O’NA KOŞAN KURTULUR

Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr

Peygamberimiz -aleyhisselâm- ile henüz sayıları az olan ashâb-ı kiram; İslâm’ı açıkça anlatmaya başladıkları zaman, Mekke’de İslâmiyet’i duymayan kalmadı.1

İslâm nûru ile aydınlanıp sahâbe olma şerefine eren bu seçkin topluluğun her biri, bir yerde İslâm’ı anlatmaya ve insanları Allah ve Rasûlü’ne îmâna davet etmeye başladılar.

Bunların en önde gelenleri; Hazret-i Ebûbekir, Hazret-i Bilâl-i Habeşî, Hazret-i Mikdad bin Esved, Hazret-i Süheyb bin Sinan, Hazret-i Ammâr bin Yâsir ve Hazret-i Ammâr’ın annesi Hazret-i Sümeyye idi.2

İslâm güneşi gönülleri aydınlattıkça, aydın gönüller başka gönüllere yöneliyorlardı. Her bir sahâbî; bir insanın olsun, kurtulmasına vesile olmak için, bütün tehlikelere rağmen gece-gündüz demeden koşuşturuyordu.

Her geçen gün halkaya yeni sîmâlar katılıyordu. Bunlar arasında; Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın halalarından Hazret-i Safiyye ve Hazret-i Âtike, amcalarından Hazret-i Abbâs3 ve hanımı Hazret-i Ümmü’l-Fadl, Abbâs Amca’nın âzadlısı Ebû Râfi, Hazret-i Ebû Zerri’l-Ğıfârî ile Hazret-i Amr bin Abese de vardı.4

Amr bin Abese, İslâm’a girip müslüman olmakla şereflenme hikâyesini bizzat kendisi şöyle anlatıyor:5

Ben; câhiliyye devrinde, kavmimin putlarına tapmaktan yüz çevirmiştim. Tapılan putların boş olduğunu görüyor; insanların, putlara taptıkları için, dalâletten başka bir şey üzerinde bulunmadıklarını anlıyordum. Onlar birtakım taşlara tapıyorlardı; hâlbuki taş insana ne zarar verebilir, ne de yarar sağlayabilirdi. Putlara tapmanın boşluğu, içime doğmuştu.

Günlerden bir gün; yola oturmuş, gelen-geçenden olan-biteni sorup soruşturuyordum. Deve üzerinde bir kimse çıkageldi. Ona nereden geldiğini sordum. Mekke’den geldiğini söyledi. «Orada, yeni bir haber var mı?» diye sorduğumda beni derinden etkileyen bir cevap verdi:

“–Mekke’de bir zât zuhur etti! Kavminin putlarından yüz çevirip, Allâh’ın birliğine îman ve O’na ibâdete davet ediyor!”

Yıllardır arayıp da bulamadığım bir şey bulmuşçasına sevindim. Hemen evime dönerek, devemin üzerine atladığım gibi, Mekke istikametine doğru hızla sürüp gittim. Mekke’ye vardığımda, her zaman gelişimde indiğim yere indim. Çok dikkatli bir şekilde hareket ederek, O’nun nerede olduğunu soruşturdum.

Aldığım haberler beni çok etkiledi. O’na îmân edip yanında yer almaları gereken kavmi, O’na karşı çok cüretli ve şiddetli davranmışlar.

Güvenebileceğim şahıslara sorduğumda; O’nu ancak çevrede kimsenin olmadığı bir anda, geceleyin Kâbe’yi tavaf ettiği sırada görebileceğimi söylediler.

Ben de Kâbe’nin yanına oturup O’nu beklemeye başladım. Bu arada vakit geçmiş ve ben uyumuştum.

Tekbir ve tehlil sesiyle uyandığımda nur yüzlü bir zât gördüm. «Allâh’ın Rasûlü bu güzel yüzlü zât olsa gerek» diye düşünerek yanına varıp, kendisine selâm verdim.

Bana dikkatli bir şekilde baktıktan sonra aramızda şu konuşma geçti ki hayatım boyunca bunları unutmadım… 6

“–Sen kimsin?”

“–Ebû Necîh Amr bin Abese bin Hâlid es-Sülemî el-Becîle’yim ben.”

“–Burada ne arıyorsun?”

“–Sen’i görmeye ve tanımaya geldim. Sen’in hakkında çok şey duydum! Sen kimsin?”

“–Ben, Allâh’ın Rasûlü’yüm!”

“–Sen’i kim gönderdi?”

“–Yüce Allah gönderdi!”

“–Seni ne ile gönderdi?”

“–Bir olan Allâh’a ortak koşmaksızın ibâdet etmek, putları kırıp atmak, akrabaya yardım etmek, kan dökmemek, yol güvenliğini sağlamak gibi vazifelerle gönderdi!”

“–Sen ne güzel şeylerle gönderilmişsin! Ben Sana îmân ile Sen’in getirdiklerini tasdik ediyorum! Uzat elini, bey‘at edeyim Sana!”7

Rasûlullah -aleyhisselâm- mübârek elini uzattı. Büyük bir heyecanla elini tuttum. Hayatım boyunca böyle güzel, tatlı ve yumuşak bir ele dokunmamıştım! Kendisine, İslâmiyet üzerine bey‘at ettim. Sonra da büyük bir merakla yeniden sordum:

“–Sen’in yanında, bu hususta Sana yardımcı kimler var?”

“–Bir hür ile bir köle!”8

“–Sana ben de tâbî oluyorum! Bundan sonra Sen neredeysen, ben de oradayım! Artık yanından hiç ayrılmayacağım!”

“–Çok zor bir zamandan geçiyoruz! Sen, şu günlerde benim yanımda kalamazsın! Benim durumumu, Allah’tan getirip tebliğ ettiğim şeylere karşı insanların tutumunu, nasıl katı ve kötü davrandıklarını görüp öğrenmişsindir! Sen, şimdi ev halkının yanına dön! Onların yanında otur! Benim gideceğim yere gittiğimi işittiğin zaman, yanıma gel ve bana tâbî ol.”9

Ben de O’na itaat ederek, dönüp ev halkımın yanına vardım. Hazret-i Peygamber’den haber beklemeye başladım. Mekke’nin fethinden kısa bir süre önce Medineli bir grupla karşılaştım ve Rasûlullâh’ı sordum. Halkın büyük bir coşkuyla İslâm dînini kabul ettiğini öğrenince, derhâl Medine’ye giderek Rasûlullah -aleyhisselâm-’a katıldım.10

Hazret-i Amr bin Abese -radıyallâhu anh-; Mekke’nin fethine, daha sonra da Tâif Muhasarası’na katıldı. Bir müddet Medine’de kaldıktan sonra Suriye üzerine gönderilen orduda görev aldı ve Yermük Savaşı esnasında Hâlid bin Velîd’in süvari birliklerine kumanda etti. Daha sonra da büyük bir ihtimalle Hazret-i Osman’ın halîfeliğinin son yıllarında Hıms’ta vefat etti…11

Görüldüğü gibi Amr bin Abese -radıyallâhu anh-; birileri gelip anlatsın, beni bulsun ve bana yardımcı olsun diye, oturup beklememiş; Peygamber Efendimiz’e bizzat kendisi kalkıp koşmuştu. O’na koşan kurtuluyordu. Kurtuluş O’nda ve O’nunlaydı çünkü.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

________________________

1 Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 123.
2 İbn-i Ebû Şeybe, el-Musannef li’l-Ehâdîs ve’l-Âşâr, c. 13, s. 4748; Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, c. 1, s. 404; Hâkim, el-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, c. 3, s. 349; Ebû Nuaym İsfahânî, Hilyetü’l-Evliyâ ve Tabakātü’l-Asfiyâ, c. 1, s. 172.
3 Hazret-i Abbâs’ın ilk sıralarda İslâm’a girdiği, fakat görev ve konumu gereği müslüman olduğunu gizlediği rivâyeti olmakla birlikte; Mekke fethi öncesinde müslüman olduğu rivâyeti de vardır.
4 İbn-i Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, c. 4, s. 358; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi‘t-Târih, c. 5, s. 106.
5 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 4, s. 217-218.
6 İbn-i Abdilber, el-İsti‘âb fî Ma‘rifeti’l-Ashâb, c. 3, s. 1194.
7 Ebû Nuaym İsfahânî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 1, s. 258.
8 Peygamberimiz -aleyhisselâm-’a îmân edenler o an için sadece iki kişi değildi. Belki bu konuşma geçtiğinde o an için yanında Hazret-i Ebûbekir ile Hazret-i Bilâl bulunuyordu.
9 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, c. 10, s. 77.
10 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Ma‘rifeti’s-Sahâbe, c. 4, s. 251-252.
11 Zehebî, Siyerü ‘Alâmü’n-Nübelâ, c. 2, s. 456-460.