SEYAHATLERDEKİ YATAY VE DİKEY BOYUT

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Şu âlemde duruyor gibi görünenler de dâhil her şeyin hareket hâlinde olduğunu kabul ediş insanın da elbette durmadığını, durmayacağını, durmaması gerektiğini ilham eder bize. Sabit gibi görünen atomun çekirdeğinin etrafında dönen elektronlar gibi insan da şu dünya üzerinde dönüp duracaktır. Sağlığı, parası ve imkânları dâhilinde insanın da yakın ya da uzak bir yerlere seyahat etmesi hâli; olan, olması gereken bir durumdur.

Kimisi komşusuna gider, kimisi akrabasına, kimisi bir başka şehre. Kimi memleket turuna çıkar, kimisi dünya turuna. Kimi hacca-umreye, kimisi Paris’e kahvaltıya, kimisi Disneyland’a eğlenceye. Kimisi Antalya’ya denize, kimisi tarihî yerleri keşfetmeye, kimisi dünyanın 7 harikasını görmeye. Kimisi camileri, türbeleri ziyarete, kimi devâsâ alışveriş merkezlerine, kimi yakınındaki parka…

İnsan uzak ya da yakın hep bir yerlere seyahat edecektir. Çünkü âlem-i berzahtan yeryüzüne indirilen insanoğlunun rûhu hep o âlem-i berzahtaki huzuru arayış hâlindedir. Bu arayış, ruhların sükûna ereceği yer olan âhiret yurduna kavuşana kadar da devam edecektir. Yeni yerler görerek, farklı insanlarla tanışarak, eski dostlara kavuşarak, para harcayarak, temiz hava teneffüs ederek, tarih ya da mâneviyat soluyarak aranan hep huzurdur, mutluluktur.

Dünya üzerindeki yolculukları yatay yolculuklar; aklî, kalbî ve ruhî boyuttakileri de dikey yolculuklar olarak isimlendirecek olursak yatay ve dikey olan her seyahat insana mutlaka bir şeyler katacaktır. Zaten Kur’ân’daki;

“Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.” (Âl-i İmrân, 137)

“Yeryüzünde dolaşın da başlangıçta Allâh’ın yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır.” şeklindeki ifadeler de bu iki boyuta birden işaret eder. Bu iki boyutu birden içinde barındıran her yolculuk her nereye olursa olsun insanın rûhunu doyuracak, âhiret yurdundaki en güzel yere seyahati kolaylaştıracaktır. Aksi takdirde sadece yatay boyutta kalan yolculuklar ise insan rûhunu çıkmaza sokacak ve ona zahmet ve masraf olarak geri dönecektir.

Gidilen yer Mekke de olsa insan rûhuna dikey bir boyut açamamışsa farkı yoktur. Yemyeşil ormanların kenarında berrak suyu ve sıcacık kumsalıyla bir sahil ile kupkuru bir çölün de insanın dikey yönüne dokunan boyutu olabilir. Akıl ve kalbin dâhil edildiği her seyahat, her tebdîl-i mekân bir fayda temin edecek güçtedir. Önemli olan insanın bunu istemesi ve bunun farkında olmasıdır.

“Yeryüzüne bakmıyorlar mı, göğe bakmıyorlar mı, dağlara bakmıyorlar mı, deveye bakmıyorlar mı…” şeklinde devam eden Kur’ân ifadelerinden ilham alarak, ikamet ettiğimiz yerle sınırlı tutmayarak her nereye olursa olsun yapacağımız seyahatlerimizin içini doldurabildiğimizde gittiğimiz yerin pek de önemi yoktur. Önemli olan her nereye olursa olsun oraya îmânımızı, aklımızı, vicdanımızı ve mantığımızı da götürebilmektir.

Sıla-i rahim niyetli memleket yolculuğu, tefekkür maksatlı tarihî geziler, Allâh’ın nimetlerini gönül gözüyle görebilmek için yapılan tabiat turları, yine O’nun nimetlerinden faydalanmak maksatlı uygun yerlerde yapılan deniz sefâları, orman kampları, başka milletleri, ülkeleri tanımak, onlarla diyaloga geçmek ve nasıl bir dünyada yaşadığımızı fark etmek için yapılan yurtdışı gezileri; hep içinde dikey boyut barındıran seyahatlerdir. Yapılagelen seyahatlerin içini doldurmak için yapılması gereken tek şey, her şeyde olduğu gibi en baştan niyetleri belirlemektir.

Her nereye olursa olsun bedenimizle yaptığımız tüm seyahatlerin aynı zamanda yüreğimize, îmânımıza ve aklımıza katkıda bulunması hem bizi kârlı çıkaracak hem de israf günahından bizi kurtaracaktır. Tüm tatiller bu kıvamda yaşansın dileğiyle…