöyle kınamaktadır:

“Siz göz göre göre pek çirkin ve hayâsız bir iş yapıyorsunuz hâ! Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Siz gerçekten ne cahil bir güruhsunuz böyle!” (en-Neml 27/54-55) Yaptıkları işin çirkin olduğunu gördüklerine göre bunun çirkin olduğu bilgisinden de yoksun değillerdir.5

Tekrar tevbenin şartlarının sayıldığı âyete dönelim: Âyette dikkati çeken bir başka ifade de «min karîb»tir. «Çabucak» kelimesiyle karşılanan bu ifade ölüp gitme ânından önceki bütün zamanları ifade etmektedir. Kişi; ölmekte olduğunu hissetmedikçe, ne zaman öleceğini bilmediği için günahlarına yaptığı bütün tevbeler çabucak yapılmış hükmündedir.

O hâlde bize düşen, ölmeden önce nasûh bir tevbe ile tevbe etmektir. O zaman tevbe ve mağfiret ayı olan Ramazân-ı şerifte şairin diliyle yakaralım:

Tevbe, yâ Rabbi, hatâ râhına gittiklerime,
Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime!

______________________

1 Müfredât (nşr. Safvân Adnân Dâvûdî), 1. Baskı, Dımeşk: Dâru’l-Kalem, 1992, «Tevbe», s. 169.
2 et-Tahrîm, 66/8; bkz. İbn-i Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm, I-IV, 1. Baskı, Dımeşk: Dâru İbn-i Kesîr, 1994, IV, 463.
3 Şevkânî, Fethu’l-kadîr, I-VI, 1. Baskı, Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye, 1995, I, 552.
4 Ebû Temmâm, Dîvânu’l-Hamâse, I-II, Kâhire: el-Mektebetü’l-Ezheriyye, 1927, I, 7.
5 Cehâletin bu anlamı hakkında geniş bilgi için bk. Toshihiko Izutsu, Kur’ân’da Dînî ve Ahlâkî Kavramlar (trc. Selâhattin AYAZ), İst: Pınar Yayınları, ts., s. 52 vd.