Bana Meşgalelerini Söyle; SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM!

YAZAR : Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Büyük şahsiyetlerin çocukluk ve gençlik yılları araştırıldığında görülür ki onların ciddiyetle ve titizlikle yaptıkları önlerindeki işlerinden başka, kendilerine iş edindikleri meşgaleleri de vardır. Onlar sıradan çocuklardan, sıradan insanlardan farklıdırlar.

Meselâ, Mehmed Âkif; ilkokula başladığında derslerine ek olarak babasından Arapça dersleri, ortaöğrenimine başladığında ise okuldaki Fransızca dersine ilâveten Fatih Camii’nden Farsça dersleri alır. Baytar mektebindeyken mahalle arkadaşı Kıyıcı Osman Pehlivan’dan güreş öğrenir. O kadar iyi bir yüzücüdür ki Boğaz’ı yüzerek geçebilen sayılı kişilerdendir. Koşma ve gülle atmada da çok mahirdir.

İmam Şâfiî küçük yaşta Kur’ân-ı Kerîm’i ezberler. Kur’ân-ı Kerîm’i çabucak ezberlemesiyle kuvvetli zekâsı meydana çıkar. Daha sonra beş yaşında Muvattâ isimli hadis kitabını ezberler. Okçulukta da çok mükemmeldir, on atıştan hepsini isabet ettirir.

On üç-on dört yaşlarındaki Râfî ve Semûre’nin savaşa katılabilmeyi çok isteyen diğer çocukların aksine Uhud’a katılabilme izinleri vardır, çünkü biri çok iyi bir güreşçi diğeri de çok iyi bir okçudur.

Hazret-i Âişe tıp, fıkıh ve şiir ilminde devrinin en önde gelen hanımlarındandır. -radıyallâhu anhüm ecmaîn-

II. Abdülhamid çok iyi bir marangozdur. Fatih Sultan Mehmed (Avnî) gibi pek çok padişah, şairdir.

Padişah hanımları en büyük hayırseverlik organizatörleridir. Bu örnekleri çoğaltmak pek tabiî mümkündür.

Günümüzde vasıflı insanların yetişip yetişmediğini gösteren ölçü; bugünkü çocuk, genç ve yetişkinlerin, önlerindeki yapmaya mecbur oldukları işlerden başka, nelerle meşgul olduklarıdır. Okullarda çocuk ve gençlerin; evlerde hanımların; işyerlerinde erkeklerin meşgaleleri nisbetinde toplum olarak vasıflarımızdan, kim olduğumuzdan söz etmek mümkün olacaktır.

Sahi öğrencilerin zihinlerini meşgul eden şeyler nelerdir?

Dersleri mi?

Haydi diyelim ki dersleri onlar için önemli. Derslerinin yanında bir enstrümanı çalmak, yüzmek, karate, judo öğrenmek, basketbol, voleybol, tenis oynamak, güreşmek, atıcılığı, biniciliği öğrenmeyi hayal etmek, bir dil daha öğrenmek, proje yarışmalarında derece yapmak, bilgisayarda oyun oynamak ve facebooktan başka şeyler öğrenmeyi plânlamak gibi daha başka hedefleri var mıdır çocuklarımızın?

Yoksa gündemlerini; facebookta paylaştıkları, atıştıkları saçma sapan şeyler mi işgal eder? Akşamki dizideki sapık ilişkiler, okuldaki aşk dedikoduları, ayakkabısının, kıyafetinin, çantasının markası mıdır gündemleri?

Ya hanımların meşgaleleri nelerdir?

Daha lezzetli yemekler yapmak, daha temiz olmak, daha şık giyinmekten daha çok; bilgili, görgülü ve donanımlı olarak çocuk yetiştirmek, aile saâdetini temin ve devam ettirebilecek bilgi ve beceriye sahip olmak, söküğünü dikecek kadar dikiş bilmek, arta kalan vakitlerinde hayır-hasenat, memleket işleriyle iştigal etmek; kaç kadının hedefi ve zihin meşgalesidir şu ülkede?

Çoğu zaman dizilerden, evlilik, yemek programlarından, paralı günlerden bu kadar önemsiz (!) konulara zaman bile kalmamaktadır, değil mi?

Ya erkeklerin çok para kazanmak, daha iyi arabaya binmek, bayağı espriler yapmak, siyasetçileri eleştirip durmaktan başka da meşgaleleri var mıdır acaba? Bu memlekette kaç erkeğin kaliteli evlât yetiştirmek gibi bir hedefi; spor yapmak, çocuklarıyla balığa, yürüyüşe çıkmak gibi bir hobisi; iyi ızgara veya salata yapmak gibi bir becerisi; kadın rûhundan anlamak gibi bir inceliği; hayırda yarışmak gibi bir anlayışı vardır?

Çocuk-genç, kadın-erkek yorgunluk atmak için kumandaya yapışıyorsak, bilgisayardaki sözümona sosyal paylaşım sitelerine ya da oyunlara kilitlenip kalıyorsak kaliteli insan olmaktan çok uzaktayız demektir. Yapmak zorunda olduğumuz sıradan işlerimizin dışındaki uğraşılarımız, bizim kalitemizi gösterecek ipuçlarıdır. Ve bunlar toplumumuza kalite, estetik, incelik, değer ve kurtuluş katacak vasıflardır. Zira hayat, boşluk kabul etmez. İnsanın faydalı şeylerle dolduramadığı hayatını, başka çağlarda da olduğu gibi her türlü pisliğin gözler önünde olduğu şu çağda da başka pislikler dolduruverir.

Hazret-i Musa kırk günlüğüne kavmini bırakıp Rabbiyle görüşmeye gittiğinde altından çok güzel bir buzağı heykeli yapan sanatkâr (!) Sâmirî, boşlukta kalan insanları Allah’tan uzaklaştırıvermişti. Her çağda ve zamanda buzağılarını pazarlamak için fırsat kollayan sanatkâr Sâmirîler hep vardır. (R. Kayan)

Bunlar (ki günümüzün Sâmirîleri hep kapitalizm kaynaklıdır) biraz dizi, biraz oyun, biraz alışveriş, biraz eğlence, biraz boş vermişlik, biraz can sıkıntısı, biraz da özgürlük pazarlamaya çalışırlar boşta kalan, boşlukta kalan insanlara.

Zamanın meselelerine ilgisiz kalarak, etraftaki pisliklere aldırmayarak boş vermek ve boş durmak; diziyi, oyunu, alışverişi, eğlenceyi «can sıkıntısına birebir» addetmek ve özgürlük nâraları atmak; asla sorumlu ve kaliteli bir insanın felsefesi olamaz. Zaman, «Ya hep ya hiç!» yaklaşımına esir düşüp kurtarıcı bekleme yanlışından da kurtularak, göz açıp davranma zamanıdır. İnsanları ümitsizliğe düşürerek, yapabilecekleri şeylerden uzak tutan yaklaşım, şeytanîdir. Zira içimizdeki ve dışımızdaki boşlukları bir şekilde iyi ve faydalı şeylerle dolduramadığımızda altın buzağılar o boşluklara oturuverir!