KİMİN YANINDASINIZ?

Sami GÖKSÜN

Rivâyet edilir ki bir gün, İbrahim bin Edhem Hazretleri rüyasında Cebrâil -aleyhisselâm-’ı gördü. Hazret-i Cebrâil’in elinde bir defter vardı. İbrahim Edhem Hazretleri sordu:

“–O defter nedir yâ Cebrâil?”

O da cevap verdi:

“–Hak dostlarının isminin yazılı olduğu defterdir.”

İbrahim Edhem Hazretleri merak etti:

“–Acaba benim ismim de Hak dostlarının arasında yazılı mıdır?”

Cevap olumsuzdu:

“–Hayır. Senin ismin, Hak dostlarının arasında yoktur.”

İbrahim Edhem Hazretleri boynunu büktü ve bir ümit şöyle sordu:

“–Acaba ismim Hak dostlarını sevenler arasında da mı yok?”

Bu defa cevap olumluydu:

“–Evet, Hak dostlarını sevenlerin listesinde ismin var.”

Bunun üzerine İbrahim Edhem heyecanlandı, gayri ihtiyârî bir şekilde talep etti:

“–Öyleyse bu âcizi de o dostların arasına yazar mısın?”

Cebrâil -aleyhisselâm- ne diyeceğini bilemedi, Allâh’a ilticâ etti:

“–Ey Rabbim! Ne ferman buyurursun?”

Bu talep üzerine Cenâb-ı Hak buyurdu:

“Kişi sevdikleriyle beraberdir. İbrahim kulum da Hak dostlarını seviyor ve daima onların yanında yer alıyor, onu da dostlarımın defterine yaz!”

Ne büyük lütuf… Hak dostlarını sevenler ve onların yanında yer alanlar da dostluk defterine yazılıyor. Fakat Hak düşmanlarını ve yandaşlarını sevenler ise düşmanlar listesinde…

Yani insan; ömrünü nerede, kiminle, hangi sevgide geçiriyorsa ona göre neticelere mazhar oluyor.

Allah Teâlâ kendi Zât-ı ulûhiyyetine ve Habîb-i edîbine inanan ve itaat edenler hakkında şöyle buyuruyor:

“Kim Allâh’a ve Rasûl’e (yanlarında yer alarak) itaat ederse; işte onlar, Allâh’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel dostlardır.” (en-Nisâ, 69)

Bu hakikati Efendimiz de veciz bir şekilde şöyle ifade ediyor:

‘‘Kişi sevdiği ile beraberdir.’’ (Buhârî, Edeb 96)

İnsan, hangi hayırlı işte bulunursa; bunun karşılığını hem dünyada hem de âhirette alır. Hayırlı ve güzel faaliyetleri yapmayı seven, ancak bazen zaruretler yüzünden yapmak istediği hâlde yapamayan; fakat kendi yapamasa da hiç olmazsa kalbiyle ve duâsıyla yapanların yanında bulunan kimseye bu hâli bile, iki dünyada rahmet vesilesidir.

İşte böyle güzel bir insan için; âhiretin hakikatleri çerçevesinde bugünden tasavvur edebiliriz ki, mahşer günü, hayattayken işlemediği fakat samimiyetle yanında yer aldığı, tarafında bulunduğu güzellikleri amel defterinde görünce şaşıracak ve diyecek ki:

“–Ey Rabbim! Benim böyle güzellikler işleyecek ne gücüm vardı ne de kuvvetim, doğrusu maddî imkânım da yoktu. Ama amel defterime yazılmış.”

Ona denilecek ki:

“–Doğrudur, senin böyle gücün ve kuvvetin yoktu. Maddî imkânın da yoktu. Ancak her türlü güzel faaliyeti seviyor, bu amelleri işleyenlerin yanında ve tarafında yer alıyordun. Bu sevgin ve güzel duyguların sayesinde o güzellikler yapılmış gibi amel defterine kaydedildi.”

Mesele şu: Güzelin yanında yer alanlar güzelliklere mazhar. Hayırlıların yanında yer alanlar hayırlara mazhar. Hakk’ın yanında yer alanlar Hakk’a mazhar. Dostun yanında yer alanlar dostluğa mazhar.

Lâkin ya kötülüğün yanında yer alanlar? Üstelik kendisi iyi olduğu hâlde kötülüğün yanında yer alanlar?

Onların mahşerdeki hâlini buradan görebilmek mümkün… Onların oradaki acı feryatları şimdiden duyuluyor gibi. Kulak versek işiteceğiz. İşte o feryat gününde amel defterinde işlemediği günahların yazılı olduğunu görüp de şaşıran, ürperen, korkan ve gözyaşları içinde nidâ edenlerin faydasız ifadeleri:

“–Ey Rabbim! Ben bu günahları işlemedim. Hem benim mevkiim, makamım, durumum böyle günahları işlemeye müsait değildi.”

İlâhî cevap çok mânidar:

“–Ey kulum, senin dediğin doğrudur. Sen bu günahları işlemedin. Ama senin yanında oldukların, tarafında oldukların bu günahları işlediler. Sen de o günahları işleyenleri sevdin ve râzı oldun. Dolayısıyla sen de onlara ortak olmuş oldun.’’

Bu tefekkürle idrake yansıyan hususlar gösteriyor ki; aklımızı ve duygularımızı iyi kullanıp, nerede, hangi safta ve kimin yanında olduğumuzun farkında olmalıyız.

Hak dostlarından İmâm-ı Şiblî Hazretleri de ne güzel söylemiş:

“–Allah Teâlâ bize mahşerde soracak:

«Ey kulum! Dünyada Ben seninleydim, ya sen kiminleydin?»’’

Evet kiminleyiz? Allah ile beraberliğin şuurunda mıyız? Bu şuurla O’nun dostlarıyla birlikte bir kul olabiliyor muyuz?

Âyet-i kerîmedeki;

“Ey îman edenler! Allah’tan korkun da sâdıklarla beraber olun.” (et-Tevbe, 119) fermanına riâyet edebiliyor muyuz? Ne kadar?

Unutmamalı ki güzel koku satanın yanında duran kimse, güzel kokar. Bu koku, cennet kokusu…

Günah körüğü çekenin yanında duran da is kokar. Bu is, cehennem isi…

Kendimize şimdi tekrar soralım:

«KİMİN YANINDAYIZ?»