88.Sayı Takdim…
Kıymetli Okuyucularımız,
Eğitim-öğretim mevsiminin sonundayız. Sekiz aylık gayretlerin neticesi, kâğıt üzerine yansıyor. Bazı öğrencilerimiz de son senelerindeler, yılların emeğinin karşılığını bir diploma sûretinde alacaklar.
Paranın-maddiyatın aşırı bir şekilde öne çıktığı çok dünyevîleşmiş bir devirdeyiz. Dolayısıyla bir para kazanma yolu hâlinde, meslek sahibi olmak da çok önemseniyor. İyi, yüksek gelir getiren bir meslek sahibi olmak için de tahsil şart…
Bu gaye için, daha ilköğretim sıralarında bir yarıştır başlıyor. İmtihanlar imtihanları kovalıyor. Her şey biraz daha müreffeh bir dünya hayatı, biraz daha rahat bir emeklilik için mi?
Ya edep tahsili? Ya insanlık tahsili? Ya kulluk tahsili?.. Ya ebedî hayat… Ya dünya hayatının ta kendisi olduğu imtihan dershânesi… «Oku!» emrinin muhtevâsı bu mu?
Hayat boyu eğitimin gerçek diploması, vuslat diploması…
Dünya, o imtihan için çekilen bir firkat âlemi…
Bir gurbet diyarı… O vuslat diplomasını almak için, kalb-i selîm götürmek şart… Bağdatlı Rûhî’nin dediği gibi:
Sanma ey hâce ki, senden zer u sîm isterler,
«Yevme lâ yenfau»da kalb-i selîm isterler!..
Her şeydeki ibreti görmek ve göstermek arzusuyla, örgün eğitimin tatile girdiği şu mevsimde, ölüm ve kıyâmetten başka hiçbir tatili olmayan ebedî tahsili, gerçek diplomayı aldık gündemimize;
Yerden alkış alacak diploma çoktur sende,
Gökten alkış alacak karnelerin var mı gönül?
suâliyle konuyu özetleyen Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; vuslat diplomasının, omuzlarda insanın bir ömür doldurduğu artı notlarla elde edilebileceğine dikkat çekti. İnsanın, ancak mânevî doğumunu gerçekleştirerek kemâle erebileceğini, bu doğumun da ancak İslâm’ın rahminde, Hazret-i Peygamber’in ellerinde mümkün olabileceğini vurguladı.
Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi, İmâm-ı Rabbânî’nin bir düstûrundan hareketle, «Hayat Karnemizi Sağdan Almanın Çaresi»ni «FAYDALI İLİM, SÂLİH AMEL VE TAKVÂ…» olarak arz eden makalesinde, dünya imtihanının müfredatı sadedinde kuyumcu terazisi hassâsiyetinde bir kulluğu kaleme aldı.
Kalbin Gözyaşlarında Orhan, nikâhın kerâmetiyle tamamlanıp, Hâfız Orhan Hoca olurken; Eğitim Notlarında hakikîsi ve şeytan hilesi şeklindeki tehlikelisi ile teslîmiyet var.
Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI; âhirette kimin kiminle beraber olacağını, beraberlik mefhumunun mânâ muhtevâsı içinde araştırmaya devam etti. Ayla AĞABEGÜM; “Ninelerimiz, hangi fakülteden diploma almıştı?” diye sorarak, batı tarzı meslek edindirici tahsile yüklenirken, edep, terbiye, âdâb-ı muâşeret eğitimini ihmal ettiğimizi hatırlattı. Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ; dînî eğitimde üç tarzın mektep, medrese ve tekke usûllerinin, karşı karşıya değil bir arada göstereceği verimliliği ele aldı. Fatih GARCAN; hüzünle başlayan, sürurla nihayetlenen bir karne günü hikâyesi paylaştı.
H. Kübra ERGİN; 16 Haziran akşamı idrâk edeceğimiz Mîrac Kandili vesilesiyle, milletimizin bu mübârek hâtırayı değerlendirişindeki ufku ele aldı. İrfan ÖZTÜRK, günahkâra merhamet ve iyiliğin muhteşem gücünü; Âdem SARAÇ ilk müslümanlardan hakikatin peşinden koşan bir misali yazdı.
Sami GÖKSÜN; kitâb-ı âmâlin yani amel defterlerinin, kullara arz edilişine dair Allâh’ın kitabında yer alan dehşetli sahneleri aktararak düşünmeye davet etti. Hadi ÖNAL; öğrencilerimizin üniversite mezunu değil, adam olmalarında ferde, aileye ve devlete düşen vazifeleri hatırlattı.
Aynur TUTKUN; dindar gençlik tartışmalarına temas ederek, ahlâk eğitiminde dînî telkin ve öğütlerin, beyin programlama noktasındaki katkılarını serdetti. Ahmet ZİYLAN da; erdemli davranışın âhiret tarafının önemini, yapmacıklık ile samimiyetin derin farkını işledi.
Tarih köşemizde, Sokullu Mehmed Paşa ve Kıbrıs’ın fethi yanında, Sultan Abdülaziz, Fuat KÖPRÜLÜ gibi şahsiyetlerle buluşacaksınız. Yakın tarihimizden mühim bir öğretmen Mahir İZ ve devrimizin en mühim ilim adamlarından Fuat SEZGİN, muhtevâlı birer yazı ile dosyamızda…
Şiir… Hayat imtihanının ağır müfredâtında, rûha ferahlık veren en güzel okuma parçaları…
Amel defterlerini yüz akıyla alabilmek için, yüz akı bir kulluk gerek… Gurbeti hissettirip ağlatmak, vuslatı arzulatmak gerek… Bu hakikatleri bir de şiir diliyle söylemek ve dinlemek gerek…
Yoksa, ilmin, eğitimin, tahsilin bir kuru mesleğe giriş belgesine ircâ edilmesi gibi, şiir de nefsânî lâkırdıların oyuncağı olup gidiyor. Sözü, öze döndürmek de, imtihanımızın bir parçası…
Yüzakıyla…