Psikolojik Boyuttan CÖMERTLİĞİN TAHLİLİ

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Bizi görüp gözeten, koruyup kollayan, bize çok yakın olan, bizi en iyi bilen bir Yaratıcı’nın olması bizim kendimizi güvende hissetmemiz için ilk ve en temel inançtır.

Güven duygusu yeterince gelişmeyenler, sahip olduklarını paylaştıklarında güvende olamayacakları yanılgısına düşerler. Mallarından verdiklerinde, kendilerinin ihtiyacı olup zor durumda kalacaklarını; sevgi ve ilgilerinden verdiklerinde de egolarının aç kalacağını ya da kendilerinin onur ve saygınlığını kaybedeceklerini zannederler ki her ikisi de kendilerine, çevrelerine ve her şeyden de önemlisi Yaratıcı’ya duydukları güvensizlik meselesinden kaynaklanır. İlgide, sevgide ve malda cömert olmak; güvenli, kendinden emin ve sağlam karakterli insanların özelliğidir.

Cömert insanlar; verirler, paylaşırlar çünkü «bereketini verecek» diye Yaratan’a güvenleri tamdır. Kendilerinin ihtiyacı olduğunda çalışarak üretip kazanabilirim diye kendilerine güvenleri de tamdır. Zorda kaldıklarında kendilerine maddî-mânevî destek olacak anne-babası, çoluk çocuğu, kardeşi ya da eşi dostu da vardır; bu yüzden cömert insanlar asla kendilerini yalnız, güvensiz ve çaresiz hissetmezler. Mal biriktirme sevdası ya da daha basiti elindekileri paylaşamama, insanın hem mukaddes ile olan bağlantısını hem de kendisi ve çevresiyle olan bağlantısını zedeler. Cimrilik tam anlamıyla bir güven meselesi oluverir.

İlgi ve sevgide cömertlik de malda cömertlik kadar önemlidir. Fakat bu mesele insanın kendi kendisine karşı hissettikleriyle daha çok alâkalıdır. İnsanın ilgi ve sevgide cömert davranması gereken kişiler; çocuğu, eşi, kardeşi, anne-babası ya da arkadaşıdır. Sevgimizi ifade eden bir çift söz ya da ayıracağımız beş-on dakika, çoğu zaman karşımızdakine karşı ilgi ve sevgide cömertçe davranmak olacaktır ama hep egomuzun aç kalacağı hissi veya etrafımızdakilerin şımaracağı endişesi, bizi bu güzel hasletten mahrum bırakır. Bahsi geçen bu his ve endişe çoğu zaman bir kuruntudan ibarettir ki kendi kendimize karşı ne kadar güvensiz ve zayıf olduğumuzu ispatlar.

Şimdi gelelim «fedâkâr, cömert ve başkalarını düşünür olmak, sosyal ve ahlâkî bir davranış biçimi midir yoksa insanın beyninde var olan biyolojik bir nitelik midir?» sorusunun cevabını aramaya.

ABD’nin önde gelen tıp araştırma merkezlerinden National Institute of Health’in uzmanları bunu anlamak için deneklere;

“Havadan gelen bir paranız var, bu parayı kendiniz için mi harcarsınız yoksa yoksullara mı verirsiniz?” diye sorarlar.

Denekler bu soruyla ilgili senaryoları düşünürken, beyinlerindeki faaliyetin fotoğrafı (fMRI) çekilir. Parayı yoksullara vermeyi düşünenlerin beyinlerinin tabiî ihtiyaçlarla ilgili bölgesinin çalıştığı tespit edilir. Bu bölge, yiyecek ve cinsiyet gibi temel konularda da kullanılan bölgedir.

İnsan beyninin tepkilerinin benzeri, farelerde yapılan denemelerde de görülür. Bir fareye yiyecek verildiğinde komşu fareye de elektrik şoku verilir ve kısa süre içinde durumu kavrayan ve komşusunun acı çektiğini gören birinci fare, yemek yemekten vazgeçer!

Gerçekte fedakâr, cömert ve başkalarını düşünür olmak yemek yemek ve cinsî ihtiyaçlar kadar tabiî bir dürtüyken nasıl oluyor da günümüzde insanlar bu kadar bencil ve cimri oluyorlar? Bu soruya da cevap yine psikoloji alanında yapılan çalışmalardan gelir.

British Columbia Üniversitesi psikoloji araştırmacılarına göre; Cenâb-ı Hak ile ilgili düşünceler, işbirliğine dayalı davranışları ve cömertliği geliştiriyor!

Psychological Science dergisinin Eylül sayısında yayımlanan bu çalışmada araştırmacılar, Allah ve ulvî kavramlar hakkında düşünmenin özellikle; diğerleriyle işbirliği ve yabancılara karşı cömertlik gibi pozitif sosyal davranışları nasıl etkilediğini inceler.

Çalışmada gruplar; rastgele, kontrol ve deney gruplarına seçilir. Deney grubundan mâneviyat, ilâhî, tanrı, mukaddes ve peygamber gibi kelimeleri kullanıp uygun cümleler oluşturmaları istenir. Kontrol grubuna da aynı görev mâneviyatla ilgisiz kelimelerle verilir. Bütün katılımcılar, bu görevden sonra «dictator game» adlı bir oyun oynar. Deneklere 10 adet bir dolar madenî para verilir ve bir isimsiz alıcıdan ne kadarını saklayıp ne kadarını paylaşacaklarına karar vermeleri istenir.

Çalışmada, dînî kelimeleri kullanan kesimin ortaya çıkan büyük orandaki pozitif sonuçları araştırmacıları şaşırtır: Kontrol grubundaki yüzde 22’lik orana nazaran, deney grubundaki yüzde 68’lik bir oran isimsiz yabancılara 5 dolar veya fazlasını dağıtmıştır!

Bu deneylerinde Dr. Azim Shariff ve Yard. Prof. Ara Norenzayan, insanları «Allah kavramı» ile tetikleyerek -kelime oyunları vasıtasıyla şuuraltı düşüncelerini harekete geçirmeyle- fedâkârlığın teşvik edildiğini bulur.

Çağdaş dünyanın insanları dinden ve ulvî olandan uzaklaştıkça cimri, bencil ve düşüncesiz olmaya doğru sürüklenmektedir. Aslında çok tabiî olan paylaşmak, fedâkârlık yapmak, vermek gibi davranış biçimleri hep kendisi için tüketmeyi ve daha çok tüketmeyi empoze eden kapitalist sistem ve dîni gereksiz gören zihniyet yüzünden körelmektedir. İnsanoğlunun tabiî olan bazı dürtülerinin terbiye edilmeye ihtiyacı olduğu gibi bazılarının da ortaya çıkarılmaya ihtiyacı vardır!