SA‘D BİN EBÎ VAKKĀS -5-

Âdem SARAÇ ademsarac@yyu.edu.tr

İslâm gülistanının nâdîde güllerinden biri olan Hazret-i Sa‘d -radıyallâhu anh-, tepeden tırnağa îman ile öyle bir donanmıştı ki, her şeyine yansıyordu bu…

Fakat annesi ile arası iyice açılıyordu. Putlarına körü körüne bağlı olan annesi; oğlunun gidişâtını doğru bulmuyor, putlarına döndürmek için her yola başvuruyordu. Gittikçe hırçınlaşan annesi Hamne, en son şöyle çıkıştı:

–Bunca uğraşı yeter, yetişir artık! Eğer beni gerçekten seviyorsan, bu yeni dinden döneceksin! Yoksa şuraya çıkar, güneş altında oturur, ağzıma hiçbir şey koymam! İstersen dön, yine mutlu yaşayalım; istersen inat ederek beni burada öldür ve «anne katili» ol! Karar senin!

–Bunu kaç defa konuştuk ya anneciğim! Sadece ben değil, hiçbir müslüman dîninden dönmez!

–Öyleyse ben de ölümüme çıkıyorum!

–Yapma, sevgili annem!

–Ben senin annen değilim artık, defol git buradan!

Sa‘d bin Ebî Vakkās’a öfkeyle bağırıp çağıran annesi; artan bir öfke ve hırçınlıkla gidip, evinin az ilerisinde güneş altında, kızgın kumların üzerine oturdu.

İslâm’a başından beri en şiddetli bir şekilde karşı çıkan ağabeyi Utbe, çok sert çıkışlar yaparak yine kardeşinin üzerine yürüdü. Bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu:

–Ey Sa‘d! Eğer inat eder de putlarımıza dönmezsen, şunu iyi bil ki; kardeşim demem, gebertirim seni! Biz hepimiz aptalız da, bir tek sen mi akıllısın!

–Böyle bir iddiam olmamıştır, olamaz da!

–Annemiz başta olmak üzere, biz hepimiz putlarımıza sadakat gösterirken, sana ne oluyor peki?

–Sen aradan çekilsen, kardeşlerim de îman edecekler! Ama senden korkuyorlar!

–Kardeşlerimizi de mi kandırdın yoksa?

–Yapma ağabey, bu kadar üzerime gelme! Sonuçta ben de bir insanım!

–Ne yani, karşı mı geleceksin? Hele bir dene! O zaman görürsün gününü! Ya dönersin, ya da fena yaparım seni!

–Ne yaparsan yap! Allah ve Rasûlü’nden dönmem ben!

–Göreceğiz!

Utbe, Sa‘d bin Ebî Vakkās’ın üzerine yürüyüp, fena hâlde tartaklamaya başladı. Diğer kardeşleri araya girerek zor kurtardılar. Bas bas bağırıp, ortalığı ayağa kaldıran Utbe, kötü kötü konuşarak dönüp eve girdi. Kapıyı da öfkeyle çarptı…

Ağabeyinin gitmesi ile düştüğü yerden kalkan Hazret-i Sa‘d -radıyallâhu anh-, bir yandan üst başını temizliyor, bir yandan da ne yapacağını düşünüyordu. Utbe hariç, diğer kardeşleri sert çıkış yapmamışlardı. Bilhassa Âmir, îmanın eşiğine gelip dayanmıştı.

Utbe’nin sataşmalarından kurtulan Hazret-i Sa‘d -radıyallâhu anh-, annesine baktı. Güneş tam tepede olduğu için ortalığı yakıp kavuruyordu âdeta. Her tarafın alev alev yandığı böyle bir ortamda, annesi güneş altındaydı. Aceleyle oraya koştu.

–İçeri gir annem, yanıp kavrulacaksın burada!

–«Anne!» deme bana! Sen putlarımıza dönmedikçe, ben de içeri girmeyeceğim!

–Ah annem ah! Ne büyük bir hata içinde olduğunu bir bilsen! Görmez-işitmez, hiçbir şey anlamaz mankafa putlar için değer mi buna ha?

–Sus! Mankafa sensin! Defol git buradan!

–Sen ne dersen de, seni burada böyle bırakamam!

–Ne yapacaksın peki?

–Ne yapacağımı şimdi görürsün!

Böyle söyleyen Hazret-i Sa‘d -radıyallâhu anh-; annesini güneşten korumak için, üzerindeki ridâsını çıkarıp ona gölge yapmaya çalıştı. Annesine gölge yaparken, kendisi güneş altında kaldı. Bu durumu gören kardeşi Âmir, çaresiz bir cümle kullandı:

–Annemizle beraber sen de güneş altında yanıp gideceksin ey ağabeyim!

–Allah Teâlâ Hazretleri;

“Anne-babanıza iyi davranın!” diye emrediyor, ne yapayım sevgili kardeşim!

–O zaman annemizin dediğini yap!

–“Anne-babanıza iyi davranın!” diye emrederken, aynı zamanda da;

“Ama eğer onlar; hakkında bilgi sahibi olmadığın herhangi bir şeyi Bana ortak koşman için seninle mücadele ederlerse, onlara o durumda itâat etme!”* diye de emrediyor!

–Çok zor bir iş üzerindesin ey ağabeyim!

–Bu zorlu işte yanımda olmak istemez misin ey kardeşim Âmir?

–Senin bu büyük sebatını ve azmini gördükçe, benim de için kaynıyor ey ağabeyim!

–İslâm ile şereflenmen yakındır Allâh’ın izniyle! Sen de Allah ve Rasûlü’ne îman eder, İslâm ile şereflenirsen, diğer kardeşlerimiz için de kapıyı açmış olursun ey Âmir!

–Kapıyı kapalı tutan biri olmak istemem ey Sa‘d ağabeyim!

–Haydi öyleyse sevgili kardeşim Âmir! Zaman geçirmeden İslâm dairesine gir! Allah ve Rasûlü’ne îman ederek, aramıza katıl!

–Bu durumda bile İslâm’ın derdindesin ya, vallâhi içim daha bir derinden kaynadı! «Allâh’ın emridir.» diye bir yandan annemize karşı çok iyi davranıyorsun, bir yandan da yine Allâh’ın emridir diye; O’nun âyetlerine sımsıkı sarılıyorsun! Senin dînin gerçekten haktır!

Kardeşinin bu sözüne çok memnun olan Hazret-i Sa‘d bin Ebî Vakkās -radıyallâhu anh-, bir yandan annesini kavurucu güneşten korumaya çalışırken, bir yandan da sevgili kardeşlerine İslâm’ı anlatmanın gayreti içindeydi.

İkilem arasında kalıp isyan etmemiş, Peygamberimiz’i örnek almanın derdine düşmüştü. Peygamber Efendimiz, küçücük bir ânı bile boş geçirmeyi sevmezdi çünkü…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

_______________________

* el-Ankebût, 29/8.