Başarıya, Süreç Odaklı Bütüncül Bakış SONUÇ DEĞİL SÜREÇ

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Şahsiyet gelişimi, motivasyon, mücadele rûhu ve başarı hikâyeleri alanında yazılan onca kitaba, yazıya ve verilen onca seminere, psikoloji ve pedagoji alanındaki gelişmelere rağmen; hâlâ günümüz gençliğindeki başıboşluk, doyumsuzluk ve mutsuzluk hâli düşündürücüdür. Neden bu gençlik bir türlü gayrete gelmiyor, neden başıboş, neden çabucak pes ediyor, neden karamsar, neden doyumsuz, mutluluğu bir türlü bulamıyor, bulamadığını düşünüyor? Bunca emeğe rağmen nerelerde hata yapılıyor?

Vedâ Haccı’nda yüz yirmi bin civarında olduğu düşünülen sahâbelerden sadece on bin civarındakinin kabri mukaddes topraklarda! Eyyûb el-Ensârî’yi seksen küsûr yaşına rağmen, İstanbul’a getiren şey neydi? Sahâbîleri o günün zorlu şartlarına rağmen; Yemen’e, Bahreyn’e, Mısır’a, Şam’a, Ürdün’e, Filistin’e, İran’a, Anadolu’ya, Kıbrıs’a, Azerbaycan’a, Hindistan’a, Endülüs’e, Çin’e götüren motivasyonun kaynağı nereden, nasıl geliyordu? Hangi motivasyon, şahsiyet gelişimi kitabını okumuşlar, kimlerin başarı hikâyelerini dinlemişlerdi de bu azmi ve yaşama heyecanını ilerleyen yaşlarına ve o günün zorlu şartlarına rağmen muhafaza edebilmişlerdi?

Gençleri sürece değil de sonuca odaklamak mı en büyük yanlış yoksa? 80-90-100 alanlar, SBS’de 500 yapanlar, üniversite sınavında ilk 1000’e girenler, falanca üniversiteye girebilenler, belirli meslekleri tercih edip kazananlar, başarmış insan örneği olarak sunuluyor.

“Yapacağınıza inanın!”, “«Başaracağım!» deyin”, “Beyninizi beşinci vitese takın!”, “Hedef 100!” gibi sloganlarla gençleri motive mi ediyoruz, depresyona mı sokuyoruz?!.

Azimli olmakla gerçekçi olmak arasında fark vardır. Kariyer sahibi olmak, para kazanmak üzerine kurulmuş hedefler tek kanatlı kuş olmayı arzulamak gibi bir şeydir. Ve bu hedefler az sayıdaki gence ilham kaynağı olmakta; çoğunluğu, başaramayacak olmanın ezikliğini yaşamaktadır. Kaç genç; güzel ahlâk sahibi iyi bir insan olmayı, iyi bir üniversite kazanıp iyi bir iş sahibi olmak kadar arzuluyor? Kaç genç; «Ben müslümanım ve âhiretim için de yatırım yapmak durumundayım.» diye düşünüyor? Kaç genç; kendini insan olmaya, eşliğe, anneliğe, babalığa hazırlıyor?

Ne yazık ki tost yiyip, test çözen nesiller yetiştirdik! Vatan sevgisini, insan sevgisini; âhirete inandığımız hâlde orası için hazırlanma arzusunu, -kapitalizmin etkisiyle midir nedir- gençlerimizin hepsine veremedik. 15 yaşındaki çocuğunu cepheye gönderebilen anneyle, tek otobüsle falanca yere gönderemeyen anne arasında fark olmalı! -Sözüm ona- kültürlü, bilgili ve çağdaş anne-babalar demek ki bir yerlerde yanlış yapıyorlar. Amerika’ya, Avrupa’ya master, doktora yapmaya gidip de para kazanmak için oralarda kalan gençlerin anne-babaları ve öğretmenleri bir yerlerde yanlış yapıyorlar. Dînine, vatanına, milletine faydalı olmayı arzulamayan gençleri yetiştirenlerin mutlaka bir yerlerde yanlışı var!

İnsan iki kanatlı kuş misalidir; hem bedeni vardır, hem de mânevî yönü. İnsanın karnından aşağısı bedenî yönünü temsil eder; mide ve şehvet. Günümüzün kapitalist, egoist ve hedonist dünyasında hep bu yönlerin doyurulması teşvik edilmekte fakat insanın mânevî yönü göz ardı edilmektedir. Çünkü kapitalizmin karnı ancak o zaman doymaktadır! Oysaki insanın karnından yukarısı diğer yarısını oluşturmaktadır. Kalp; doğru nesnelere duyulan doğru sevgilerle ve Yaratıcı’yla kurulan bağla itmi’nâna ermekte, beyin ise insanı güzelliğe götüren her türlü bilgiyle doymaktadır. Bilerek ya da bilmeyerek; kapitalizmin etkisinde kalarak, karnından aşağısını doyurmayı hedefleyen insanlar yetiştirmeye kalktığımızda ise bu insanlar ne ailesine, ne vatanına, ne dînine, ne de âhiretine faydalı olmayı hedefleyebilmektedir.

Şahsiyet gelişimi ve motivasyon seminerleri-kitapları sadece bir grup genci (ki bunlar genelde zaten o anlamda başarılı olabilecek potansiyeldekilerdir) etkileyebiliyor, büyük çoğunluk başaramamanın ezikliğini yaşıyor. Oysa başarı duygusunu tatmaya IQ’su ve tahsil durumu ne olursa olsun herkesin ihtiyacı vardır. İyi bir yer kazanamamış olsa da gayretinin karşılığını verecek bir makamın var olduğuna herkes inanmalıdır. Süreci unutarak sonuca odaklanmak yanlışların en büyüğüdür. Surların dibinde kalan Eyyûb el-Ensârî, kendisine karısının bile inanmadığı Hazret-i Lût, yine kendisine oğlunun bile inanmadığı Hazret-i Nuh ve hayattayken kendisine sadece 12 kişinin (havârîler) inandığı Hazret-i İsa başarısız mı olmuşlardır?

Yolda insanlara eziyet veren bir taşı kaldırdığında; insanlara gülümsediğinde; yardım ettiğinde; hayvanları koruyup kolladığında; komşusuna iyi davrandığında; duâ ettiğinde; ibâdet ettiğinde; doğruyu söylediğinde; adaletli davrandığında; az da olsa alnının teriyle kazandığında; büyük olsun küçük olsun, sağcı olsun solcu olsun bir insanı sevindirdiğinde; vatanına, milletine ve insanlığa az ya da çok bir faydası dokunduğunda; başarmış olduğunu hissetmeye herkesin ihtiyacı vardır. Ve asıl başarı da budur!

Ve işte asıl bu inanç ve bu ruh insanı motive etmektedir. Sonuca değil sürece odaklanmanın, anlamlı ve dolu dolu bir süreç yaşamanın asıl mutluluk olduğu inancı, mutluluk ve motivasyon kaynağıdır. Sonucun hayal edildiği gibi olmadığı durumlarda ise yaşanan süreç huzur verebilecek potansiyeldedir. Bu duyguyu gençlerimize verebildiğimiz oranda onların başarı ve mutluluğuna vesile olabiliriz. Aksi durumda ne kadar çırpınırsak çırpınalım insanın sadece bir yarısını hedef alan başarılar asla mutluluk getirmeyecektir!