II. BÂYEZİD DÖNEMİ -3- (1481-1512)

Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.com

OSMANLI DEVLETİ’NİN DENİZLERDE GÜÇLENMESİ

Osmanlı Devleti’nin gerek yakın doğu ve Doğu Akdeniz’deki yükselişi, gerekse denizcilik alanında büyük gelişme göstermesi II. Bâyezid dönemine rast gelmektedir. II. Bâyezid, açık denizlere hâkim bir deniz gücüne sahip olunmadığı sürece Venediklilerle baş edilemeyeceğini, dolayısıyla devletin geleceği için Doğu Akdeniz’de deniz hâkimiyetinin kurulmasının çok önemli olduğunu anlamıştı. Bu amaçla Osmanlı donanmasını yeni bir tarzda teşkilâtlandırma gereğini duymuş; 1495’te devrin en büyük denizcisi Kemal Reis’i devlet hizmetine alarak denizcilik tarihimizde büyük donanma kaptanları çağını açmıştır.1

Pîrî Reis, Kitâb-ı Bahriye adlı eserinde Kemal Reis’in donanmaya katılmasını şu manzum ifadelerle anlatmaktadır:

Ki bir gün lûtf idüben Bâyezid Han,
Bize gönderdi geldi emr ü ferman

Buyurmuş kim Kemal gelsün kapûma
Deniz hizmetlerin etsün tapûma

O emrin târihi bu idi ey can
Dokuz yüzde gelüben tuttuk evtan2

Böylece II. Bâyezid devri, imparatorluk donanmasının altyapısının kurulduğu dönem oldu. Bir taraftan tersaneler kurulup geliştirilirken, diğer taraftan hem düzenli devlet donanmasıyla hem de gayr-i nizamî denizciler eliyle denizlerde faaliyet göstermeye devam ediliyordu. Bu döneme «Deniz Gazileri» de dediğimiz gönüllü reisler damgasını vurmuştur.3

II. Bâyezid «Cem Sultan Hâdisesi»nin etkisiyle dışta büyüme hedeflerini ertelemek zorunda kaldı. Bu sebeple Fatih döneminin sonlarında başlatılan ve başarıyla noktalanan İtalya Seferi’ne son verdi. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı güçleri de Otranto’yu terk ederek geri çekildi.

Cem Sultan hâdisesinin kapanmasından sonra siyasî anlamda rahat bir nefes alan II. Bâyezid, Venedik’e ağır bir darbe indirmek için zaten güçlü donanma hazırlıklarını tamamlamıştı.

Osmanlı donanmasının 1499 ve 1500 yıllarında ardı ardına düzenlediği seferlerle, Mora Yarımadası’nın batısında yer alan stratejik öneme sahip; İnebahtı, Modon, Koron, Navarin ve Draç kaleleri ele geçirildi. Bu seferler sırasında Kemal ve Burak reislerin yönetiminde güçlendirilmiş donanma; Mora’nın güney batısında yer alan Sapianza Adası yakınlarında, 200 parçadan oluşan Venedik donanmasını imha etmeyi de başardı. Bu başarı Osmanlıların açık deniz muharebesinde gerçekleştirdikleri ilk büyük zaferdi. Kazanılan bu büyük başarıların ardından Venedik, İstanbul anlaşmasıyla bu adaların ve limanların Osmanlı’ya bırakılmasını kabul etmek zorunda kaldı. Böylece yakın bir gelecekte Akdeniz’de parlayacak olan Osmanlı donanması ilk zafer meyvelerini bu dönemde topladı.

ENDÜLÜS MÜSLÜMANLARINA YETERLİ YARDIMIN GÖNDERİLEMEMESİ

İçte birliğini kaybeden tüm topluluklarda olduğu gibi, yaklaşık sekiz yüz yıldır İspanya’da yaşayan ve orada kalıcı izler bırakan Endülüs müslüman topluluğu o yıllarda kendi aralarındaki ihtilâfların güç kaybettirmesiyle iyice zayıflamış, güneyde Gırnata ve civarında tutunmaya çalışmaktaydı. Çok uzun zamandan beri müslümanları İspanya’dan atmaya kararlı Aragon ve Kastilya prenslikleri birleşerek Benî Ahmer Devleti’ni abluka altına almış ve imha etme noktasına gelmişti.

Gerek Memlûklulardan ve Afrika’daki diğer emirliklerden gerekse Osmanlılardan yeterli desteği alamayan Endülüs’teki Benî Ahmer Devleti, yapılan bir anlaşmayla İspanyollara teslim olmak zorunda kaldı. Böylece İber Yarımadası’ndaki son İslâm devleti de sukut etmiş oldu. Anlaşmaya göre müslümanların cemaat hakları tanınacak, müslümanlara fena muamele yapılmayacaktı. Ancak üç hafta geçtikten sonra verdikleri sözün aksine, müslümanlara her türlü baskı, şiddet, ezâ ve cefâyı uygulamaya başladılar.

Bu süreçte Endülüs müslümanlarının acıklı imdat çağrılarına II. Bâyezid tarafından yeterli karşılık verilememesi daha çok Cem hâdisesine bağlanırsa da, bunun tek başına açıklayıcı bir durum olmadığı ortadadır. Zaten II. Bâyezîd’in başlattığı güçlü donanma projesinin biraz da Osmanlı deniz gücünün yetersizliğiyle bağlantısı vardı. Osmanlı’nın rakipleri olan Papalık, Venedik ve Ceneviz güçleri, Akdeniz’de uzun süreden beri devam eden bariz bir askerî üstünlüğe sahipti. Hele İspanya ve Portekiz’in açık denizlerde okyanusları aşacak boyutta deniz gücüne sahip olmaları, Osmanlı Devleti açısından bölgeye yardım göndermeyi oldukça zorlaştıran bir durumdu. Buna rağmen II. Bâyezid, yardım çağrılarına büsbütün kayıtsız kalmadı. 1505 yılında Kemal Reis kumandasında İspanya sahillerini vurmak için bir Osmanlı deniz filosu gönderildi.4

Bu girişim sonucunda bir kısım müslümanlar ve yahudiler Türkiye’ye getirildi. Osmanlı Devleti sonraki yıllarda da zaman zaman yardım göndermeye devam etmişse de arzu edilen boyutlara ulaşamadı. Sadece bazı müslümanlar kurtarılarak Afrika sahillerine yerleştirildi.

BOĞDAN SEFERİ

II. Bâyezid dönemi genel olarak batıyla ilişkilerde durgun bir dönem olarak kabul edilmiştir. Bu dönemde yapılan Boğdan Seferi, batıya karşı girişilen birkaç harekâttan biridir. Bu önemli sefer; Tuna ağzındaki Kili limanının ve Akkerman Kalesi’nin fethine, Karadeniz üzerinden yapılan ticareti kontrole ve Kırım’a karadan bağlantıyı sağlamaya yönelikti. Öte yandan Lehistan’a yapılan sefer ve bu sefer sonucu bazı önemli kalelerin alınması, bölgede yegâne belirleyici gücün Osmanlı olduğunu gösteren olaylardı.

DOĞUDA SAFEVÎLERİN ORTAYA ÇIKIŞI

II. Bâyezid, yaşlılığının da etkisiyle iktidarının son yıllarına doğru iyice yıpranmış ve iç çekişmelerden yorgun düşmüştü. Devlet işlerini vezirlere emanet ettiği son iktidar yıllarında oğulları arasında taht çekişmeleri başlamış, kendi sağlığında başlayan bu iktidar mücadelesi ülkede büyük bir başıbozukluk meydana getirmişti.

Osmanlı Devleti’nin sıkıntılı bir döneme sürüklendiği günlerde, Doğu Anadolu’da hüküm sürmekte olan göçebe Türkmen Akkoyunlu Devleti kendisini Peygamber ailesine nisbet ederek şöhret sahibi olan Şah İsmail’in eline geçti. Böylece Safevî Devleti’nin temelleri atılmış oldu (1501).

Gelecekte Osmanlı’nın doğudaki en büyük rakibi olacak olan Safevîler «Ehlibeyt İmamları»na bağlılığı öne çıkararak Anadolu’da kendilerine siyasî alan açma çabasına giriştiler. Bu gayretler Osmanlı Devleti’ni çok zor bir durumda bıraktı. Şah İsmail’in şiirlerinin Alevî halkın arasında yayılması, Safevîlere Anadolu halkı üzerindeki tesirlerini giderek artırma fırsatı veriyordu. II. Bâyezid, iktidar yorgunluğu içinde, bu gelişmelere karşı tedbir almaktan uzak bir durumdaydı. Safevîler lehine propaganda yapan Şiî davetçileri Anadolu’daki faaliyetlerini artırmışlar, II. Bâyezîd’in oğulları arasında yaşanan taht kavgaları ise Safevîlerin işini daha da kolaylaştırmıştı.

Bu gelişmeler olurken Antalya bölgesinde Baba Tekeli tarafından «Şah Kulu» ayaklanması diye bilinen etkili bir isyan başlatıldı. Türkmen kitlelerin destek verdiği bu isyan güçlükle bastırılabildi. Şah Kulu öldürüldü. Ancak iletişimsizlikten kaynaklanan sebeplerle Osmanlı güçleri de büyük zayiat vermiş ve isyanı bastırmak için çabalayan Vezir-i Âzam Hadım Ali Paşa da hayatını kaybetmişti. Sonuçta güçlükle de olsa isyan bastırıldı.

Doğuda beliren Safevî tehdit ve tehlikesi, şehzadeler arasındaki iktidar mücadelesinin de eksenine oturmuştu. Bu tehlikeye karşı ancak kendisinin etkili bir mücadele yürütebileceğine özellikle yeniçerileri inandıran Trabzon Valisi Şehzade Yavuz, giriştiği taht mücadelesini kazanarak babasını ve kardeşlerini saf dışı bıraktı. Karıştıran Ovası’nda II. Bâyezîd’e bağlı yeniçerilerin «Selim’i isteriz!» diye tavır koymaları üzerine, yaşlanmış bilge padişah, tahttan ferâgat ederek Dimetoka’da istirahata çekilmeye karar verdi. Ancak oraya varamadan Çorlu’da hastalandı ve vefat etti. Böylece Yavuz Sultan Selim, Osmanlı tahtının yeni sahibi oldu.

II. BÂYEZÎD’İN ŞAHSİYETİ

II. Bâyezid, Osmanlı tarihinde Fatih’ten sonra en iyi eğitim almış padişah olarak bilinir. Bilhassa Amasya sancağındayken ilmî bir ortamda kendisini iyi yetiştirdi. Padişahlığı döneminde de ilme ve sanata büyük ilgi göstererek sanatçıları ve bilginleri korudu, teşvik etti. «Adlî» mahlâsıyla Farsça ve Türkçe şiirler yazdı. İbâdetlerine düşkün bir padişah olmasından dolayı «Sofu Bâyezid, Bâyezîd-i Velî» olarak anılmıştır.

Bâyezid şehzadeliğinde ve sultanlığında pek çok hayır eseri yaptırmıştır. İstanbul’daki Bâyezid Külliyesi, Edirne’deki cami, ayrıca şifahane, zâviye, köprü ve mektepten oluşan birçok eser onun tarafından yaptırılmıştır.
___________________________

1 Ali İhsan GENCER; Bahriye’de Yapılan Islahat Hareketleri, Ankara 2001, s. 9.
2 (m. 1494)
3 Osmanlı Gemileri; Prof. Dr. İdris BOSTAN.
4 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, c. 2, s. 200.