«EY ÜMMETİM!»

«O size çok düşkündür, sizin hüsrânınıza üzülüyor, saâdetinizi cidden istiyor; mü’minler için yüreği rikkat ve merhametle çarpıyor!» (et-Tevbe, 128) âyeti ile diğer Kur’ânî beyanlarda ve sayısız hadîs-i şerifte mezkûr, Varlık Nûru Muhammed Mustafâ j Efendimiz’in; biz ümmeti ile alâkalı özellikleri, duyguları, ifadeleri, tavsiyeleri ve hutbeleri tefsir ve şerh edildiğinde âşikâr olur ki O j; âdetâ; «Ey Ümmetim!» hitâbı içinde bizlere ilâhî gaye ve sevda ile doğrudan neler söylemektedir. Bu ilhamla ve O’nun mübârek vârisi olan evliyâsının himmetiyle işte o tefsir ve şerh tarzında zâhir olan ifadeler:

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ) seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com

«EY ÜMMETİM!»

Kitab ve sünneti ashab misâli şerh eyle,
İşit Muhammed-i Muhtâr’ı, bir ömür dinle:

“İçimde can gibi ey ümmetim, sizin yeriniz,
Çocuklarım gibi gönlümdedir gönülleriniz.
İşittiniz, bir ömür, ümmetî dedim, mâlûm,
Şu an kabirde de; «Yâ Rabbi, ümmetim!» diyorum.
Bir anneden daha şefkatle düşkünüm size ben,
Sizin için üzülür, rahmet isterim gökten.
Sizin için yedi deryâ misâli ağlayışım,
Sizin için gece-gündüz bu bağrı dağlayışım.
Çağıldıyor yüreğim merhametle sizler için,
Gelin, elimdeki kevserden âfiyetle için!
Hayatta ben size, bir emniyet vesîlesiyim,
Sıfât-ı Hak bana, sizler için Rauf ve Rahîm.
Sizin için sıfatımdır parıl parıl kandil,
Sizin için kanayan gönle cân evim mendil.
Sizin için yedi kat göklerin bu yerde yolu,
Bu yer, devamlı Hudâ’nın hidâyetiyle dolu.
Sizin için ederim Hakk’a her gün istiğfar,
Günahtan el çekiniz, tevbekâra müjde yağar!

Sizin için yine ey ümmetim dilimde duâ,
Sizin için uyumaz gözlerim, devamlı şuâ.
Sizin için kederim, endişem, bütün derdim,
Sizin için, size, ey ümmetim, gönül verdim.
Sizin için yine rûhum ışık, süreyyâda,
Sizin için bu vücûdum gömüldü dünyâda.
Üzülmeyin diye ey ümmetim, sizin ileyim,
Elem ve sancı, neniz varsa söyleyin, bileyim.
Elimde sizleri gufran ve affa ruhsat var,
Kebâir ehline dek topyekûn şefâat var.

Ey ümmetim, sizi ben doğduğum vakit andım,
Sizin için hele Tâif’te hayli taşlandım.
Ve eyledim vatanımdan sizin için hicret,
Sizin için bu Rasul, çünkü çağlayan rahmet.
Sizin için çıkarak Arş’a, eyledim mîrac,
Hediyye eyledi Mevlâ, namâzı etti sirâc.
Aman, namâza, demâdem namâza dikkat edin,
Ve ehl-i hizmete yardım, garîbe şefkat edin!

Ey ümmetim, sizi Ravza’mda gözlerim arıyor,
Sizinle ağlayıp Allâh’a şöyle yalvarıyor:
«Her ümmetim ki İlâhî, kulundur etme azâb,
Bağışla hepsini affet, keremle eyle hitâb!
Benim için koru yâ Rab, kayır bu ümmetimi,
Huzurda afla sevindir bu ağlayan yetimi.»
Bu yalvarışlara, ey ümmetim, yazıldı berat,
Hudâ; «Üzülmeyeceksin!» buyurdu, verdi necat.
O Hak, bu gönlü, sizin hakkınızda üzmeyecek,
Benim yolumda olanlar, ateşte yüzmeyecek!

Sizin için yine ey ümmetim, olup da kerîm,
Sizin için yüce dergâha, önceden gittim.
Başında bekliyorum Havz-ı Kevser’in, âhir,
Buluşma noktamız ahrette Havz-ı Kevser’dir!
Şu anda minberimin mâkesindedir o havuz,
Şahâdetim size, ey ümmetim benim sonsuz!
Dilerse kim ki buluşmak, temizlesin ferini,
Temizlesin dili, çeksin günahtan ellerini!..

Ey ümmetim, beni sevmekte coşkunuz coşku,
Bu sevgiden, beni üzmekte korkunuz korku.
O hâlde söyleyeyim ben de âşikâr her giz,
Seven, sevindiriyor; hasretim, şu hasretiniz.
Yolumda ayrıca candan verip gönül gönüle,
Ya içli bülbüle, yâhut da benzeyip şu güle,
Ey ümmetim, beni, kaynaşmanız sevindiriyor,
Şu derd-i ümmeti, bir aşmanız sevindiriyor.
Benim fakîrime sâhip çıkın, benim yerime,
Sevindirir beni, şefkat, benim yetimlerime.
Sevindirir beni ey ümmetim bu kardeşlik,
Garîbe kardeş olanlar, olur benimle refik!

Nedir benim size öğrettiğim, bilin, yaşayın,
Koşun; benim gibi, İslâm’ı, kıt’a kıt’a yayın!
Koşun; ufuklara dek durmasın fetihlerimiz,
Ey ümmetim, yine bin bir zafer bizim ferimiz!
Şeref ve şanla, şükür, fethedildi İstanbul,
Benimle böyle fetihler devam diyor bu Rasul.
Koşun nasîb ola, Hayber ve Mekke fethi gibi,
Gönüllerin yeniden fethi, dağlasın kalbi!
Bedir’de, Mûte’de, Hendek’te savletim buydu,
Uhud, Tebük ve Huneyn içre gayretim buydu.
Bu gayretin, bu ilâhî vazîfenin şimdi,
Bütün muhâtabı sizlersiniz, bugün ebedî;
Çağıldasın gece-gündüz benimle gayretiniz,
Budur muhabbetimin şartı, çağlayın yine siz!

Unutmayın ama ey ümmetim, zaman zorlu,
Ne varsa elde şu îmâna dek, alev korlu.
Benim yolumdaki ahlâka gayrılık hüsran,
İsimde mü’min olup benden ayrılık hüsran!
Ey ümmetim, hele kim sırt dönerse sünnetime,
O saygısız kişi benden değil, yazın ilme!
Bu hükme zıt yazılan cümle bilgiler merdut,
Nebî’ye aşka değer yoksa, ilgiler merdut.
Üzersiniz beni, mensupsanız o bilgilere,
Üzersiniz beni, mağlûpsanız o ilgilere…
Unutmayın bunu ey ümmetim, firâk üzüyor,
Günah ve gaflete her yanda iştirâk üzüyor!
Üzer, üzer beni, uymazsanız benim yoluma,
Ki uymayan kişi, yârın sarılmasın koluma!

Ey ümmetim, iki dünyâda sevdiğim kişiler,
Yaşar benim gibi, şaşmaz helâli ben gibi yer!
Benimle aynı olur, bende hâli, ayna olur,
Olur Nebîsine aşkında aynadan billûr.
O ümmetim, bana her dem salât-selâmla yine,
Olur benim ile Kur’ân’a öyle pervâne,
Aşar tuzak dolu dünyâyı, râm olur yanıma,
Ve der, her emrime lebbeyke, cân olur canıma.
Ey ümmetim, bu güzel gönle benzeyin her gâh,
Vefâ içinde ya Sevbân olun ya Abdullah,
Yahut Hasan, Hüseyin, Hamza, Amr, Ubeyde, Said,
Olun Huzeyfe, veyâhut, Bilâl, Muaz, Hâlid.
Enes’te sır dolu, Osman’da nûr, Alî’de hüner,
Ebûbekir gibiler, isterim, Ömer gibiler…

Ey ümmetim, size mahşerde müjde gölgesi ben,
Bütün nebîler o gün nefsimiz demekte iken,
Bu sîne, secdede yâ Rabbi, ümmetim, diyecek,
Şefâat eyliyorum, koyma sen yetim, diyecek!
Sonunda af ve bağış müjdesiyle Rabb-i Rahîm,
Ne istesem, diyecek; yâ Nebî, kabûl ettim.
O gün buyur edecek bâb açıp sekiz cennet,
Bu sîne, girmeyecek benle girmeden ümmet!
O an, kabul denecek tüm Muhammed ümmetine,
Seven gönül, erecek Rabbimin bu rahmetine.
Ey ümmetim, buyurun, can verin bu rahmete siz,
Muhabbetimle erin tâ ebed bu devlete siz.
Benimle cennet için şimdiden peşimce gelin,
Bu aşkın ilmidir ey ümmetim, bu dîn-i mübin!..”

Bu âşık ümmete candır bu müjde müjde nidâ,
Habîb’e aşk ile Seyrî, bu can da ten de fedâ…

24-26 Ramazan 1432 / 24-26 Ağustos 2011 Cuma

Medîne-i Münevvere

Vezni: mefâilün / feilâtün / mefâilün / feilün
(fa’lün)