İKİ REKÂT NAMAZ KILACAKSIN!

Handenur YÜKSEL

Mısır’ın yetiştirdiği büyük âlimlerden biri olan Muhammed Şâzelî; Hazret-i Ebûbekir Sıddîk soyundan olup, doğum tarihi bilinmemektedir. Küçük yaşta öksüz kalan Şâzelî, XV. yüzyıl ortalarında yaşamıştır. Mısırlı meşhur hadis âlimi İbn-i Hacer el-Askalânî’nin medrese arkadaşıydı.

Muhammed Şâzelî; ilim, amel, hâl, zühd ve Allah Teâlâ’ya muhabbette pek ileriydi. Memleketin her yanından ziyaretine gelenler, çözemedikleri meseleleri ona sorar ve yanından memnun bir şekilde ayrılırlardı.

***

Bir gün Muhammed Şâzelî -rahmetullâhi aleyh-’e bir adam geldi ve şöyle bir istekte bulundu.

“–Ey efendim! Ben çoluk çocuk sahibi yoksul biriyim, ne olur bana simya ilmini öğretin!”

Şazelî Hazretleri şu cevabı verdi:

“–Olur, ama bir şartım var… Yanımızda bir sene kalacak ve her abdest bozduğunda mutlaka abdest alıp, iki rekât namaz kılacaksın.”

Adam kabul ederek, istenilen şarta sabır göstermeye başlamıştı…

Günler birbirini kovalamış, koca bir yıl devrilmiş, sürenin bitmesine bir gün kalmıştı. Şâzelî’nin yanına giderek, verdiği sözü hatırlattı. O da;

“–Yarın isteğini yerine getirelim.” buyurdu. Ertesi gün;

“Haydi kalk, abdest için kuyudan su doldur!” buyurdular… Adamcağız, kuyunun başına giderek, kovasını kuyuya saldı. Çektiğinde gördü ki, kova su yerine altınla dolu!

Şâzelî Hazretleri’ne bakarak gülümsedi:

“–Ey efendim! Şu anda bir tek kuruş bile isteğim kalmadı.”

Hazret:

“–O hâlde onu yerine dök ve memleketine git! Gerçekten sen her hâlinle simya oldun.”

O adam, memleketine döndü ve insanları doğru yola, Allâh’ın istediği yola davet etmeye başladı.

ŞEYHLİK ALÂMETİM YOKTUR!

Nakşibendî-Müceddidî şeyhi Mehmed Emin Tokādî 1664’te Tokat’ta doğdu. İlk bilgileri babasından ve yakın çevresinden öğrendikten sonra, 1698’de İstanbul’a geldi. Dînî ilimleri Şeyhülislâm Mirzâzâde’den tahsil etti. Seyyid Abdullah Efendi’den sülüs ve nesih meşk ederek icâzet aldı. Mustafa Itrî ve Hâfız Post gibi dehâlardan mûsıkî dersleri aldı. İlk görevi reisülküttap kalemi kâtipliğiydi. Hazinedar Kımıl Mehmed Beyin beylerbeyliğine tayini sebebiyle (1710), maiyetinde Habeş eyaletine, sonra da Kudüs ve Mekke’ye gitti. Bir süre Eyüp Sultan türbesinde türbedarlık da yapan Mehmed Emin Efendi, 1743’te Emir Buhârî tekkesine şeyh tayin olundu. Bu görevinde iken 1745 yılında -81 yaşında olduğu hâlde- vefat eden Tokādî, Zeyrek’teki Pîrî Paşa Medresesi hazîresine defnedildi.

***

Yıl 1743’tü… Ayvansaray’daki Emir Buhârî Tekkesi Şeyhi Kırımlı Ahmed Efendi vefat edince, devrin Şeyhülislâmı Mustafa Efendi, tekkenin şeyhliğini Mehmed Emin Efendi’ye teklif etti. Tatar Ahmed Efendi, Emin Efendi ile pîr-daş olduğundan, meşîhat ona münasip düşüyordu. Şeyhülislâm, vaziyeti önce padişah Sultan I. Mahmud’a arz etmiş, talebi kabul edildikten sonra, görev emrini mektupçusuyla Emin Efendi’ye göndermişti. Fakat Mehmed Emin Efendi, kendisini şöhrete sevk edeceğini düşündüğünden bu teklife soğuk bakıyordu.

Şeyhülislâmın makamına bizzat giderek;

“–Efendim! Bu hakir henüz şeyh olamadım, şeyhlik alâmetim yoktur. Vazife, hak etmeyen birine tevcih buyuruluyor.”1 diye itiraz edip özür beyan ederek, görevden affını istedi.

Şeyhülislâm Mustafa Efendi ise;

“–Emin Efendi, biz sizi biliriz, tesettür buyurmayınız (kendinizi gizlemeyiniz). Mızrak çuvala sığmaz, gizlenme makamınızı geçeli otuz yıl oldu.2 Görevlendirme padişahındır, kabul etmeniz lâzım!” dedi.

Bu söz üzerine çaresiz kalan Mehmed Emin Efendi şöyle dedi:

“Efendim, şu şart ile kabul ederim ki, dergâhta oturmam. Bu sûretle râzı olunur ve müsaade buyurulursa beratı kabul ederim.”

Gece dergâhta kalmayışının kabulü üzerine göreve başlayan Tokādî Hazretleri; müridlerini sürekli itidale çağırmış, onları gösterişten ve dünyaya tamah etmekten uzak kalmaya davet etmiş, mevcut tekke âdetlerinin bir kısmını gösteriş olacağı gerekçesiyle terk etmişti.

İNAT ETME, KESEMEZSİN!

1808’de Arapkir’de doğan Yusuf Kâmil Paşa, küçük yaşta İstanbul’a gelerek tahsiline burada devam etti. Bir süre Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’nde çalıştıktan sonra Mısır’a gönderilen Paşa, orada Mehmed Ali Paşa’nın güvenini kazanarak, önce Mısır hazine kâtipliğine, sonra maiyet kâtipliğine tayin olundu, orada mirlivalığa kadar yükseldi. 1845’te Sultan Abdülmecid tarafından kendisine mîr-i mîran rütbesi verilen Paşa, hünkârın fermanıyla 1849’da İstanbul’a geldi; Rumeli Beylerbeyi rütbesi ile Meclis-i Vâlâ üyeliğine tayin edildi, vezir oldu. Bir süre Ticaret Nazırlığı ve Tanzimat Meclisi Reisliği görevlerini de deruhte eden Paşa’ya, 1862’de Sadrazamlık görevi verildi. 1886 yılında vefat eden Paşa, Üsküdar’da hayırsever eşi Zeynep Hanım’la birlikte yaptırdıkları Zeynep Kâmil Hastahânesi’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.

***

Yusuf Kâmil Paşa fevkalâde kadirşinas ve hayırsever biriydi. Kimde kabiliyet görse ihsanla teşvik eder; biri güzel bir «vav» yazsa, mutlaka taltif ederdi. Fukarâ her Ramazan kapısına yığılır, nefis yemekler yer, hediyeler alırdı. Hattâ Bâb-ı Âlî’den akşamları bazen yaya olarak konağına dönerken, yanından dalgın dalgın geçen kimselerden, hâl ve tavırlarından zaruret içinde olduklarını hissettiklerinin ceplerine yavaşça para koymak yahut ağalarına koydurmak vazgeçemediği güzel alışkanlıklarındandı. Washington eski sefiri Şekip Bey; Paşa’nın ve eşinin vefatından sonra, bir Ramazan akşamı Bâyezid’deki konaklarının önünden geçerken, kapının iki tarafına taş yığıldığını görerek; «Sübhanallah, bir vakit şuraya fukarâ yığılırdı, şimdi taş yığılmış.» diyerek teessüflerini ifade etmişti.

Bir defasında Sadrazam Mahmud Nedim Paşa ile aralarında şöyle bir hâdise cereyan etmişti. Nedim Paşa’nın ilk sadâretinde emekli vezirlerden Müderris Osman Paşa, nasıl olmuşsa kendisini tebrike gidememişti. Paşa, o sırada ziyaretinde bulunan Kâmil Paşa’ya;

“–Beni adam yerine koymadı, ben de onun maaşını keseceğim.” demişti. Bunun üzerine Yusuf Kâmil Paşa;

“–Kesemezsiniz!” diye cevap verdi.

“–Keserim!”

“–İnat etme, kesemezsin!”

“–Niçin kesemem!”

“–Kesemezsin, çünkü necâbet (asalet) ve merhametin, birtakım âcizlerin mağdur olmasına müsaade etmez!”

Bu söz üzerine Mahmud Paşa, emekli müderrisin maaşını kesmekten vazgeçmişti.

KERPİÇTEN BİNALAR!

Edebiyat tarihçisi ve münekkid Prof. Dr. Mehmet KAPLAN 1915’te Sivrihisar’da doğdu. Eskişehir Lisesinde okudu. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde asistanlıkla başladığı akademik kariyerini profesörlükle noktaladı. (1952) Bir süre Erzurum Atatürk Üniversitesinde dekanlık ve rektör vekilliği yaptı. 23 Şubat 1986’da aramızdan ayrıldı.

***

Mehmet KAPLAN bir sohbet esnasında Şair Nüzhet ERMAN’a şöyle demişti:

“Azizim, sizin şiirleriniz kerpiçten yapılmış güzel binalara benziyor. Malzeme alelâde, fakat ortaya çıkan eser çok hoş, çok güzel…”

_______________________

1 Şeyhin bu iltifata tepkisi, mevki meraklısı kişilere örnek olması gereken bir davranış olarak görülmelidir.
2 Olayın geçtiği tarihte Mehmed Emin Efendi’nin yaşı 79 idi