VASIFLI İNSAN, NASIL YETİŞİR?

YAZAR : Ayla AĞABEGÜM aylaagabegum@hotmail.com

Özel bir lisede, İskender PALA’nın «Od» romanını okuyan öğrencilerle sohbet ettik.

Aşkın odu, ciğerimi yaka geldi, yaka gider…

Garip başım; bu sevdayı çeke geldi, çeke gider…

diyen Yûnus’u; şiirli bir dille romanlaştıran İskender PALA’nın eserini çocuklar, dikkatle okumuştu. Duygularını anlatmalarını istedim. Önce konuşmaya çekindiler, sorularla rahatlamalarını sağlamaya çalıştım.

Benim en beğendiğim bölüm:

Taptuk Emre, Yûnus’a sorar:

“–Bu kadar yılda ne kazandın?”

“–Nefsime tatbik ettiğim, hiçbir şeyle değişmeyeceğim dört kaide efendim veya nefis atıma vurduğum dört gem.

İyiliği seçtim, sizden devşirdiğim ilk dostum iyilik oldu. O, beni hiçbir vakit yalnız bırakmadı.

İkincisi; ömürlerini satıp dünyanın geçici ömürlerini alıyorlar. Sonunda Sitâre’mi alana (eşinin ismi Sitâre’dir) ben de canımı satmayı uygun buldum ve gönlümü O’na adadım. Aşk oduna, hakikî aşkın oduna yöneldim.

Eşiğinizdeki dervişlere baktım, herkes gibi onlar da hata yapıyorlarsa sebebini hep dışarıda başkalarında arıyorlardı. Karar verdim, hiçbir hatamda başka birini suçlamayacak ve gözlerimi daima içime çevirecektim. Her hatayı kendimde aradım, böylece kendimle bir savaş başlattım.

Sonra efendim; insanların bir lokma ekmek için, birkaç dünya nimeti için, helâl ve haramı birbirine karıştırdıklarını gördüm. Boğazımdan haram lokma girmedi.”

Taptuk Emre:

“–Biz, seni nazara verip Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda açacak idik. Gittin, kendi kendini açtın, kendi kendine uçtun. Gidişin o vakit, yüreğimizi dağlamıştı, gelişin elbet eziyet ile oldu. Şimdi nâçar beşinci düstura geldik, eksik kalan beşinci düstura… Şimden gerü emek yetürmek senden, Hacı Bektaş’ın teklif ettiği nasibi vermek bizden. Hadi abdest alalım, bana sabah namazını kıldır.”

“Hayatımızdaki canlı örneklerle Yûnus olmayı becerebilir miyiz, anlatalım.” dedim. Örnekler güzeldi.

“Yûnus olmak zordur, hele bir yola çıkalım. Ailenizle yaşayarak örnekleri çoğaltabiliriz.” demiştim. Zor bir yolda düşünerek ilerlemek…

Yûnus’un oğlu, baskınlar sırasında düşmanların eline geçer, çocuk yaşta haydutların yanında onların dediğini yapar, cânî olur. «Baba-oğul»un buluşma sahnesi ve oğlunun hesap sormaları, unutulmayacak kadar güzel bölümlerdir. İnancı sorgulayan oğlu, sonunda tekkede eğitilecektir. Tekkeler bugün olmadığına göre, insanlık eğitimimizi nasıl tamamlayacaktık?

Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmak, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatını örnek almakla başlayacağımız yolda; tasavvuf erbabının hayatlarını düşünerek ve uygulayarak okumak, kendi kendimizi eğitmek için çizeceğimiz bir yol olabilir. Usta kalemlerin eserleri de bize yardımcı olacaktır.

Gençlerin «Od» romanını nasıl dikkatle ve zevkle okuduklarını görmüştüm. Gençler, evde aileleriyle bölümleri okuyarak konuştuklarını söylediler. Ailelerden bir kısmı, belki eğitimli değildi. Yûnus, bir anahtar gibi; bütün kapıları açıyor, bütün gönüllere giriyordu. Belki de okuldaki öğretmenlerimizden bazıları eseri okurken, dört kaideye gelince duracak ve düşüneceklerdi.

Bir ara, özel tiyatrolardan biri vakfımıza bir teklif getirmişti:

“Bir sponsor bulun, edebiyat öğretmenleriyle sohbetler düzenleyelim.”

Bakanlığın, yaz tatillerinde, Yûnus sohbetleri düzenlemesi, faydalı olacaktır. Sohbetlerle, soru ve cevaplarla Yûnus gönüllü öğretmenler yetiştiremez miyiz?

Belediyelerde; annelere, genç hanımlara açılan kurslar var. Dikiş, boyama, resim vb… Ara bölümlerde dinlenirken, hazırlanan örnek bir kitaptan bölümler okunarak tartışılamaz mı? Sivil toplumun; belediyelere bu konuda çalışma yaparak proje sunması, belediyeleri de hareketlendirecektir.

“Din dersi, mecburî mi olsun, ihtiyârî mi olsun?” tartışmaları yıllardır gündemde ve sonuca varılamıyor. Oysa örnek eserlerle, ahlâkî duygular verilebilir. Örnek eserleri bütünüyle okumak, yorucu olabilir. Bunun yerine her gün seçilmiş bir eserden, bir sahife fotokopi vererek evde düşünüp, sonra gruplar arasında tartışmak en kolay yoldur.

Yıllardır, dindarlar;

“Dînî eğitim verdirmiyorlar!” diye yakındı.

Lâikler ise;

“Çağdaş eğitim, dogmalarla olmaz!” dedi. Onlar tartışırken, ben derste; tahtaya, kompozisyon yazma konusu veriyordum. Biri Yûnus’tan, Mevlânâ’dan; biri Özcan KÖKNEL veya Halûk YAVUZER’den; bir diğeri Eflâtun’dan veya bir başka batılı yazardan; iyi insan, vasıflı insan eğitiminde farklı düşünmüyorlardı. Vereceğimiz örnekler üzerinde düşünelim.

Hazret-i Ali’nin, oğlu; Hazret-i Hasan’a öğüdü:

“Zenginliğin en iyisi, akıl zenginliğidir. En büyük fakirlik de ahmaklıktır. En büyük yalnızlık, kendini beğenmektir; en büyük şeref, güzel ahlâktır.”

Eflâtun, fazîleti bölümlere ayırıyor:

“Onların bir kısmı insânî, bir kısmı ise ilâhîdir. İlâhî olanlar, insânî olanlardan üstündür. İlâhî hasletler, her ne kadar insânî hasletleri aşarlarsa da onları ortadan kaldıramazlar. İnsânî olanlar; kuvvet, güzellik, zenginlik, ilim ve buna benzer ahlâk kitaplarında sayılıp gösterilmiş olanlardır. Hakikî kanun sahibi; bu fazîletleri, ilâhî fazîletlerin doğmasına imkân hazırlayacak şekilde tertip edendir.

Herhangi bir fazîleti elde etmeye kalkan kimsenin, daha önce onun karşılığı olan rezâleti ortadan kaldırması gerekir. Zira fazîletin gelişi, rezâletin gidişinden sonradır. Her tabiatın kendine uygun bir fiili vardır. Dolayısıyla, kişinin veya kanun sahibinin vazifesi; hükümlerden her birinin zâyî olmaması için, uygun ve münasip bir yere koymak için bunu bilmektir. Zira bir şey yerli yerinde olmayınca yok olur. Onun hiçbir izi de kalmaz.”

Halûk YAVUZER, eğitimde önemli noktaları anlatmaya çalışıyor:

“Gençlerin, Türk benliğini yitirmeden, dinlerinden kopmadan yetiştirilmesi; aile ekonomisini düşünmesi ve katkıda bulunması gerekir.” (Çocuk ve Su)

Atalay YÖRÜKOĞLU:

“Evde başlayan ahlâk eğitimi, okulda da sürer. Ancak bu, ahlâk dersleri yoluyla değil, öğretmenlerin örnek davranışlarıyla sağlanır. Beyefendiliği, öğretmenleriyle özdeşim yapan çocuk; evde gelişen erdemlerini yeni örneklerle zenginleştirir.” (Çocuk Yetiştirme Sanatı)

Seçilmiş paragraflardan veya benzer örneklerden hareket ederek; çocuğu, genci, anneyi, babayı düşündürerek eğitimimize devam edebiliriz.

Öğretmenlerin gönül eğitimi; yaz tatillerinde bakanlığın dinlenme tesislerinde yapacakları sohbet toplantılarıyla ve onlara armağan edilecek seçme eserlerle olacaktır.

Ailelerin ve gençlerin eğitimi, Millî Eğitim Bakanlığının yeni projeleriyle olacaktır. Bu projelerde seçkin öğretmenlerin, seçkin emekli öğretmenlerin, rehberlik uzmanlarının, sosyolog, pedagog, psikolog ve eğitim dalında düşünenlerin ortak çalışmalarıyla yürütülür.

Aile eğitiminde, sivil toplum kuruluşlarının, belediyelerin, çocuklarını gönderdikleri okulların programlarının; yazılı basın ve televizyon programlarının rolü olmalıdır. Bütün bunların olması için Millî Eğitim Bakanlığının ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının çalışmalar yapması gerekecektir.

“Bütün bunlar ne zaman olur, hayallerle vakit geçirmeyelim.” diyenlere;

“Ümitsiz olmayalım. İşin içine siz anne-babalar girebilirsiniz. (Eğitimli olun veya olmayın.) Hepinizin beraber okuyup, üzerinde konuştuğunuz örnek eserlerden seçilmiş parçalar size yol gösterecektir.” demeliyiz.

Ne dersiniz, işe beraber başlayalım mı? Yûnus gönüllü çocuklar, öğretmenler gençler, anneler, babalar olmak için vakit geç değil. Asır Lisesinde «Od» romanını inceleyen gençlerle buluşmam beni bu sonuca götürdü.

İyi bir müslüman olmak; Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in örnek hayatını incelemekle, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmakla olacaktır.

Mehmed Âkif’in ve Yûnus Emre’nin mısralarıyla düşünmeye başlayalım:

İnmemiştir hele Kur’ân bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.

(Mehmed Âkif)

İşitin ey ulular, âhirzaman olmuştur.
Sağ müslüman seyrektir, o da güman olmuştur.

(Yûnus Emre)