İmam Şâfiî’nin İlim Öğrenme ile İlgili NASİHATLERİ

Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ ogmusharun@yahoo.com

İlgi, bilgi, azim ve çalışma; -ne olursa olsun- bir işte başarılı olabilmenin olmazsa olmaz şartlarını oluşturur. Ancak biz bu yazıda, eğitimin içinde bulunmamız ve okullarımızın da açıldığı günleri idrâk etmemiz sebebiyle İmam Şâfiî’nin iki beytinde formüle ettiği ilimde başarıyı yakalamanın sırları üzerinde duracağız. Tarih boyunca müslümanların ilim ve düşüncesine yön veren, İslâm kültür ve medeniyetinin en parlak şahsiyetlerinden biri olan, aynı zamanda çok kudretli bir şair olan İmam Şâfiî; ilimde başarılı olmanın şartlarını aşağıdaki iki beytinde şöyle sıralamaktadır:

أَخِي! لَنْ تَنَالَ الْعِلْمَ إِلَّا بِسِتَّةٍ
سَأُنْبِيكَ عَنْ تَفْصِيلِهَا بِبَيَانِ
ذَكَاءٌ وَحِرْصٌ وَاجْتِهَادٌ وَبُلْغَةٌ
وَصُحْبَةُ أُسْتَاذٍ وَطُولُ زَمَانِ
Kardeşim! İlme şu yollarla varırsın ancak:
Evvelâ sende zekâvet ve dahî hırs olacak,
Sonra çok gayret olup olmayacak başka keder,
Bir de üstat gerek… Ammâ yine yıllar ister!

Bu şartları bir de zamanımızın anlayışına uygun şekilde maddeleştirerek zikredelim:

1. Zekâ, 2. Hırs, 3. Çalışma, 4. Gelir, 5. Hocayla ilmî müzâkerede bulunmak, 6. Yukarıdaki şartlara riâyeti uzun müddet sürdürmek. Şimdi bunlar üzerinde kısa kısa duralım:

1. Zekâ: İlim elde etmek için öncelikle belli seviyede zekâ ve kapasite gerekmektedir. Yeterli zekâ ve kapasite yoksa diğerlerinin olması bir anlam ifade etmez. Çünkü kayaya bol yağmur yağması bitkinin çıkmasını sağlamayacağı gibi kapasite yokken diğer şartların mevcudiyeti de ilmi ortaya çıkaramaz.

2. Hırs: İlim elde etmek için güçlü bir arzu ve istek olmalıdır. İnsan zekî olabilir ve diğer şartları da sağlayabilir, ancak ilme yönelik arzu ve istekten mahrum olursa başarılı olamaz. İlimde başarıyı elde etmek için kişinin ilgi duyduğu bir alanda çalışma yapması gerekir.

3. Çalışma: İlim elde edecek insanın öncelikle azim ve kararlılık sahibi olması, sonra da azim ve kararlılığını hiç kaybetmeden sürekli çalışması gerekir. Azim ve kararlılığın temelinde başarıya kilitlenmiş bir inanç vardır. Bilinmelidir ki inancını yitiren kişinin çalışma şevk ve iştiyakı son bulur, dolayısıyla başarı da hayal olur.

Köpek balıkları üzerinde yapılan bir deney, başarılı olmakta inancın ne kadar büyük yer tuttuğunu çok güzel anlatmaktadır. Almanya’da yapılan söz konusu deneyin birinci safhasında kalın bir camla ayrılmış bir havuzun bir tarafına köpek balıkları, diğer tarafına da onların yiyebileceği küçük balıklar konulmuş. Hâliyle köpek balıkları yem olarak gördükleri küçük balıkları yakalamak için saldırmışlar. Ne var ki yaptıkları her hamle, geçemeyecekleri kalınlıktaki cam sebebiyle akîm kalmış.

Deneyin ikinci safhasında cam bölme kaldırılmış. Ancak bu defa köpek balıkları kolaylıkla avlayabilecek imkâna sahip olmalarına rağmen diğer balıkları yakalamak için hiçbir teşebbüste bulunmamışlar. Çünkü onları yakalamak hususundaki bütün inanç ve azimlerini kaybetmişler. Demek ki bir işte başarılı olabilmenin ön şartı kişinin onu yapabileceğine inanmasıdır. Bir işi yapabileceğine inanmayan kişi, ne başkalarına güven verebilir, ne de o işte başarılı olabilir.

4. Yeterli gelir: Orijinal metinde bu kelimenin mukabili olarak «bülga» geçmektedir. Bülga ise, el-Mu‘cemü’l-vasît’te «ihtiyacı karşılamaya yeten ve ihtiyaçtan fazla olmayan mal ve gelir» olarak açıklanmaktadır.

Günümüz eğitim sistemine uyarlarsak İmam Şâfiî’nin «bülga» ile kastettiği burstur. Ancak üstâdın, yukarıda karşılığını verdiğimiz «bülga» kelimesini tercih etmesi son derece dikkat çekicidir. Çünkü talebenin bursu yeterli değilse onu yeterli hâle getirmek için ilim dışında başka işlerle uğraşmak ıztırârında kalacak, bu da onun ilim öğrenmesine mânî olacaktır. Hâlbuki talebe, kendini tamamıyla ilme vermeli, bütün gücünü ona hasretmeli, zihninde başka bir düşünceye yer vermemelidir. Talebenin bursu ihtiyaçtan fazla olursa, o zaman da yanlış yerlere harcama temâyülü gösterebilir.

5. Hocadan feyz almak: İnsan yalnız kitaplardan okuyarak ilim öğrenemez. İlim öğrenirken onun mutlaka bir rehberi olmalıdır. Aksi hâlde okuduğunu yanlış anlayabilir. İslâm âlimleri, özellikle de hicrî I-IV. asırlarda kitaplardan okuyarak öğrenen kişilerin ilmine hiç güvenmezler ve onlara «suhufî», yani «bilgisini kitaptan almış kişi» derlerdi. Özellikle Arap yazısının henüz tam mânâsıyla tekâmül etmediği hicrî I-II. asırlarda ilmi sadece kitaptan öğrenmek çok vahim neticelere yol açabiliyordu.

Meselâ Kur’ân-ı Kerîm’i bu şekilde ezberleyen biri Fil Sûresi’nin ilk âyetini hurûf-ı mukattaa gibi «Elif lâm mim! Tera keyfe feale Rabbük» şeklinde okuyabiliyordu. Sonradan imlâ gelişip hareke ve nokta ortaya çıktığı için bu mahzurlar nisbeten azalsa da hiçbir zaman sona ermedi, ermeyecektir de. Nitekim günümüzde de devam etmektedir.

Özellikle internetin yaygın olarak ve herkes tarafından kullanılabilir hâle gelmesi bilgi kirliliğini de beraberinde getirdi. İnternetten anlayan herkes site kurup onun üzerinden yayın yapabilir duruma geldi. Artık web adreslerini ilmî kitapların dipnot ve kaynakçalarında görmeye başladığımız bir çağda yaşıyoruz. Elbette bunu yadırgıyor değiliz. Aksine büyük bir nimet olarak kabul ediyoruz. Zaten buna karşı durmanın da akıntıya kürek çekmekten bir farkı olmadığını biliyoruz. Ancak burada dikkat etmemiz gereken husus, bilgiyi iktibas ettiğimiz web sitesini yayınlayan kişinin, yani bizim «internet ortamındaki hocamız»ın kim olduğunu araştırmamızdır.

Bu kişi bu sahada ehil biri midir, mutlaka sormalıyız. İşte bu hususa dikkat etmeden bilgi edinen kişiler zamanımızın «suhufî»leri, başka bir tabirle «internet münevverleri» oluyorlar. Suhûfîlerin bilgisine ise eski zamanda olduğu gibi şimdi de güvenilmez, güvenilemez.

6. Uzun zaman: Hiçbir şey bir anda olmaz. Her şey belli bir süre içerisinde gelişip olgunlaşır. Kelebek, kozasından belli bir sürede çıkar; çocuk, ana karnında dokuz ay olgunlaştıktan sonra doğar.

O hâlde; “Ben bugün üniversiteye girdim, yarın araştırmacı olayım” beklentisi kişiyi hayal kırıklığına uğratır.

Hattâ Bağdatlı Rûhî, böyle kişileri meşhur Terkîb-i bend’inde diline dolayarak gülünç bir duruma düşürür:

Gör zâhidi kim sâhib-i irfân olayın der
Dün mektebe vardı, bugün üstâd olayın der.

Demek ki ilim elde edebilmek için ilk beş şarta belli bir süre sabır ve tahammül göstermek gerekmektedir. «Koruk zamanla helva olur», «âb-ı engûr hum içre giderek bâde olur / üzüm suyu küp içinde zamanla şarap olur» sözlerinin gösterdiği gibi ilim de meyvesini zaman içerisinde verecektir.

Erişir menzil-i maksûduna âheste giden,
Tîz-reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır.

menzil-i maksûd: Hedeflenen yer; tîz-reftâr: Hızlı yürüyen; pây: Ayak; dâmen: Etek