OKUMA, KİTAP VE İNSAN

Hadi ÖNAL hadional23@gmail.com

 

Okuma; eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insana verilen ayrıcalıkların en önde gelenlerindendir. Okuma, iptilâların en güzeli en kazançlısıdır. Okuma ve onun aracı olan kitap, insanı çok boyutlu etkiler; geliştirir ve mükemmelleştirir. İnsan; kendisini, yaratılış gayesini, iç dünyasını, çevresini sarıp sarmalayan dışını, kabuğunu onunla tanır; onunla öğrenir. Okuma, insanı rûhen ve aklen gençleştirir. İnsana bir yandan insan oluşunun mânevî hazzını tattırır, bir yandan da maddî ve mânevî varlığını etkileyerek onu olgunlaştırır.

Kur’ân’ın ilk emri; “Oku!”dur.

“(Ey Muhammed!) İnsanı bir ilk hücrecikten yaratan Rabbinin adı ile oku! Oku, kalemle öğreten, İnsana bilmediğini bildiren Rabbin en büyük lütuf sahibidir.” âyet-i kerîmeleri ile insanoğluna öğütlenen bu fiil ve onun aracı olan kitap, insanı bir yandan bilgi ile donatırken diğer yandan rûhunu besler. Kitap, insanlık tarihinin hem aynası hem aktarıcısı hem yönlendiricisidir. İnsana; dilini, dînini, kültürünü öğreten kitap ile bizler geçmişimizi öğrenir, ondan edindiğimiz tecrübe ve birikimlerle geleceğimizi düzene sokarız.

“Kendini bilen Rabbini bilir.” buyurulmuştur. Bu ifadenin ortaya koyduğu temel gerçek, insanın her şeyden önce kendi varlığını anlamlandırması olduğudur. Okuma, insana kendi varlığını tanımasını, yaratılış gayesini bilmesini ve anlamlandırmasını sağlar.

Yûnus;

İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Ya nice okumaktır…

Okumaktan mânâ ne?
Kişi Hakk’ı bilmektir…
Çün okudun bilmezsen,
Ha bir kuru emektir…

derken ilmin temeli olan okumayı; içimizde ve dışımızda görünen ve görünmeyen âlemi anlamlandırma olarak ifade etmiştir.

Fikir ve düşünce dünyamızı aydınlatan her insan, okumaya ve kitaba büyük bir değer vermiştir. İmâm-ı Âzam Hazretleri’nin Bağdat’ta bulunduğu sıralarda, yatacağı zaman ayaklarını Basra’ya doğru uzatmayışındaki hikmet; o zamanlar Basra’da kâğıt fabrikası oluşunu bilmesindendir. Bu bile bir başına kitaba verilen önemi anlatmak için yeterli olsa gerek.

“Yatırımların en hayırlısı insana yapılan yatırımdır.” gerçeğini göz ardı ederek insana gerekli yatırımı gerçekleştirememiş toplumların kalkınmışlığından bahsetmek elbetteki mümkün değildir. Türkiye’mizin sağlam ayaklar üzerine bina edilmiş, uzun soluklu kültür politikalarına şiddetle ihtiyacı vardır. Ancak bütün toplum katmanları tarafından kabul görecek kalıcı kültür politikaları ile insanımızın ileri medeniyete yürümesi mümkündür. Bu noktada Türkiye’mizin en büyük eksikliği, okuyan toplum olamayışıdır. Toplumların kalıcılığının ve kalkınmışlığının ufuklarını kültürel değerler çizer. Kültürel değerleri insana kazandırmanın yegâne yolu ise okumaktır, kitaptır.

O yüzden, topluma okuma aşkını aşılayacak çalışmalara öncelik verilmesi, ülkesini seven her insanın en önde gelen görevi olmalıdır. İnsandaki düşünme melekesini geliştiren; olaylara ve durumlara tek boyutlu bakmaktan kurtaran; farklı fikirlerin doğmasına ve gelişmesine vesile olan bilgi ve üretimin temel kaynağı olan kitabın baş tâcı edilmesi bu sebeple önemlidir, elzemdir. Unutulmamalıdır ki gelişmişliğin olmazsa olmazı okumaktır.

Ne diyordu kalemin gücünün kalıcılığını dile getiren söz ustası Cemil MERİÇ:

“Karanlıkları devirmek ve aydınlık çağın kapılarını açmak için en mükemmel silâh kalemdir. Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş yoktur. Kalem sahiplerine düşen ilk vazife; telâş etmemek, öfkelenmemek, kindar ve kışkırtıcı olmamaktır. Halkı; okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmaktır. Bir kılıcın kazandığı zaferi başka kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan fetihler, tarihe mal olur, tarihe, yani ebediyete…”

İşte bizler ebediyete akan zamanda varlığımızı, kalıcılığımızı olduğu kadar aydınlığımızı da korumamız için kitaba, bir bakıma mânevî dünyamızın güneşine kapılarımızı ardına kadar açmalıyız. Kitabı, Türk toplumunun saygı duyduğu ama aynı zamanda uzak durduğu varlık olma özelliğinden kurtarmalıyız. Kitabı, Türk toplumunun saygı duyduğu kadar okuduğu bir varlık hâline getirmeliyiz. Televizyon tutsağı insanlarımızı popüler kültürün etkisinden kurtarmalı; onların okuyan, düşünen ve araştıran fertler olmasını sağlamayı bir büyük hedef olarak tespit etmeli ve o hedefe yürümek için ne lâzım geliyorsa yapmalıyız.

Duyan, düşünen, araştıran, okuyan, ama çok okuyan, farklılıkları bir güzellik olarak algılayan bir nesil yetiştirmek istiyorsak kitaba dört elle sarılmalıyız. İnsanımızı kendisi ile çevresi ile barışık kılmak istiyorsak kitap, kitap, kitap demeliyiz. Ülkemizi aydınlık yarınlara taşımak, terör belâsına son vermek istiyorsak, insanımızı kültürün bu en güçlü silâhı olan kitapla bezemeliyiz.

Kültür Bakanlığımız, Millî Eğitim Bakanlığımız aslî ve en önemli görevi olan bu konuda uzun soluklu plânlar yapmak zorunda ve mecburiyetindedirler. Yaşadığımız çağ; bilgi çağıdır. Bilgi ile donanmış insanların ülkeleri kalkınmıştır. Bilgiye ulaşmanın yegâne yolu da kitaptır, okumaktır. Şayet biz; «cehaletin yerine bilgiyi, sefaletin yerine refahı, kavganın yerine barışı, keyfîliğin yerine hukuku ve demokrasiyi» hâkim kılmak istiyorsak millet olarak kitaba ve okumaya gereken önemi vermeliyiz.