II. BÂYEZİD DÖNEMİ -2- (1481-1512)

Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.com

CEM SULTAN’IN ESÂRET YILLARI

Kasım Bey, Rodos hükümdarı tarafından Cem’e bir davet mektubu ve ahitname verilmesini sağlamış ve Cem Sultan’ın tereddütleri ancak verilen bu güvencelerle ortadan kaldırılabilmişti. Gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra Cem Sultan, maiyetinde bulunan otuz yedi kişiyle Rodos’a vardı ve ihtişamlı bir törenle karşılanarak bir saraya yerleştirildi.

Rodos beyi D’Aubusson ve Rodos şövalyeleri Fatih’in küçük oğlunun adaya gelişini ilgiyle izlemiş, âdeta intikam ateşiyle yanıp tutuşarak ondan âzamî ölçüde yararlanma ve Cem Sultan eliyle Osmanlı’ya daha fazla nasıl hasar verebileceklerinin hesabı içine girmişlerdi. Nitekim Rodos beyi; Fatih’in küçük oğlunun ellerinde olduğunu başta Papa olmak üzere, hıristiyan başkentlerine gururla bildirmişti. Bu temaslarda, Cem Sultan’a verilecek desteğin Osmanlı’ya karşı ellerini güçlendireceği; bu sayede kaybedilen hıristiyan topraklarının geri alınabileceği fikri paylaşılmaktaydı.

Verilen tüm teminatlara rağmen Cem Sultan artık hıristiyan dünyası elinde esirdi. Batılı güçler ondan yararlanma yolları aramaktaydı. Öte yandan II. Bâyezid de Rodos beyine, kardeşini kontrol altında tutması ve ihtiyaçlarını gidermesi için bir anlaşma teklifinde bulundu. Bu anlaşmaya göre II. Bâyezid, kardeşi Cem’in gözetimi karşılığında şövalyelere yıllık kırk beş bin Venedik Dükası verecekti.

Bir süre sonra II. Bâyezîd’in artan baskısı Cem Sultan’ın Rodos’ta daha fazla kalmasına engel teşkil etmeye başladı. Ayrıca Cem Sultan’a Avrupa ülkelerinin destekleriyle Avrupa üzerinden Rumeli’ye geçirileceği va‘dedilmekteydi. Nihayet şövalyeler Cem Sultan’ı uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Fransa’nın Nis şehrine götürdüler. Böylece Cem’in romanlara konu teşkil eden ilgi çekici ve acıklı hayatının Fransa’da geçen bölümü başladı. Rodos şövalyeleri Şehzade Cem’i Fransa içlerindeki kale ve şatolarda saklayarak hem kendi dünyalarında sükse yapıyor, hem de Bâyezid Han’dan ve annesi Çiçek Hatun’dan para koparıyorlardı.1

Veba salgını çıkması üzerine Nis’ten Fransa içlerindeki Rumilly’e nakledilen Cem Sultan yolda Savoie Dükü’yle bir görüşme yaptı. İyi kalpli dük, Cem’in başından geçenleri dinledikten sonra kendisine yardım etmek istediyse de tecrübesiz Dük’ün Cem’i şövalyelerden kurtarma girişimleri sonuçsuz kaldı. Cem’in kaçma girişimlerini sezen şövalyeler, şehzadenin maiyetindeki adamlarından 29 kişiyi de Rodos’a gönderdiler.

Fransa içindeki birçok kale ve şatoda kısa sürelerle esâret hayatı yaşayan Cem Sultan, sonunda Bois Lamy şatosuna nakledildi ve burada yaklaşık iki yıl kaldı. Cem Sultan’ın Fransa içlerindeki muhtelif şatolarda geçen esâret hayatı yedi yıl daha sürdü. Nihayet Fransa Kralı VIII. Şarl ile Papa İnosan arasında yapılan anlaşmayla Cem Sultan, Roma’ya nakledildi.

Cem Sultan, Roma’da Papa ile görüştü ve ona Mısır’a gitmek istediğini, ailesinden ve vatanından uzaklarda elîm bir vaziyette hayatını sürdürdüğünü ifade ederek sıkıntılarını anlattı. Papa ise kendisine Mısır’a gitmesinin doğru olmadığını, Macar kralının da desteği ile Rumeli sınırında bulunmasının daha uygun olacağını söyledi. Ayrıca Papa, Cem Sultan’a her şeyden önce Hıristiyanlığı kabul etmesini teklif etti. Bu teklif, Cem Sultan tarafından;

“Dînimi ne Osmanlı padişahlığı ne de dünya saltanatı için terk ederim.” sözleriyle kesin olarak reddedildi.2

II. Bâyezid, Cem Sultan’ın Avrupa’daki hayatını dikkatle takip etmekteydi. Bu amaçla Papa’yla diplomatik temas kurarak Cem’in kontrol altında tutulmasını talep etmiş, masraflarının karşılığında her yıl kırk bin altın verileceği, üç yıllık tahsisatın peşin olarak ödeneceği teklifini özel bir elçiyle bildirmişti. Özel elçi Mustafa Ağa bu tahsisatı Papa’ya takdim etmekle yetinmemiş Cem Sultan’la da görüşerek kendisine padişahın hediyelerini ve mektubunu vermiştir.

1492 yılında yeni seçilen Papa döneminde başlangıçta daha serbest bir hayat sürmekte olan Cem Sultan’ın durumu, zamanla sıkıntılı bir sürece girdi. Yeni Papa, II. Bâyezid’den Cem için verilen ödeneğin artırılmasını talep ederek eğer toplu olarak üç yüz bin altın ödenecek olursa, şehzadenin zehirlenmek sûretiyle öldürülebileceğini bildirdi.

Cem Sultan, bir süre daha Fransa ve Papalık güçleri arasında elde tutulması gereken önemli bir koz olmaya devam etti. Nihayet Fransa kralı bazı şartlar altında Cem Sultan’ı himayesine alarak Napoli üzerine yürüdü. Uzun süren esâret ve sürgün hayatı boyunca çok yıpranan Cem Sultan, bu yolculuk sırasında hastalandı ve 1495 yılı Şubat ayında vefat etti. Daha sonra Bursa’ya getirilerek defnedildi. Böylece kardeşler arasında yaklaşık on beş yıldır devam eden taht kavgası sona ermiş oldu.

OSMANLI-MEMLÛK İLİŞKİLERİ

Fatih dönemine kadar Osmanlı-Memlûk ilişkileri her zaman dostâne bir biçimde sürmüş, batıda kazanılan her savaş, ortak zafer olarak kabul edilerek sevinç ve mutluluk birlikte paylaşılmıştı.

Fatih’ten itibaren Osmanlı Devleti’nin yüzünü doğuya çevirmesi, iki müslüman devlet arasında o güne kadar görülmeyen bir çekişme ve rekabet dönemini başlattı. Karamanoğulları’nın etkisiz hâle getirilmesi, Mısır ve Suriye’den Toroslara kadar uzanan topraklarda hâkim olan Memlûklularla Osmanlı’yı sınırdaş yapmıştı. İki devlet arasında sıkışmış Maraş ve civarında hâkim olan Dulkadiroğulları ile Adana ve civarına hâkim olan Ramazanoğulları’nın kontrolü konusunda ciddî bir rekabet vardı. Yine hac su yollarının güvenliğini sağlama, yol güzergâhında hacıların ihtiyaçlarını temin konusunda sıkıntı ve şikâyetler iki yönetimi karşı karşıya getiren başka bir sebepti. Rekabet o kadar ileri noktaya taşınmıştı ki; Fatih hac su yollarının güvenliğini bizzat Osmanlı’nın sağlamasını talep etmiş, bu talebi Memlûklular tarafından iç işlerine bir müdahale sayılmıştı. Münasebetleri soğutan başka bir sebep de hac sırasında Hint Müslüman Sultanlığı’nın Osmanlı hükümdarına verilmek üzere getirdiği hediyelerin Memlûklularca Osmanlı’ya ulaştırılmamış olmasıydı. Ancak iki ülkeyi karşı karşıya getiren asıl büyük sebep; Memlûkluların Cem Sultan’a sahip çıkmaları, ona âdeta bir hükümdar muamelesi yaparak Anadolu’daki siyasî girişimlerine destek olmalarıydı.

Nihayet iki ülke arasında 1485-1491 yıllarında Toroslar’da sıcak bir çatışma yaşandı. Bu savaşta taraflar birbirlerine kesin bir üstünlük kuramadılar. Tunus beyinin araya girmesiyle yapılan barış sonunda Toroslar’da bazı topraklar Memlûklulara bırakıldı.

___________________________

1 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI; Osmanlı Tarihi, c. 2, s. 172.
2 Hammer; Osmanlı Tarihi, c. 1, s. 305.