GENÇLİK VE EĞİTİM

Hadi ÖNAL hadional23@gmail.com

Ömür adını verdiğimiz hayat çizgisinde insanın, çocukluktan kurtulup da varlığını ve gücünü tanımaya başladığı bir güzel zaman dilimidir gençlik.

Gençlik, yaratılmışların en mükemmeli olarak bilinen varlığın; gördüklerini, bildiklerini, edindiklerini ve biriktirdiklerini ortaya koyarak bir şeyler yapmaya çalıştığı; «ben de varım» dediği yaştır.

Gençlik; sorma, sorgulama; yanlışa, hataya, kötüye, kötülüğe yüreği el vermeme; bir yandan beyni diğer yandan bileğiyle bütün olumsuzluklarla mücadele azmi içerisinde olma ve olumsuzluklara çözüm üretme yaşıdır.

Kendini kabul ettirme gayreti içerisinde olan bu yaşların insanı, kendi aleyhine olacak kararlar da verebilir. O yüzdendir ki bu dönem, en çok ihtimam gerektiren dönemdir. Bu yaş dilimindeki insanlara boşuna delikanlı denilmemiştir. Kanı damarlarında deli dolaşan bu yaş insanı için dünya; daha renkli, daha canlı, daha coşkulu ve daha hareketlidir. Duyguların yoğun bir biçimde yaşandığı, kalıcı dostlukların, arkadaşlıkların kurulduğu, inanılan doğruların uğruna canların seve seve ve düşünülmeden verildiği bu yaş dönemi; güzelliklerle, hoşluklarla dolu olduğu kadar her türlü tehlikeye de açıktır. Öyle ki düşünülmeden verilen bir karar, yaşanacak yılları alır götürür.

Bu yaş dilimindeki insanın sevgisi de öfkesi de büyüktür. Sevdi mi yapacağı fedâkârlığın; kızdı mı vereceği zararın sınırı yoktur. Beklentilerin doruklara tırmandığı, hayal kırıklıklarının birbiri ardınca yaşandığı bu zaman dilimine gençler iyi hazır edilmezlerse onlarla birlikte ailelerin ve mensup oldukları ülkenin huzuru, sükûnu kalmaz; geleceği kararır. O sebeple; sevginin, umudun, cesaretin ve fedâkârlığın ilmik ilmik ördüğü bu zaman dilimine gençleri en mükemmel şekilde hazırlamak; ailenin, çevrenin, toplumun ve devletin öncelikli görevidir.

Ülkenin geleceği olan gençlerin beyinlerini ve yüreklerini doğruluklarla, güzelliklerle, iyiliklerle bezemek; gençlerin ailelerine ve mensup oldukları ülkelerine yapılabilecek en büyük iyilik, en kıymetli yatırımdır.

Tam da bu noktada duralım; gözlerimizi açıp bütün yüreğimizle kendi gençlerimize bakalım. Sahi, geleceğimizi kucaklayacak olan en kıymetli varlıklarımız, gençlerimiz; geleceklerine emin adımlarla yürüyorlar mı? Yürümeleri için aile olarak, devlet olarak ne yaptık, ne yapıyoruz, ne yapmamız gerekiyor?

Uzağa gitmeye, düşünmeye, yorulmaya gerek yok. Sadece kafamızı kaldırıp etrafımızdaki gençlere bakmamız yeterli olur sanırım. Dikkatli veya dikkatsiz hangi nazarla bakarsak bakalım; zekâsına imkân tanımadığımız, yeteneğine göre yönlendiremediğimiz, bütün enerjisini beş çeldiriciye mahkûm ederek imtihandan imtihana koşturduğumuz bedbin, küskün, yarınlarından endişeli bir gençlik görürüz. Gördüğümüz bu gençlik, kabul etsek de reddetsek de bizim gençliğimizdir. Çocukluğunu elinden aldığımız, bir yarış atı gibi değerlendirdiğimiz, onlarca defa hayal kırıklığına uğrattığımız, beklentilerine çözüm aramadığımız gençlik… Referanssız, hedefsiz, amaçsız bir gençlik…

Şimdi durmuş şikâyet ediyoruz değil mi?

Kendisine, ailesine, milletine ve insanlığa artılar getirecek yaşta olan gençlerimizin neden yakası bağrına kadar açık; duruşu, yürüyüşü niçin faullü; çocuklarımız neden lâkayt ve sorumsuz diyoruz değil mi?

Şikâyetimiz; gençlerimizin ağız bozukluğundan, küfürlü konuşmasından, her an kavga çıkarabilecek özellikte oluşundan değil mi?

Şikâyetimiz; bilgisayarı oyun amaçlı kullanmalarından, internet kafelerde vakit öldürmelerinden, cep telefonları ile geyik muhabbeti yapmalarından, umursamaz tavırları ile dikkat çekmeye çalışmalarından değil mi?

İyi de bunlar, bu şikâyet ettiğimiz gençlik, kimin veya kimlerin eseri?

Canım, benim çocuğum senin çizdiğin tablonun dışında!..

Hayır, kardeşim bu çocuklar hepimizin. Tıpkı bu vatan, bu din, bu devlet, bu bayrak gibi… Onun için onları kaybedersek her şeyimizi de kaybetmiş oluruz.

Elbette her genç; başarmak, başarmanın verdiği hazzı damarlarında hissetmek ister. Elbette ki her genç, doğruyu ve güzeli dolu dolu yaşamak ister. Umutlarının umduğu gibi gerçekleşmesi, hayallerinin hakikate dönüşmesi, onun en büyük dileğidir. Fark edilmek, beğenilmek, takdir görmek her gencin beklentisidir. Ancak onun bütün bu isteklerine cevap verecek ortamları hazırlamak da aileye ve devlete düşen en büyük görevdir.

Dert belli; bu noktada aile olarak, millet olarak, devlet olarak neler yapmalıyız? Sorumluluklarımız nelerdir? Şüphesiz sorumluluklarımızı bilmemiz problemleri çözmemizi kolaylaştıracaktır.

Öncelikle ve özellikle gençlerimize güzel bir gelecek hazırlamak için eğitimin şart olduğu fikrinde birleşmeliyiz.

İkincisi; eğitimde referansımız ne olmalı? Batı, batı diyoruz da onların referansları belli; Yunan mitolojisi ve hıristiyanlık öğretileri.

Peki, bizim referanslarımız? Daha doğrusu hangi inançta, hangi kültür değerleri ile bezeli nasıl bir gençlik?

Eğitimde temel alacağımız referans İslâm ve onun yoğurup şekillendirdiği millî kültürümüzdür.

İşte bu çerçevede müfredat programları taranmalı; kişinin hayatında kullanamayacağı gereksiz bilgiler atılmalıdır. Gençlerimize birçok şeyi yarım bilen değil; bir şeyi çok iyi bilen, dalında uzman bir kişilik ve kimlik kazandırılmalıdır. Sonra da çocuklarımızı zekâlarına ve yeteneklerine göre değerlendirebilecek ve o doğrultuda yetiştirebilecek bir eğitim sistemine geçmeliyiz. Amacımız; «Benim çocuğum üniversite mezunu olsun.» demek olmamalı; «Benim çocuğum adam olsun.» demek olmalıdır. Kaldı ki ezberci ve çoktan seçmeli bu sistemde, senin çocuğun üniversiteyi bitirse ne olur? Diplomalı işsizler ordusu, bir eleman daha kazanır. Onun için öncelikle Türk Millî Eğitim Sistemi millî ve mânevî değerlerimizle bezeli olarak yeniden düzenlenmelidir. Bu düzenleme yapılırken Millî Eğitimimiz öncelikle siyasetin ve ekonominin getirim aracı olmaktan kurtarılmalıdır. Ülkemizin hangi nitelikte ve hangi meslek dallarında ne türden elemanlara ihtiyacı var? Bunun on yıl, yirmi yıl, otuz yıl sonrası için tespiti ve plânlaması yapılmalı. Yapılacak bu plânlama çerçevesinde eğitim yelpazesi iyice açılarak seçenekler çoğaltılmalı, çocuklarımız ve gençlerimiz bu seçeneklere paralel olarak yetiştirilmelidir.

İslâm ile şerefli tarihine yön veren bu milletin gençleri; zekâlarına ve yeteneklerine göre değerlendirilir ve özüne bağlı bir eğitimle şekillendirilirse öyle inanıyorum ki sadece kendisine, ailesine, milletine değil bütün insanlık âlemine de ışık olur.