UYKU

İrfan ÖZTÜRK

Uyku, altı çeşittir:

1. Gaflet uykusu: İlim meclislerinde uyumak.

2. Şekāvet uykusu: Sabah namazı vaktinde uyumak.

3. Ukûbet uykusu: Namaz vakitlerinde uyumak.

4. Kaylûle uykusu: Kuşluk vaktinde uyumak.

5. Ruhsat uykusu: Yatsı namazını kıldıktan sonraki uyku.

6. Hasret uykusu: Cuma geceleri uyunan uykudur.

Ey kardeş!

Sen uyursan hiç olmazsa ruhsat uykusu veya kaylûle uykusu uyu!

İbrahim -aleyhisselâm-’a bir gece uyku bastırdı. Biraz gözünü dinlendirdi ve içi geçti. Rüyasında Hak Teâlâ Hazretleri kendisine şöyle buyurdu:

“–Yâ İbrahim! Oğlunu boğazla!”

İbrahim -aleyhisselâm- derhâl uyandı. Kendisine bir titreme ârız oldu. İnlemeye başladı. Oğlu İsmail -aleyhisselâm-, babasının iniltisini duydu ve sordu:

“–Baba, ne acı inliyorsun. Seni, hiç böyle inlerken görmemiştim. Ne oldu, neyin var?”

“–Oğul, bir rüya gördüm.”

“–Ne olur babacığım, bana gördüğün rüyayı anlatsana.”

“–Ey oğul! Bu gece uyku bastırdı, bir lâhza başımı yere koyayım dedim, uyumuşum. Rüyamda, Hak Teâlâ Hazretleri’ni gördüm. Bana;

«İbrahim! Oğlunu kurban et!» buyurdu. İşte bunun için canıma ateş düştü, titriyorum. Amma, Allah Teâlâ’nın emrinin yerine gelmesi lâzımdır.

“–Babacığım, bu ceza sana niçin verildi, bilir misin?”

“–Nedendir?”

“–Çünkü, bu gece uyudun ve Dost’a münâcâtı terk ettin. Bu musibet bunun için sana ceza olarak buyuruldu. Ey benim babacığım! Hakk’ı seven kişiler uyurlar mı? Eğer, uyumasaydın böyle rüya görmezdin. Fakat, olan oldu. Şimdi beni kurban et ki, suçun affolunsun.” dedi.

Zikrettiğimiz bu menkıbede, Hazret-i İbrahim’in oğluyla imtihan edilmesinin, bir gece azıcık uykuya dalması yüzünden olduğu ifade edilmiştir. Bu kıssa, Kur’ân-ı Azîm’de şöyle zikrolunmuştur. Hak Teâlâ, Halîl’ine buyurur:

“Vaktâ ki, oğlu beraberinde çalışabilecek çağa erdi. İbrahim;

«–Yavrum.» dedi. «Rüyamda seni boğazlıyor gördüm. Bir bak, düşün ne dersin? Bu hususta reyin nedir?»

Oğlu;

«–Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. Beni inşâallah sabredicilerden bulacaksın.» dedi.”

Hak Teâlâ Dâvud aleyhisselâm-’a şöyle buyurdu:

“Yâ Dâvud! Bir kişi, Ben’i sevdiğini iddia eder ve fakat o kişi geceleri uyursa, muhakkak ki onun dâvâsı yalandır.”

Şeyh Şiblî -rahmetullâhi aleyh- buyurur ki:

“Bir âşıkın bin yıl ömrü olsa, o bin yıl içinde bir gece sabaha kadar uyusa, o tâlibe Hak Teâlâ Hazretleri katında, bundan büyük rüsvaylık yoktur.

Bir gece, bana uyku bastırdı ve o gece uyumuş kalmışım. Hak Teâlâ buyurdu ki:

«Yâ Şiblî! Gözlerini aç ve uyan! Uyuyan kişiler Ben’den utanırlar.»

Bu hitabı işittikten sonra, bütün ömrüm boyunca gece uykusunu terk ettim.”

Eğer sen de tâlip isen, gece uykusunu terk et. Zira âşıklara gece uyumak haramdır.

“Küllü nevmin ale’l-muhibbi, harâmun / Sevenlere, bütün uykular haramdır.” buyurulmuştur.

Ey kardeş:

Geceleri uyanamıyorsan, hiç olmazsa seherlerde uyanık ol! Uyanık olanları Allah Teâlâ sever ve över.

“Ve seherlerde istiğfâr edicidirler.” (Âl-i İmrân, 17)

Hak Teâlâ, gece namaz kılanları sevdiğinden ötürü, Habîbi’ne gece namazını emretti.

“Gecenin bir kısmında da uyanıp gece namazı (teheccüd) kıl.” (el-İsrâ, 79)

Hadîs-i şerifte buyurulmuştur:

“Sizden biriniz esnerken, eliyle ağzını tutsun. Zira şeytan ağzından girer.” (Buhârî, Edeb 125)

Şeytan, uykuya hazırlanan bir kişinin burnunun deliğinden içeri girer, genzinde yerleşir ve onu öyle uyutur ki, sabaha kadar uyanamaz. Onun için uyku bastırdığı zaman burna su çekip temizlemek gerekir.

Denilmiştir ki, Allâh’ın hakikî kulları; öleceğini unutmayan, geceleri uyumayan, tesbihi ile horozları uyandıranlardır. Oysa, biz horozların öte öte bizi uyarmalarını bekleriz.

Bir gece Yahya -aleyhisselâm-, her zamankinden biraz fazlaca yemişti. Kendisine bir ağırlık geldi ve yattı uyudu. Hak Teâlâ, ona vahyedip şöyle buyurdu:

“Yâ Yahya! Neden çok yemek yedin ve yattın uyudun? Yoksa, civarımdan başka sığınacak bir civar mı buldun?

Yâ Yahya! İzzetim hakkı için, eğer bir kere cennete baksaydın, şevkinden mahvolur ve gözlerine asla uyku girmezdi. Eğer cehennemin de hakikatini bilmiş olsaydın, ağlamaktan gözlerinin yaşı tükenir de, kan ağlardın.”

Yazık, yazık bizlere ki; şeytana esir olmuş, nefsimizin isteklerine düşmüş, yalnız dünyamızı imar ederiz. Haram-helâl demeden, karınlarımızı türlü türlü yemeklerle doldurur, hararet basınca da üstüne soğuk suları içeriz. Yediğimiz o yemekler dimağımıza ağırlık verir, gözlerimize uyku bastırır, başımızı yastığa koyduk mu, tâ gün doğuncaya kadar, horul horul uyuruz.

Düşün ve insaf et! Yahya aleyhisselâm- bir gece uyuduğundan ötürü böyle azarlandı. Bir kere arpa ekmeği ile karnını doyurarak uyuyan peygambere böyle ihtar olundu. Ya, karnını sair mahlûkat gibi tıka basa doldurup, leş gibi uyuyanlara acaba nasıl bir azar ve ihtar olacaktır.

“Farz namazdan sonra en fazîletli namaz, gece namazıdır.” buyurulmuştur.

Ali İbn-i Bekâr -rahmetullâhi aleyh- buyurur ki:

“Kırk yıl beni, gecelerin sonunda güneşin doğması kadar hiçbir şey üzmedi ve usandırmadı.”

Gece uyanık olanlara, Hak Teâlâ nazar eder, onların gönüllerini nur ile doldurur ve türlü türlü bereketler verir. Ondan sonra onların gönüllerinden gafillerin gönüllerine afiyet yetişir.

Hak Teâlâ, nebîlerinden birine şöyle vahyetmiş:

“Benim has kullarım onlardır ki, Ben’i severler, Ben de onları severim. Bana müştâk olurlar, Ben de onlara müştâk olurum. Onlar Ben’i zikrederler, Ben de onları zikrederim. Onlar Bana nazar ederler, Ben de onlara nazar ederim. Eğer sen de onların yolunda bulunacak olursan, seni de severim. Yollarından sapacak olursan sana nazar etmem.”

O peygamber niyazda bulunmuş:

“Yâ Rabbî! Onların alâmetleri nedir?”

Hak Teâlâ şöyle buyurmuş:

“Gece karanlığı inince her dost sevdiğiyle halvet olur. Onlar da Benim için yüzlerini yere koyarak secde ederler. Benim için ayakları üzerinde durup Bana münâcât ederler. Bunun için Benim onlara bahşişim şudur:

Onların gönüllerine nur veririm. Onlar da hiç şüphesiz Ben’den haber verirler. İkinci bahşişim de şudur:

Eğer yedi kat yer ve yedi kat gök onların terazilerinde bulunsa, bunu kendilerine az görürüm. Üçüncü bahşişim de;

Ben onlara Zâtımla ve bütün esmâ ve sıfatlarımla tecellî ederim. Esmâ ve sıfatlarımla ve Zâtımla tecellî ettiğim kimselere vereceğim kerâmetleri hiç kimse bilmez.”

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, geceleri ibâdet için ayakta durmaktan, mübârek ayakları şişmişti. Şu hâlde O’nun ümmeti olanlara da, O’na uymak ve O’nun nurlu ve mübârek yolundan gitmek gerekir. Bizler ise ümmet olduğumuzu iddia ederiz; ama ne hâlimiz ne kālimiz O’na uymaz.

O’nun açlıktan mübârek karnı sırtına yapışırdı ve karnına taş bağlardı. Bizim, çok yemekten karnımız şişer de, nefes alıp vermekte güçlük çekeriz. O fakre müptelâ idi ve çok zaman fakirlerle sohbet ederdi. Biz, fakirlerin adlarını anmaktan âr ederiz. Nerede kaldı ki, yanımıza getirelim veya yanlarına gidelim de onlarla konuşalım.

Şu hâlde, bu dertlerimize mutlaka bir çare aramalı ve bulmalıyız. Yoksa -Allah muhafaza buyursun- Hakk’ın huzûruna kara yüzle varmamız kat’î hâle gelecektir. Gafleti bırakıp, kurtuluş kapısını takvâda aramalıyız.

Allah muînimiz olsun, gaflet uykusundan ümmetçe, milletçe uyanmayı lutfeylesin inşâallah.

Uyku uyuyamaz, seven Mevlâ’yı,
Gönlünden çıkarır mâlihulyâyı,
Gaflet denilen bu büyük belâyı,
Kalpten atanlara müjdeler olsun!

(Gülzâr-ı İrfan)